Tezer Ozlu – Kalanlar

Bu kitapta Tezer’den kalanlar var. Ardında bıraktıkları. Yaşadığı anların notları. Hiçbiri yayımlanmamış. Ama yayımlanmak üzere yazılmış. Evet, anları severdi Tezer. Onları yazdı. Acıyla, yalnızlıkla, ama aynı zamanda coşkuyla, aşkla dolu anlarını. Anlarının anılarını. Başkaldırma anlarının. II. İçiçe geçen yaşamlar vardır. El-örgüleri gibi. Bu örülen giysi sizin sırtınızda da olabilir, karşınızdaki bir insanın sırtında da. Renk renk motifler.


Ya da düz Hangi motif nerde başlıyor, nerde bitiyor çıkaramadığınız. Ama bir yerinden çekip koparmaya bakın. Örgü sökülür, eğer sararsanız adına ÇİLE denilen bir yumağı oluşturur. Çocukluğundan ölümüne değin tanıdığım Tezer’in yaşamını düşündüğümde niçin bilmem (özellikle ölümünden sonra) kafamda hep bu örgü imgesi oluşuyor. Bu son kitabını yayıma hazırlarken, bir gece, beni tepeden tırnağa ürperten şu parçayla karşılaştım: “Ceset kokmuş ettir. Güzel, peki peynir ne? Sütün cesedi. Durmadan içeriye girip çıkanlar. Her hastanın sayısız iyileştiricisi var. Kahvaltıdan sonra akıl verenler, öğle yemeğinden sonra akıl verenler. Kente eşlik edenler, bir mağazaya eşlik edenler, ormana eşlik edenler ve her gün burada oturan ve kazaklar ören sayısız iyileştirici. Sayısız ipek, pamuklu ve yünlü kazak örülüyor, karışık iplikle, renkli motiflerle yapılanları da var, kimbilir ne zaman ve hangi amaçla giyilecekler? Klinikte beş ya da on yıl geçirenler, mutfak ya da bahçede çalışmaya hak kazanıyorlar. Geldim. Doğru bahçeye koştum. Ağzıma üç yaprak verildi, zehirlendiğimi sandım. Akşamın yaklaştığının farkına varamadım.

Sayısız parçalara bölünüşümü, benimle birlikte dünyanın da parçalanışını anımsıyorum.” III. İnsan olmanın kolay olmadığını bilen, bunun savaşımını veren bir kişiliği vardı. Durmaksızın, toplumun, insanlar arası yozlaşmış ilişkilerin örgülerini sökmek istedi. Elinden geldiğince de gerçekleştirdi bunu. Her cümlesinde çektiği çilenin örgüsü, ipliği vardır. IV. Yaşamın Ucuna Yolculuk’u Berlin’de bulunduğu sırada Almanca olarak yazmıştı. Kendisine 1983 Marburg Yazın Ödülü’nü kazandıran bu yapıtının adı Bir İntiharın İzinde’ydi. İsviçre’de Türkçe olarak yeniden yazdığı metni okur okumaz şu mektubu göndermiştim kendisine: “Bir İntiharın İzinde müthiş bir kitap Çok müthiş bir kitap. Yıllar var ki böyle bir metin okumadım. Bana gençlik yıllarımda, Rimbaud’yu, Lautreamont’u, daha sonra Kafka’yı, Rilke’yi, Hölderlin’i keşfettiğim günleri yaşattı. Çok ender yaşanılan kimi aşklar gibi. Öyle bir aşk yaşamışsındır ki, bir daha artık böylesini yaşayamam dersin. Aşk sözcüğüne anlamını veren, bedenin tüm hücrelerinde, sinirlerinin her atomunda duyduğun bir duygudur.

Sonra, bir gün, bir rastlantı, yeniden aynı heyecan, aynı coşku, aynı yoğunlukta yaşanan anlar… İnanamazsın. Bir düşteyim sanırsın. Kitaplar da benim için öyledir. Eski aşklara dönemezsin, ama eski kitaplara dönebilirsin. (Kitapların ölmezliği burdan mı gelir?) Bu nedenle de yıllar var ki, yalnız eski aşklarımı okuyorum. Dostoyevski’yi, Kafka’yı, Rimbaud’yu… İlk kez, yıllar var ki ilk kez, bugüne değin okumadığım bir kitap, daha kitap bile olmamış bir metin bende böylesi bir duygu yarattı (…) Bir rastlantı mı, Svevo’nun Zeno’sunun redaksiyonunu bitirdiğimin ertesi günü seninkine başladım. Şimdi, ikisi aynı anda diziliyor, aynı anda çıkacak.” 1 Kendisinin de çok sevdiğini bildiğim Céline’in, Gecenin Ucuna Yolculuk adlı romanının bir sözcüğünü değiştirerek önerdiğim adı benimsedi. Ama ben, nasıl bilebilirdim, bu kitabının yayımlanışıyla, Tezer’in, bu kez, gerçekten yaşamın ucuna doğru yolculuğa çıkacağını? V. Berlin, 19 Kasım 1982 günlü notunda şöyle diyor: “Unutma: Dostların hep yazarlardı. Öyle de kalacaklar.” “Dostların” diyor; “Aşkların” da diyebilirdi. Yaşamın Ucuna Yolculuk, üç aşk öyküsü gibidir. Üç, posthume aşk öyküsü: Svevo, Kafka, Pavese. Gönül verdiği, ya da gönlünü gerçekten kaptırdığı yazarlardı bunlar.

Onların çektiği acıya, yalnızlığa başkaldırıyordu. Kendi çektiği acılara, katlandığı yalnızlıklara, baskılara karşı başkaldırdığı gibi. Svevo’nun Trieste’de; Kafka’nın Prag’da; Pavese’nin Stefano Belbo’da, Torino’da izlerini sürdü. Bu yazarların romanları, öyküleri, günlükleri, mektupları yetmiyordu ona. Yaşadıkları, soluk aldıkları ve öldükleri yerleri yaşamak, oralarda soluk alıp vermek istiyordu. Yaşamın Ucuna Yolculuk, işte böylesi bir solumanın kitabıdır. Burda da sınırları zorladı: gönül verdiği, büyük bir tutkuyla bağlandığı bu üç yazarı yalnızca birer yazar olarak görmek istemedi. (Bunun için kitapları yeterliydi. Ama o…)

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir