Terry Pratchett – Tiffany Aching 2 – Gokyuzu Dolu Sapka

“Pe:f’ife:f’ Ve: Ônfaf'<lan .Sa�ınma Y0ffaf’1” �itaSın<lan Ya3an ,!,E!:3�ie: Ke:ne: Nac Mac Fcc9lc (Aynı zamanda Ecinniler, Mini Özgür Adamcıklar. Küçük Adamlar ve ‘Bilinmeyen Ama Silahlı OJdukJarına İnanılan Kişi ya da KişiJer’ olarak da tanınırlar.) Nac Mac Feegk adamcıkları. özelJikle sarhoş olduklarında. peri ırkları arasında en tehlikeli olanlarıdır. İçmeye. savaşmaya ve hırsızlık yapmaya bayılırlar ve yere çiviJenmemiş olan her şeyi çalarlar. Eğer çivilenmişse çivileri de çalarlar. Bununla beraber, onları tanımış ve hayatta kalmış olanlar, onların şaşırtıcı ölçüde sadık, güçlü, azimli ve kendilerine has bir şekiJde. oldukça ahlaklı olduklarını söylerler. (Hiçbir şeyi olmayan kişilerden hiçbir şey çalmazlar.) Ortalama Feegle adamcığı (Feegle kadını azdır) on beş santim boyunda ve kızıl saçlıdır. Tenleri, dövmeler ve çivit denen bir boya 6 yüzünden mavidir. Ve siz bütün bunları görecek kadar yakında olduğunuza göre. muhtemelen size vurmak üzeredir. Eski malzemelerden yapılmış, belli bir özelliği olmayan etekler giyerler. çünkü Feegle adamcıkları kabilelerine sadakatlerini dövmeleriyle gösterirler. Tavşan kafatasından yapılmış miğfer takıyor olabilirler. Feegle adamcıkları genelde saçlarını ve sakallarını tüyler, boncuklar ve canlarının çektiği başka şeylerle süslerler. Aynı zamanda mutlaka kılıç taşırlar, ama aslında kılıç yalnızca gösteriş içindir, çünkü tekmeleri ve kafalarıyla savaşmayı tercih ederler. Tarih ve Dio Nac Mac Feegle adamcıklarının nereden geldiği bilgisi. şu ünlü Geçmişin Pusları’nda kaybolmuştur. Kendileri. Peri Kraliçesi’nin kinci ve zalim yönetimine karşı çıktıkları için Peri Ülkesi’nden atıldıklarını anlatırlar. Başkaları, ayyaş oldukları için atıldıklarını söyler. Dinleri varsa da hakkında pek az şey bilinmektedir. Dinleri hakkında bilinen tek bir gerçek vardır: Ölü olduklarına inanırlar. Mavi göklerle kaplı. dağlar ve savaşacak şeylerle dolu. güneşli dünyamıza bayılırlar. Bunun gibi harika bir dünya herkese açık olamaz. derler. Bu dünya. cesur savaşçıların öldükleri zaman geldikleri bir tür cennet ya da Valhalla olmalıdır. Bu yüzden, şöyle bir mantık yürütürler: onlar eskiden başka bir yerde yaşıyorlardı ve öldükleri zaman, çok iyi adamcıklar oldukları için. buraya gelmelerine izin verildi. Bu oldukça yanlış ve hayalperestçe bir düşüncedir. çünkü, hepimizin bildiği gibi. asıl gerçek tam tersidir. 7 Bir Feegle öldüğü zaman çok yas tutulmaz. Az da olsa yas tutulmasının tek nedeniyse, “Son Dünya” dedikleri yaşayanların dünyasına gitmeden önce ölen kardeşleriyle daha fazla zaman geçirememeleridir. Adetler ve Y aş.ım Ort.ımı Nac Mac Feegle kabileleri. eski kralların gömüldüğü höyüklerde yaşamayı tercih ederler. Höyüklere gömülmüş altınların arasına rahat mağaralar oyarlar. Genelde hoyüğün üzerinde bir iki dikenli çalı ya da mürver ağacı yetişmiş olur. Feegle adamcıkları özellikle eski. içi boş mürver ağaçlarını severler. çünkü o ağaçlar ateşleri için baca görevi görür. Ve elbette, höyükte bir de tavşan deliği olur. Daha doğrusu. tıpkı bir tavşan deliğine benzer. Çevresinde tavşan pislikleri ve eğer F eegle adamcıkları özellikle yaratıcı bir günlerindeyse. belki birkaç parça tavşan kürkü bulunur. Höyüğün içindeki Feegle dünyası biraz arı kovanına benzer. ama bir kovanda bulunandan çok daha az bal ve çok daha fazla iğne vardır burada. Bunun sebebi. Feegle halkı içinde dişilerin. çok az olmasıdır. Belki bu yüzden. Feegle kadınları çok sık ve çok kısa sürede bir sürü bebek doğurur. Bebekler doğduklarında bezelye tanesi boyundadır. ama iyi beslenirlerse çok hızlı büyürler (Feeglc halkı. bebekler için gereklj olan sütü çalabilmek için insanların yakınında yaşamayı tercih eder). Kabilenin kraliçesine Kelda adı verilir. Kclda yaşlandığında kabilenin büyük kısmının annesi olur. Kocası. Koca Adam olarak 8 bilinir. Bir kız çocuğu doğduğu zaman -sık sık olan bir şey değildir bu- keldalığın sırlarını. onların deyişiyle gizini öğrenmek için, annesinin yanında kalır. Evlenecek yaşa geldiğinde kabilesini terk etmek zorundadır. Uzun yolculuğunda onu kora.maları için, yanına erkek kardeşlerinden birkaçını alır. GeneJlikle. keldası olmayan bir kabileye gider. Çok, çok nadiren. keldasız kalmış kabile yoksa, değişik kabilelerden Feegle adamcıkları toplar ve kendi ismi ve kendi höyüğü olan yeni bir kabile kurar. Kendine bir de koca seçer. Ondan sonra, kabile ıçinde onun sozu yasa olsa ve mutlak itaat gorse de höyüğunden nadiren uzaklaşır. Kelda, kabilesinin hem kraliçesi hem tutsağıdır. Ama bir kez. birkaç günlüğune. bir insan kızı kelda oldu … Narin mizacı olanlar için Feegle Sözlüğü: Ahidik guhidik: saçma, saçmalık Alınyazına kısmet demek: kendisini bekleyen yazgıyla yuzleşmek Amanın!: ‘Aman Tanrım!’ ile ‘Sinirim tepemde ve birazdan sorun çıkacak’ arasında değişen anlamları olan genel nida Antika: tuhaf. garip Bulut: Bana ‘yorgun’ anlamına geldiği söylendi. Esur: gizli şey Jer Eyvah: genel umitsizlik nidası Fos: bkz. kof ti Kılçık: can sıkıcı kimse Kıpkılçık: gerçekten can sıkıcı kimse Kocakarı işi: bir cadının yaptığı her şey Kocakarı: her yaştan cadı KoC4tip: insan Kof ti: işe yaramaz kişi 9 Koyuo: çimen yiyen ve ‘mee’ diyen yunlü şeyler. Diğer turle çok kolay karıştırılır. Kuhur: tuvalet Muşmula: yaşlı kadın Özel Koyuo İlacı: Üzgunüm. ama muhtemelen kaçak imal edilmiş viski. Koyunlar uzerinde ne etkisi olduğunu kimse bilmiyor, ama bir damlasının çobana soğuk kış gecelerinde, Feegle adamcıklarına ise her zaman iyi geldiği söylenir. Evde yapmaya kalkışmayın. Vecibe: çok önemli. geleneklerin ve büyünün şart koştuğu gorev. Kız ismi değil. Böfüm 1 mw:LIK Tepelerin üzerinden görünmez bir sis gibi, çıtırdayarak geldi. Bedensiz hareket etmek onu yoruyordu, bu yüzden çok yav� süzülüyordL4. Şimdi düşL°4nmüyordu. Son düşüncesinin Ltzerinden aylar geçmişti, çünkü omm adına düşünme işini yapan beyin ölmı�ştü. Beyinler hep ölürdü zaten. Şimdi yine çLplaktL ve korkuyordu. Çimenlerin üzerinde ağır ağır ilerleyen şey; yünlü, meleyen, beyaz yaratıklardan birinin içine saklanabilirdi. Ama oıılamı beyinleıi faydasızdı, çimenler ve meleyen başka şeyler yapmak dışında lıiçbir şey düşünemiyorlardı. Hayır. Onlar iş görmezdi. Onun daha iyi bir zihne ihtiyacı vardı: güçlü bir zihne, kudretli bir zihne, onu güvende tutabilecek bir zihne. Aramaya devam etti. Yeni botlarından utandı: Kaskatı ve pasparlakular. Parlak botlar! Rezaletti bu. Temiz botlar deseniz, onlar farklıydı. 12 içine su işlemesin diye botları birazcık cilalayabilirdiniz. Ama var olmayı hak etmek için botların iş görmesi gerekirdi. Parlamamalıydılar. Tiffany Sızı, yatak odasındaki halının üzerinde durdu ve başını iki yana salladı. O bollan bir an önce stırtüp eski lmeliydi. Bir de yeni, kurdeleli hasır şapkası vardı. O konuda da şüpheler besliyordu. Aynada kendine bakmaya çalıştı, ama kolay iş değildi, çünkü ayna lekeli, çatlak ve avuç içi kadardı. Aynayı etrafında gezdirerek kendini mümkı:.ın olduğunca çok germeye çalışması ve gördüğü parçaların birbirine uyup uymadığını hatırlaması gerekiyordu. Ama bugün, eh, normalde evde bu tür şeyler yapmazdı, ama bugün düzgün görünmesi önemliydi ve çevrede kimse olmadığından … Aynayı yatağın yanındaki dingildek sehpaya koydu, lime lime olmuş halının ortasında durdu, gözlerini kapattı ve konuştu: “Beni gör.” Ve uzakta, tepelerin ılZerinde, bedensiz ve zihinsiz olan, ama korkunç bir aç/ıh ve dipsiz bir korku hisseden şey, gücü sezdi. Bir burnu olsa havayı koklayabilirdi. Aradı. Buldu. 13 Ne tı4haf bir zihin, tıphı iç içe geçmiş, gittikçe küçülen bir sürü zihin gibi! Ne kadar güçlü! Ne kadar yakın! Hafifçe yön değiştirdi ve biraz daha hızlandı. Hareket ederken, sinek sürüsü gibi bir ses çıkanyordu. Koyunlar bir anlığma, göremedikleri, duyamadıklan ve Jwkusımu alamadıktan bir şey yüzünden huzursuz/anarak meledi/er … . . . ve çimen çiğnemeye devam ettiler. Tiff any gözlerini açtı. lşte oradaydı, kendinden bir iki metre uzakta. Kendi kafasının arkasını görebiliyordu. Dikkatle, hareket eden ‘kendisine’ bakmadan, odada hareket etti, çünkü ‘kendisine’ bakarsa bu numaranın sona ereceğini öğrenmişti. Bu şekilde hareket etmek oldukça zordu, ama sonunda kendi önüne geçti ve kendini tepeden tırnağa süzdü. Kahverengi gözler ve onlara uygun kahverengi saçlar … Bu konuda yapabileceği bir şey yoktu. En azından saçları temizdi ve yüzünü yıkamışu. Üzerindeki yeni elbise, görüntüsünü biraz düzeltiyordu. Sızı ailesinde yeni giysiler almak o kadar sıra dışı bir şeydi ki! Elbette, ‘içinde büyüsün’ diye elbiseyi büyük almışlardı. Ama en azından açık yeşildi ve yere degmiyordu. Parlak botları ve hasır şapkasıyla tıpkı bir çiftçi kızı gibi görünüyordu, ilk işine gitmeye hazırlanan, oldukça saygın bir çiftçi kızı gibi… Bu kadarı, yeterli olmalıydı. 14 Buradan bakınca kafasındaki sivri tepeli şapkap görebiliyordu, ancak dikkatli bakması gerekiyordu. Havada bir ışıltı gibiydi, gördüğünüz an kayboluyordu. Yeni hasır şapkası endişelendirmişti onu, ama sivri şapka hiç yokmuş gibi hasır şapkanın içinden geçivermişti. Bunun sebebi, bir açıdan, var olmamasıydı. Şapka, yağmurlu havalar dışında görünmezdi. Güneş ve rüzgar içinden geçip gidiyordu, ama yağmur ve kar bir şekilde onu görüyor, gerçek bir şapkaymış gibi davranıyordu. Dünyadaki en harika cadı vermişti onu Tiffany’ye. Siyah elbise giyip siyah şapka takan; gözleri, hasta bir koyunun içinden geçen terebentin gibi içinize işleyen, gerçek bir cadı. Onu tanımak bir ödüldü. Tiffany büyü yapmıştı, ciddi bir büyü. Yapmadan önce yapabildiğini, yaparken de ne olduğunu bilmiyordu. Yapuktan sonra nasıl yaptığını anlamamıştı. Şimdi, nasıl yaptığını öğrenmek zorundaydı. “Beni görme,” dedi. Kendi gorüntüsü ya da her ne idiyse o -çünkü bu numarayı nasıl yaptığından da emin değildi- yok oldu. Bunu yaptığı ilk seferde şok olmuştu. Ama kendini görmeyi her zaman kolay bulmuştu, en azından kafasının içinde. Tüm anılan, bir şeyler yapan ya da bir şeyler izleyen kendine dair küçük resimler gibiydi. Kafasının önündeki iki delikten bakan birinin göreceği resimler gibi değildi. içinde, her zaman kendisini izleyen bir parça olmuştu. 15 Bayan Kene -bir başka cadıydı, ama Tiffany’ye şapkayı veren cadıdan daha kolay konuşabildiğiniz biriydi- bir cadının nasıl ‘mesafe koyacağını’ bilmesi gerektiğini ve yetenekleri arttıkça daha fazlasını öğreneceğini söylemişti. Bu yüzden Tiffany ‘kendini görme’ işinin bunun bir parçası olduğunu tahmin ediyordu. Tiffany bazen, ‘beni gör’ meselesi hakkında Bayan Kene ile konuşması gerektiğini düşünüyordu. Kendi bedeninden çıkıyormuş ve çevrede dolaşabilen bir başka hayalet bedene sahip oluyormuş gibi hissediyordu. Hayalet, aşağıya bakıp gerçekten de hayalet bir beden olduğunu görmediği sürece işe yarıyordu. Bu olduğunda, içinde bir parça, paniğe kapılıyor, kendini hemen kau bedeninin içinde buluyordu. Tiffany sonunda bu becerisini kendine saklamaya karar vermişti. Bir öğretmene her şeyi de anlatmak gerekmiyordu. Hem, aynanız olmadığında işe yarayan bir numaraydı. Bayan Kene, bir tür cadı bulucuydu. Cadılık bu şekilde işliyor gibiydi. Bazı cadılar, umut vadeden kızlara karşı gözlerini açık tutuyorlardı ve onlann gelişmesine yardım edecek yaşlı cadılar buluyorlardı. Onlar nasıl yapacağınızı öğretmiyorlardı. Ne yaptığınızı, nasıl bileceğinizi öğretiyorlardı. Cadılar biraz kedilere benziyorlardı. Birbirlerinin arkadaşlığından hoşlanmıyorlardı ama, belki onlara ihtiyaç duyarlar diye, tüm diğer cadıların nerede olduğunu bilmekten çok hoşlanıyorlardı. Bunun sebebi, keh keh gülmeye 16 başladıklarında arkadaşlarının onlan uyarmalanm istemeleriydi.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir