Ustun Dokmen – Kucuk Seyler 2

“Küçük şeyler” kavramının neyi çağrıştırdığını okuyucularımla, izleyicilerimle ayaküstü tartıştığımızda, genelde iki kavramın ortaya çıktığını gördüm. Birinci görüş “Küçük şeylereönemvermeyelim,küçükşeyleriçincanımızısıkmayalım” şeklinde. İkinci görüş ise “Küçük.şeylere önem vermenin farkındalık düzeyimizi artıracağı, bizi mutlu edeceği” yolunda. Bu iki görüş birbiriyle çelişkili gibi gözükse de, aslında her ikisinde de gerçek payı var. Yaşamın her alanında geçerli olan görecelik, neyin büyük, neyin küçük olduğu konusunda da geçerli. Neyin küçük, neyin büyük olduğuna, diğer bir ifadeyle neyin önemli neyin önemsiz olduğuna kim karar verecek? Bence, bu kararı veren devletse kanunlar ortaya çıkar, birey ise ortaya bireysel ahlak çıkar, kararı veren toplum ise toplumsal ahlak çıkar, gelenekler-görenekler-töreler bu gruba girer; bazen wman içinde toplumsa! ahlak “zorba ahlakı”na dönüşür. 11 Neyin büyük neyin küçük olduğunu size toplum sufle ederse toplumsal ahlakla hareket etmiş olursunuz. Neyin büyük neyin küçük olduğuna kendi aklınızla ve vicdanınızla karar verirseniz, bu bireysel ahlak olur. Neyin büyük neyin küçük -neyin önemli neyin önemsiz- olduğu konusunda benim bireysel ahlak anlayışım şu: Eğer bir şey, sizin, ülkenizin ve dünyanın yarına kalma ihtimalini artırıyorsa, yaşama sevincinizi artırıyorsa o şey büyük şeydir. Tam tersine bir şey, sizin, ülkenizin ve dünyanın yarına kalma ihtimalini azaltıyor, yaşama sevincinizi azaltıyorsa, o şey küçük şeydir, önemsenmesi gereksizdir. Örnekleyelim: Diyelim ki trafikte birisi size gereksiz yere korna çaldı. Bu korna, uyarma anlam! değil, hakaret anlamı taşıyor. Sizce bu korna büyük bir şey mi küçük bir şey mi? Eğer kavga ederseniz, yaralama veya yaralanma, hatta öldürme veya ölme olasılığı vardır. En azından ananıza sövülme olasılığı vardır (Sizin korna çalanın anasına sövmeyeceğinizi varsayıyorum).


Bu ola­ “lıklar genelde yarına kalma ihtimalinizi azaltacak, en azından ıt·hlikeye sokacaktır. O halde sonuç: Size trafikte haksız yere korna çalınması küçük bir şeydir, .ıldırmaya değmez. Bana diyebilirsiniz ki, “Bana korna çalınıııası onurumu zedeler o yüzden büyük bir şeydir”. Efendim ··�er sizin onurunuz bir kornayla zedeleniyorsa, boş verin gitsin, anlaşıldığı kadarıyla küçük bir onurdur, uğruna ölmeye ı lrğmez. (Onurunuz, önemli değerlerinize, örneğin ülkenize ·.i\vüldüğünde tehlikeye giriyorsa, savunmaya değer bir onurdur.) Eğer bir şey sizin yarına kalma ihtimalinizi ve yaşama •.ı·vincinizi artırıyorsa büyük bir şeydir. Bir çocuğa gülümseııırniz, onu ve sizi mutlu ediyorsa büyük bir şeydir. Eğer bir ı:ııl yaprağı üzerinde yuvarlanmadan duran bir çiğ damlasına 12 hayretle, tebessümle bakıyorsanız, bu küçük damla, aslında büyük bir şeydir. Ben çiğ damlalarını severim; yeri-göğü, yaprağı, taçyaprağı, suyu, sulayanı, gözü, gözeteni özetler bize. Milyonlarca su molekülü, görünmez bir zar içinde, parlak, aydınlık bir yüzle, serin ve diri bir sabahta titreyip durur yaprakta. Neyin büyük neyin küçük olduğu fiziksel evrende görecelidir; bizim iç dünyamızda da öyle. Biri için büyük olan bir şey diğeri için küçük, sizin için önemli olan bir olay başkası için önemsiz olabilir.

Neyin büyük neyin küçük olduğu görecelidir. Belki de önemli olan nesneleri, olayları, duyguları büyük-küçük diye ayırmak değil, yarın2. kalmaya çabalarken, büyük küçük her şey karşısında yaşama sevinci duymak, yaşamdaki neşeyi yakalamaktır. Bu konuyu kitabın ilerleyen bölümlerinde tekrar ele alacağız. böl ü_m •• •• SUFLORLU YAŞAMLAR SUFLÖRLÜ YAŞAM NEDİR? H: ‘ ani tiyatroda suflör vardır, sahnenin arkasında, bazen öndeki gizli bir bölmede , seyircilerin göremeyeceği bir yerde durur. Oyun sırasında, sahnedeki sanatçının duyabileceği, ancak seyircilerin duyamayacakları bir ses tonuyla elindeki metni okur. Amaç, sanatçının repliklerini, yani t’.:zberlediği metni unutması durumunda ona ne söylemesi gerektiğini hatırlatmaktır. Bu, işe yarar, duraklamaları engeller, sanatçıların kaygılarını azaltır. Suflörün tiyatroda önemli bir işlevi vardır. Bence suflör yalnızca tiyatroda değil, yaşamın her alanında çıkıyor karşımıza. Ana babalar çocuklarına sürekli olarak nasıl davranmaları gerektiğini söylediklerinde, bir anlamda suflörlük etmiş oluyorlar. Karısına “Şu partiye oy vereceksin” diyen bir erkek suflörlük etmiş oluyor. Bir büyüğüne sürekli olarak fikir danışan bir genç, falcısına/medyumuna danışmadan adım atmayan bir işadamı suflör kullanmış oluyor. Bir başkasının, ne düşünmesi, nasıl davranması, hatta �azen ne hissetmesi gerektiğini söyleyerek ona suflörlük ederiz.

17 “Bunda üzülecek ne var?” veya “Erkekler ağlamaz” dediğimiz zaman, karşımızdakinin duygularına da karışmış oluruz. Tiyatrodaki suflör, sanatçıya ne söylemesi gerektiğini hatırlatır yalnızca Söylenecek sözlere hangi duyguların, hangi mimiklerin eşlik edeceğine sanatçı karar verir. Kısacası tiyatro m�tninin yorumu sanatçıya aittir. Günlük yaşamda suflörlük ederken işi aşırıya vardırıp, karşımızdakinin yaşamı yorumlama hakkını elinden almaya, başkalarının, özellikle yakınlarımızın yaşam senaryolarını onlar adına biz yazmaya kalkışıyoruz. Sahnede suflör gerekli olabilir, an�ak yaşamın her kesiminde, çocuklarımıza ve birbirimize yerli· yersiz suflörlük ettiğimizde, kendi doğrularımızı kulalµarına fısıldadığımızda, onların yaşam tarzlarına karışmış oluruz. Buna hakkımız var mı?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir