Uğur Mumcu – İnkılap Mektupları

Osman Koksalın ölümünden önce büyük bir özenle hazırladığı ve sekiz klasörde topladığı anıları, ailesinin bütün aramalarına karşın bulunamadı. Anılar, bilinmeyen ellerce çalınmıştı. Bu anıları kim çalmıştı? Anılar ne amaçla çalınmıştı? Köksal’ın eşi ve iki çocuğu bu sorulara henüz yanıt bulamamışlardır. Köksal’ın anılarını çalanlar, evdeki «manevra sandığı» içinde saklanan mektupları ve anıların ilk taslaklarını unutmuşlardı, işte bu yazı dizisi, Köksal’ın geride bıraktığı ve anıları alıp götürenlerin de bulamadıkları anı taslakları ve mektuplardan oluşuyor. Tarihe mal olmuş olayların içinde yaşamış olan Köksal’ın sekiz klasörde topladığı anıları için düzenlediği, «dizindin bir kopyası da elimizdedir. Ancak ne yazık ki, anıların tümü bugün için bilinmeyen ellerdedir. Yakın tarihimize ışık tutan bu anı parçaları ile mektupların önemini ve hepimize vereceği dersleri sizler de bu yazı dizisini okuyunca değerlendireceksiniz. İhtilâl örgütleri niçin kuruldu? tik ihtilâl örgütünü kuranların düşünceleri nelerdi? Dünyaya ve Türkiye’nin sorunlarına nasıl bakıyorlardı? Nasıl örgütlenmiş ve nasıl başarıya ulaşmışlardı? Bunları bilmeden, sağlam temellere dayalı sağlıklı bir demokrasi kurmaya olanak yoktur. Bu bakımdan Köksal’dan arta kalan mektup ve anıların önemi daha da artmaktadır. 7 1956 yılında kurulan gizli örgüt, 1980 ihtilâlinde amacına erişiyor. Daha sonra eski ihtilâlcilerin yolları birbirlerinden ayrılıyor. DFyi yıkmak için örgüt kuranlar, ihtilâlden sonra karşı karşıya geliyorlar. ‘İhtilâllerin evlâtlarını yemesi’ kuralı Koksal ve çevresinde de egemen olmakta gecikmiyor. Osman Koksal, 12 Mart döneminde de General Madanoğlu ve arkadaşları ile birlikte yargılandı ve İstanbul’da Ziverbey köşkünde işkenceli sorgular yapılarak açüan bu dava sonunda aklandı. Bu tarihten ölümüne kadar, bütün zamanını anılarını yazmaya ayırdı.


Koksalın son günleri çok sıkıntılı geçmişti. Oğlu* sol bir örgüt üyesi olarak gözaltına alınmış ve yargılanmıştı. Yazı dizisinde görüleceği gibi bu olay nedeniyle Koksal ailesi çok acı günler de geçirmişti. An–cak, bu eski ihtilâlci, bu sıkıntıları ile tek başına boğuşmayı seçti, kimseye başvurmadı. Eski dostlarını aramadı. Kimseye yakınmadı. Bu yazı dizisinde yalnızca Koksaldan elimizde feaj lan anı parçaları ile 27 Mayıs ihtilâlinden sonra Koksala gönderilen «İnkılâp Mektupları-nı değil, aynı zamanda bir ihtilâlin ve bir ihtilâlcinin yargılarını da okuyacaksınız. Yazı dizisine neden «İnkılâp Mektupları» başlığını seçtiğimi sorarsanız, onu da söyleyeyim: Bu mektupların çoğu eski yazı ile yazılmıştı. Ve çoğunda ihtilâl için «inkılâp» sözcüğü kullanılmaktaydı. Ve sonradan siyasal yaşamımızda değişik roller üstlenecek olan mektup sahipleri, o gün, «inkılâptan yana» görünüyorlardı. Ve daha da önemlisi, bu mektupları yazanlar, «devrim^ sözcüğü yerine bugün de «inkilâp-sözcüğünü kullanıyorlardı. «Devrim-, sözcüğü ile «inkılâp- sözcüğü arasında, eğer bir anlam farkı varsa, bu fark, herhalde, Koksal ile 12 Mart ve 12 Eylül yöneticileri arasındaki siyasal düşünce ve eylem farkı kadardır! 8 27 Mayıs, Cumhuriyet döneminde yaşanan «2. Meşrutiyet- gibidir. 27 Mayıs ihtilâlcileri de «ittihat-çı-lara benzerler. İttihatçılar için «yoksul öldüler- derler.

Koksal, eylemi ile «son ittihatçılardan biri-ydi. Ve onlar gibi yalnız ve yoksul öldü. Ve son sözlerini söyleyemeden bu dünyadan geçti, gitti. Son yıllarda devlet yönetiminde Osman Koksal gibi görevler üstlenen kaç kişi son günlerini sıkıntı ve yoksullukla pençeleşerek geçirdi söyler misiniz? Koksaldan geride kalan anı parçaları ile mektupları yayımlamakla bir tarihsel görevi yerine getirmenin mutluluğu içindeyiz. U. M. 9 OSMAN KOKSAL KİMDİR? Osman Koksal 1918 yılında Selanik’te doğdu. 1924 yılında nilesi ile birlikte Türkiye’ye geldi. İlk öğrenimini Çorum’da, orta öğrenimini Giresun’da yaptı: Liseyi Maltepe Askeri Lise-si’nde bitirdi. 1936 yılında Harp Okulu’na girdi. 1938 yılında teğmen rütbesi ile orduya katıldı. 1941 yılında İstanbul Topçu Okulu’nu bitirdi. Çeşitli birliklerde görev yaptıktan sonra 1952-53’te Kore Tugayı ile savaşa katıldı. 1955 yılında Harp Akademisi’ni bitirerek kurmay oldu. 1956 yılında, Sezai Okan ve Talât Aydemir ile birlikte ihtilâl örgütü kurdu.

1959 yılında albaylığa yükseldi. Daha sonra Kara Kuvvetleri Kurmay Şubesi Müdürlüğü yaptı. Bu görevdeyken 12 Aralık 1959 tarihinde Muhafız Alayı Komutanlığına atandı. 27 Mayıs 1960 ihtilâline katıldı. İhtilâlden sonra oluşturulan MBK üyeliğine seçildi. Aynı günlerde, Muhafız Alayı Komutanlığı görevini de üstlendi. Aynı dönemde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği de yaptı. 1961 genel seçimlerinden sonra kurulan TBMM’de tabiî senatör olarak görev yaptı. İki yıl tabii senatörlükte bulunduktan sonra bu görevinden istifa etti. Bir süre de Cumhurbaşkanlığı kontenjan senatörlüğü yaptı. 12 Mart 1971 döneminde, emekli Korgeneral Cemal Ma-danoğlu ile birlikte gizli örgüt kurmak suçundan yargılandı. Dava sonunda bütün arkadaşlarıyla birlikte beraat etti. Daha sonra bir süre Turizm Bakanlığı’nda çalıştı. Evli ve iki çocuk babası olan Koksal, 1 Kasım 1982 günü •öldü. 10 İHTİLÂL EVLÂTLARINI YER Osman Köksal’ın evinde manevra sandığının içinden çıkan mektup ve belgelere göz atınca aklıma birdenbire bu söz geldi.

Sandıktan çıkan mektupları okuyorum : General Faruk Güventürk… Kurmay Albay Kenan Evren… Kurmay Albay Bedrettin Demirel… Kurmay Albay Sedat Celasun… Kurmay Albay Memduh Ünlütürk… Ve bir mektup İngiltere’den. İmza ilginç: Sadi Koçaş… Tarih 1 Ağustos 1960. Bir tebrik mektubu da Moskova’daki Türk Büyükelçisi’nden. 1 Haziran 1961 tarihli mektup şöyle noktalanıyor: «…Ve bilvesile sevgi ve saygılarımı gönderiyor, büyük davanın tahakkuku yolunda kıymetli mesainizde başarılar diliyorum.» İmza: Fahri Korutürk… Bir mektup daha. İmza çok ilginç. Hadi Hüsman… Menderes hükümetinin Gümrük ve Tekel Bakanı. Bir mektup daha: Emekli Kurmay Albay A. Orhan Sü-ersan… Sonradan AP milletvekili olan Süersan’ın 19 Kasım 1960 günü devlet ve hükümet başkanı Gürsel’e yazdığı mektup, «27 Mayıs inkılâbının dinamizmi ve daima ifade buyurduğunuz müstesna prensipler…» diye noktalanıyor. Emekli Kurmay Albay Süersan, 13 Kasım 1960 günü Millî Birlik Komitesi’nce yurt dışına sürülen 14’lere «vatan hainleri» dedikten sonra, emeklilik kararının geri alınmasını istiyor. Kurmay Albay Bedrettin Demirel’in 28 Haziran 1960 günlü mektubuna şöyle bir gözatıyorum… 12 Eylül döneminde 2. Ordu Komutanı ve eski cumhurbaşkanlığı danışmanlarından Demirel. 11 Demirel. Millî Birlik Komitesi’nin denetiminde bir Meclis kurulmasını istiyor ve bu meclisi şöyle tanımlıyor: «Bu kukla meclis, büyük Atatürk’ün kurduğu ilk Büt yük Millet Meclisi’ne benzetilebilir.» «Aziz ve sevgili kardeşim Osman» diye başlamış mektup da Yridız’daki Yüksek Kumanda Akademisi’nden gönderilmiş.

«Ağabeyin General Faruk Güventürk» imzalı mektup da ilginç. İhtilâl hükümetinin devlet bakanlığına getirdiği Yargıtay üyesi Amil Artus hakkında ağir eleştirilerini sıralıyor Güventürk. Tarih 28 Aralık 1960. General Güventürk: Muzır eşhas işbaşında General Güventürk. bir başka mektubunu 25 Aralık 1960 tarihinde göndermiş. Şunları yazmış : «Millî Emniyefe henüz el atılıp bir değişiklik yapılmadığına ve muzır eşhasın henüz iş başında bulunmasına karşı diyeceğim şu ki, büyük ve tehlikeli bîr yoldayız.» Satırlarının altı kırmızı kalemle çizilmiş bir başka mektup da Prof. Ali Fuat Başgil’in karısı Fatma Nüvide Baş-gii imzasını taşıyor. Bayan Başgil tutuklu bulunan kocasının salıverilmesini istiyor. Mektup, Devlet Başkanı Gürsel’in eşi Melâhat Gürsel’e yazılmış. Bayan Başgil’in mektubuna da bakıyorum. «Milletim, tarihim, mukaddesatım namına sizden rica ediyorum. Muhterem devlet reisimizin vaktiyle hakkında teveccüh gösterdiği eşimin mutlak hakkı olan hürriyetini bağışlamalarını» istiyor. Sandıkta bir yığın mektup var. Mektupları ayırmaya çalışıyorum.

İşte bir tanesi: Tokyo’daki askerî ataşe Sedat Celâsun’dan geliyor. 19 Haziran 1960 tarihli mektup Tokyo’dan postalanmış, okuyorum. «Sevgili ve değerli kardeşim, memleketimizde felâketli bir mahiyet olmak istidadını gösteren hadiseler, Millî Birlik Komitesi’nin zamanında erimiş olduğu isabetli ve kud12 retü müdahaleleri ile tamamen önlenmiş, memleketimiz -tekrar huzur ve sükûna kavuşmuştur.» «Felâketzade bir silâh arkadaşınız: Rüştü Erdelhun» imzalı mektup da Kayseri Cezaevinden geliyor. Erdelhun, ihtilâlden önceki Genelkurmay Başkanı. Göz ucuyla mektubundaki son satırlara bakıyorum: «Ben ne partici, ne de muhalifim. Bikes bir askerim. Bu sebeple meclislerde benîm müdafüm olacağınızı mertliğinizden ümid ve temenni ederim.» Erdelhun’un mektubunun hemen altında bir başka emekli orgeneralin mektubu var. 6-7 Eylül olaylarından sonra İstanbul’da ilân edilen sıkıyönetimin «kapattım… menettim» diye biten bildirileri ile ünlü Nurettin Aknoz imzasını taşıyor. Aknoz da Osman Köksal’a yazdığı mektupla af istiyor: «Delâlet buyurarak ve diğer üyelere durumumu anlatarak af edilmemi yüksek vicdanlarınızdan beklerim.» Bu mektupları tek tek ayırıyorum. Erdelhun’un, Ak-noz’un mektupları bir de Bayan Erdelhun’un yeni ve eski yazı ile yazdığı birkaç mektup daha var. Bunları okuyacak ve sizlere aktaracağım. Küçük sandık bir tarih aynası gibi olaylara ışık tutacak.

Düne, önT çeki güne, bugüne ve yarına! Sanki bir «zaman tüneli» içindeyim. Küçük «manevra sandığı» içinden bir mektup daha çıktı. Hemen imzaya bakıyorum : «Memduh Ünlütürk.» O zamanki rütbesi ile «kurmay albay» ve Çerkezköy’deki 8. Piyade Alay Komutanı. «Çerkezköy, 16 Kasım 1960» tarihli mektup, «Kardeşim Koksal» diye başlıyor. Ünlütürk. 12 Mart döneminde Tümgenerai rütbesi ile İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı emrinde kurulan «Tahkikat Komisyonu Başkanlığı» yapmış. Ö, dillere destan Zi-verbey’deki işkenceevi de bu komisyona bağlı. Madanoğlu davası sanıkları Ziverbey Köşkü’nde işkence gördüler. Sıkıyönetim Komutanı Türün, Tahkikat Komisyonu Başkanı Ünlütürk’ün bütün amaçlan, işkenceli sor13 gulardan geçirdikleri seçkin aydınlar ve kurmay subaylardan Madanoğlu ve Koksal aleyhlerine ifadeler almaktı. Koksal da gözaltına alınıp, Ziverbey Köşkü’ne getirilseydi, 27 Mayıs günlerinde Osman Köksal’a bu mektubu yazan Ünlütürk, acaba gözünü kırpmadan bu eski arkadaşını da işkenceli sorgulardan geçirecek miydi? Bu yüzden olacak mektubu yıldırım hızı ile okuyorum : «Kardeşim Koksal; Yeni kıtamdan selâm ve sevgilerimi sunar, gözlerinden öperim. Milletimizin rahat ve saadeti için 27 Mayıs 1960’tan itibaren giriştiğiniz millî davranışımıza karşı menfî düşünüşlere sahip olanların temizlenmesi hususunda son yapılan ameliyeden dolayı başta değerli komutanım Sayın Orgeneral Cemal Gürsel olduğu halde, komitenin 23 kıymetli ve vatansever arkadaşlarımı hararetle tebrik eder, millî davamıza bağlılığımı arz ederim. 8. Piyade Alayı’nın bütün mensupları, millî davamızı korumak üzere her an emre hazırdır.

» Ünlütürk’ün mektubu ilgimi çekiyor. Gözüm hep bu mektupta. «Ben bu mektubumla hem bu hususu arzetmek hem de kendime ait bir dileğimin yerine getirilmesi için alâkanı istirham etmek için senin kıymetli zamanlarını alıyorum.» Ünlütürk, Amerika’ya «bir aylık müşahade eğitimine» gitmek istiyormuş, bu nedenle Köksal’dan bu konuda aracı olmasını rica ediyor. «Netice olarak uygun görüldüğü takdirde aralık ayında müşahade eğitimine gidecekler arasına dahil ettirilmeme tavassutunuzu arz eder, sevgi ve saygılarımı sunarım.» Düşünüyorum, bu mektubu yazan Ünlütürk, aradan daha on iki yıl geçmeden aynı Koksal hakında suç kanıtları toplayabilmek için işkenceli sorguların yapıldığı İstanbul «Ziverbey»deki o işkence evinin de bağlı bulunduğu bir soruşturma komisyonu başkanı olacak!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir