Svetlana Aleksiyeviç – Çernobilden Sesler

Beyaz Rusya’da nükleer santral bulunmamaktadır. Eski SSCB’nin topraklarında hal� faal iyet gösteren santrallerden Belarus’a en yakın olanları, eski Sovyet tasarımı olan RBMK tipindedir; kuzeyde lgnalinsk santrali. doğuda Smolensk, güneyde ise Çernobil. 26 Nisan 1 986, saat 1 :23:58’de, Çernobil Nükleer Santral i’nin 4 numaralı enerji bloğunda bulunan reaktör, bir dizi patlama sonucu yerle bir oldu. Çernobil felaketi 20. yüzyı lın en büyük teknolojik yıkımıydı. D Bu, küçük bir ülke olan Belarus için (1 O mi lyon nüfuslu) milli bir felaketti. lkinci Dünya Savaşı sırasında, Nazi ler, 619 Belarus köyünü sakinleriyle birlikte yok etmişlerdi. Çernobil sonrasında ise ülke, 485 köy ve yerleşim alanını kaybetti. Bunlardan 70 tanesi toprağa gömüldü. Savaş sırasında her dört Belarusludan biri öldürüldü; bugün ise her beş Belarusludan biri radyoaktif bölgede yaşıyor. 2.1 mi lyon insan demek olan bu rakamın yaklaşık 700.000′ ini çocuklar oluşturuyor. Belarus’taki nüfus aza lmasına neden olan demografik faktörlerden en önde geleni radyasyondur ve radyasyondan en fazla etki lenen Gomel ile Mogilev bölgelerinde, ölüm oranı doğum oranını %20 aşmış durumdadır.


Kaza sonucunda atmosfere yayılan 50 mi lyon küri radyonüklitin %70’i Belarus üzerine serpildi. Ülke topraklarının %23’ü 1 küri/km2 den daha fazla yoğunlukta sezyum-1 23 radyonükl itleriyle kaplandı. Öte yandan Ukrayna topraklarının %4.8’i, Rusya’nın ise %0.5’i kirlendi. 1 küri/km2 den daha yoğun kirlilik gözlenen tarım arazisi miktarı 18 mi lyon hektarın üzerinde; bunun 2.400 hektarlık bölümünde tarım yapılamıyor. Belarus ormanlarla kaplı bir ülke fakat tüm orman arazilerinin ve Pripyat, Dinyeper ve Sozh nehirleri kenarındaki sulak alanların %26’sı radyoaktif bölgenin içinde yer al ıyor. Sürekl i küçük dozda radyasyon varl ığı nedeniyle, kanser, zeka geri liği, nörolojik bozukluklar ve genetik mutasyonlardan zarar gören insan sayısı her geçen yıl artıyor. “Çernobil” Belaruskaya Entsiklopedia 29 Nisan 1 986 günü, Polanya, Almanya, Avusturya ve Romanya’daki radyasyon ölçüm cihaziarı çok yüksek dozda radyasyon tespit etti ler. 30 Nisan günü, sıra !sviçre ve Kuzey ltalya’daydı. 1 ve 2 Mayıs’ta radyasyon Fransa, Belçika, Hol landa, Ingi ltere ve Kuzey Yunanistan’a ulaştı; 3 Mayıs’ta ise lsrail, Kuveyt ve Türkiye’ye … Gaz halindeki partiküller tüm dünyayı dolaşıyordu; 2 Mayıs günü Japonya’da, 5 Mayıs günü Hindistan’da, 5-6 Mayıs’ta ise Kanada ve ABD’de kaydedildiler. Bir haftadan kısa bir zamanda Çernobil tüm dünyayı etki leyen bir sorun haline gelmişti . “Belarus’taki Çernobil Faciasmm Sonuç/an” Sakharov Uluslararasi Radyoekoloji Okulu, Minsk. Şimdi beton bir lahtin altında·olan dördüncü reaktör, kurşun ve metalden oluşan çekirdeğinde hala 20 tondan fazla nükleer yakıt bulunduruyor.

Bu yakıtın ne durumda olduğunu ise kimse bilmiyor. Lahit başarıyla tamamlanmış bir mimari harika, St. Petersburglu tasarım mühendisleri işleriyle gurur duyuyor olmalı lar. Fakat bu yapı insansız inşa edildi; paneller, hel ikopterler ve robotlar yardımıyla birbirine tutturulduğundan çatlaklar oluştu. Bazı veri lere göre 200 metrekareden fazla yerde çatlak var ve bu çatlaklardan havaya radyoaktif partiküller karışıyor. Lah it çökebilir mi? Yapının birçok yerine ulaşmak ve bağlantı ları kontrol etmek mümkün olmad ığından, bu soruya kimse yanıt veremiyor. Fakat lahtin yıkılması durumunda, felaketin boyutunun 1 986 yıl ından çok daha büyük olacağını herkes bil iyor. Ogenyok dergisi, No: 27 Nisan 1996 lti Ön söz Yaln1z Bir Insan Sesi Havadan yapJim!ŞIZ, topraktan değil … M. Mamardaşvili Neden bahsedeceğimi bilemiyorum; ölümden mi, sevgiden mi? Yoksa bunların ikisi de aynı şey mi? Hangisinden bahsetmeliyim? Yeni evl iydik. Bakkala bile gitsek el ele tutuşuyorduk. Ona durmadan; seni seviyorum, diyordlim. Fakat o zaman onu ne kadar sevdiğimi bilemezdim. ltfaiyede çalışıyordu ve itfaiye binasının yatakhanesinde kalıyorduk. Ikinci katta. Bizden başka üç genç çift daha vardı.

aynı mutfağı paylaşıyorduk. Giriş katında kamyonlar dururdu, kırmızı itfaiye kamyon ları. Onun işi buydu, ben de her zaman neler olduğunu bil iyordum – nereye gittiğini, nası l olduğunu. Bir gece bir gürültü duydum. Pencereden baktım. Beni gördü: “Camı kapat ve uyu. Reaktörde yangın çıkmış, ben biraz sonra dönerim,” dedi. Patlamayı bizzat görmedim. sadece alevler vardı. Her şey ışıldıyordu. Bütün gökyüzü. Uzun bir alev ve duman vardı. Sıcak korkunç bir hal almıştı ve o hala dönmemişti. Çatı ziftle kaplanmıştı. duman yanan ziftten gel iyordu.

Daha sonra o, katranda yürüyormuş gibi hissettiğini söyleyecekti. Alevleri yatıştırmaya çalışmışlar. yanan grafitleri ayaklarıyla tepmışler. Itfaiye giysi lerini giymemişler. oldukları gim bi, üzerlerinde gömlekleriyle g itmişlerdi. Kimse onlara söylememiş. Yangın için çağırılmışlardı, hepsi bu. Saat dört … beş … altı. Saat altıda ai lesine gitmek üzere yola çıkacaktık. Patates dikmek için. Pripyat i le ailesinin yaşadığı Sperizhye arası kırk kilometredir. Bah� çe işlerini seviyordu. Annesi hep onun şehre taşınmasını istemediklerini anlatırdı, ona yeni bir ev yapacaklardı. Orduya yazılmıştı. Moskova’da itfaiye bölüğünde çalıştıktan sonra, terhis olduğunda itfaiyeci olmaya karar vermişti .

Işte böyle! (Susuyor.) Bazen sesini duyar gibi oluyorum. Canlı. Fotoğraflar bile beni onun sesi gibi etkilemiyor. Ama hiç benimle konuşmuyor … rüyalarımda bile. Hep ben ona sesleniyorum. Saat yedi. Saat yedide bana onun hastanede olduğunu söyledi ler. Oraya koştum, fakat polis çemberine alınmıştı, kimseyi içeri sokmuyorlardı. Sadece ambulanslar. Polisler bağırıyordu: “Ambulanslar radyoaktif, uzaklaşın!’ Bir tek ben değil, kocaları o gece reaktörde çalışan bütün kadınlar gelmişti. Bir arkadaşımı bulmak için arandım, hastanede doktordu. Onu bir ambulanstan çıkarken buldum, beyaz gömleğinden yakaladım: ‘Beni içeri al!’ “Yapamam. Durumu kötü. Hepsi kötü durumda.

” Israr ettim: ‘Sadece onu görmek istiyorum.· ‘Tamam’ dedi, “benimle gel. Sadece on beş-yirmi dakikalığına.” Onu gördüm. Her yeri şişmiş, kabarmıştı. Gözleri zar zor seçil iyordu. Arkadaşım: ‘Süt lazım, çok miktarda süt” dedi. ‘Her biri en az üç litre süt içmeli.” ‘Ama o sütü sevmez ki.” “Şimdi içmek zorunda.” m O hastanedeki birçok hemşire ve doktor, özellikle de hastabakıcılar, daha sonra hastalanıp öldüler; fakat o zamanlar bunun olacağını bilmiyorduk. Sabah saat onda, kameraman Sişenok öldü. ilki oydu. lık gün bir başkasının – Valera Khodemchuk – enkaz altında kaldığını öğrendik. Ona asla ulaşamadılar, batonun altına gömdüler.

Bunun sadece başlangıç olduğunu bilmiyorduk. “Vasya, ne yapayım?” diye sordum. “Git buradan! Git! Çocuğumuzu taşıyorsun.” Onu nasıl bırakabilirdim? Bana: “Git! Bebeği kurtar” diyordu. “Önce sana süt getirmem lazım, sonra ne yapacağımıza karar veririz.” Arkadaşım Tanya Kibenok koşarak odaya girdi, kocası da aynı odada yatıyordu. Birlikte geldiği babasının arabası vardı. Süt almak için arabaya binip en yakın köye gittik. Şehirden üç kilometre kadar uzaktaydı. Bir koli üç litrelik şişe aldık, altı tane, böylece herkese yetecek süt olacaktı . Fakat süt nedeniyle kusmaya başladılar. Durmadan bayıl ıyorlardı, koliarına serum bağlanmıştı. Doktorlar gazdan zehirlendiklerini söylediler. Kimse radyasyon hakkında bir şey demedi. Bir anda bütün şehir askeri araçlarla dolmuştu, tüm yolları kapadılar.

Troleybüsler ve trenler durmuştu. Beyaz bir tozla caddeleri yıkıyorlardı. Ertesi gün nası l köye gidip süt alacağı mı düşünerek endişelendim. Kimse radyasyondan bahsetmedi. Sadece askerler amel iyat maskeleri takmıştı . Şehir halkı dükkaniardan ekmek taşıyordu, torbaların ağzı açıktı . Insanlar tabaklarındaki kekleri yiyordu. O akşam hastaneye giremedim. Etraf insanlarla dolmuştu. Penceresinin altında durdum, çıkıp bağırarak bana bir şeyler söyledi, ne dediğini anlayamadım. Durum çok umutsuzdu. Neyse ki kalabalıktan bir kişi onu duymuş – onları o gece Moskova’ya götüreceklermiş. Bütün kadınlar bir grup oluşturup onlarla birlikte gitmeye karar verdik. “Bırakın kocalarımızia birlikte gidel im! Bizi engellemeye m hakkınız yok! ” Askerler – etraf asker kaynıyordu – bizi geri püskürttü. Onları tekmeledik, ısırdık.

Daha sonra doktor geldi ve onları uçakla Moskova’ya götüreceklerini, ama giysilerini getirmemiz gerektiğini söyledi. Santralde giydikleri giysileri yanmıştı . Otobüsler çal ışmadığından koşarak evierimize gittik. Elimizde torbalarla geri döndüğümüzde uçaklar çoktan gitmişti. Bizi bağırıp ağlamayalım diye kandırmışlardı. Gece olmuştu. Sokağın bir yanı otobüslerle doluydu, yüzlerce otobüs. Şehri boşaltmaya hazırlanıyorlardı, diğer yanda da yüzlerce itfaiye aracı bekl iyordu. Çevreden gelmişlerdi. Bütün sokak beyaz köpüklerle dolmuştu. Köpüğün içinde yürüyor, küfrediyor ve ağl ıyorduk. Radyodan şehri üç ya da dört gün içinde boşaltacaklarını duyurdular: “Yanınıza sıcak tutacak giysi lerinizi alın, ormanda yaşayacaksınız! Çadırların içinde.” Bazıları memnun olmuştu: kampa gideceğiz! Bahar bayramını böyle kutlayalım, işten güçten uzakta. Insanlar mangaUarını hazırlamıştı. Gitarlarını.

radyolarını yanlarına almışlardı. Sadece kocaları reaktörde çal ışan kadınlar ağl ıyordu. Ailemin köyüne nasıl gittiği mi hatırlamıyorum. Sanki bir an uyanmış ve annemi görmüştüm. “Anne, Vasya Moskova’da. Onu özel bir uçakla götürdüler.” Yine de bahçeyi ekip diktik -bir hafta sonra bu köy de boşaltılacaktı. Kim bil irdi ki? Böyle olacağını kim nereden bilebi lirdi? Günün i lerleyen saatlerinde kusmaya başladım. Altı ayl ık hamileydim. Kendimi çok kötü hissediyordum. O gece rüyamda, uykusunda beni sayıkladığını gördüm: “Lyusya, Lyusenka !” Ama öldükten sonra, beni rüyalarımda çağırmavı kesti . Bir kere bile … (Ağlamaya başl ıyor.) Ertesi gün uyandığımda Moskova’ya gitmem gerektiğine karar verdim. Kendi başıma. Annem ağl ıyordu: “Bu halinle nerelere gideceksin?” Ben de babamı yanıma aldım.

Bankaya gidip bütün parasını çekti .

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir