Ustun Dokmen – Kucuk Seyler 4

Küçük Şeyler adlı kitap dizisinin dördüncüsü olan elinizdeki kitabın konusu şöyle özetlenebilir: Eşitler Evi’nde, evlerimizde ve işyerlerimizde sergilediğimiz baskıcı tavırların, gerek baskıya uğrayanların, gerekse baskı yapanların özgürlüklerini nasıl kısıtladığı anlatılmakta, görünen ve görünmeyen esaretlerin tarihten günümüze nasıl bir seyir izlediği tartışılmaktadır. Bu çerçevede, ailede ve işyerlerinde kişi onuruna saygı, eşitlikçi tavır, eşitlikçi tavrın zıddı olan ‘baskıcı/tahakküm edici’ tavır, baskıcı tavrın ortaya çıkma şekilleri, zararları, nedenleri ve baskıcı tavırdan kurtulma yolları ele alınacaktır. Esaret, kölelik, tarih sayfalarında kalmamıştır, şu ya da bu kılığa bürünmüş halde günümüz dünyasında da ortaya çıkmaktadır. Yalçlaşık bir yüzyıl önce çocuk işçilerin günde on sekiz saat çalıştırılmaları veya günümüzde bazı firmaların mesai saatleri içinde kasiyerlerine, bazı anababaların ise sınavda çocuklarına tuvalete gitmesinler diye felçli hastaların bezlerinden bağlamalarını tavsiye etmeleri -gerçekleşmese bile böyle bir şeyin telaffuz ediliyor olması dahi- adı açık- 12 EŞİTLER EVİ ça konmamış bir tür köleleştirme, esaret altında tutma tarzı sayılabilir. Yine aile içinde eşlerin birbirlerine baskı uygulamaları, anababaların çocuklarını kendilerine bağımlı kılmaları, meslek seçiminde, eş seçiminde onlara karşı zorlayıcı tavır takınmaları, yasal açıdan köleleştirme sayılmaz ama bütün bunları psikolojik anlamda bir tür ‘köleleştirme’, kibarca ‘bağımlı kılma’ olarak adlandırabiliriz. İster ‘köleleştirme’ ister ‘bağımlı kılma’ diyelim, adı her ne olursa olsun, ailelerdeki ve işyerlerindeki bu tür baskıcı tavırlar, yaşam alanlarımızı bir esirler evi’ne çevirmektedir. Elinizdeki kitapta, evlerimizi, işyerlerimizi esirler evine çevirmenin toplumsal ve psikolojik boyutları üzerinde durulacak, özellikle insanların birbirine yönelik baskıcı ve öfkeli tavırlarına ilişkin psikanalitik açıklamalara kitabın ilerleyen bölümlerinde yer verilecektir. Bu bağlamda, kadınların ve erkeklerin birbirlerine eşit kabul edilmelerinin gerekliliği ve bunun nasıl sağlanabileceği de dile getirilecektir. Sonuçta, bir eşitler evini oluşturabilmek ve sürdürebilmek için bireylere ve topluma düşen görevler tartışılacaktır. Bir ortamı esirler evine çevirmede, ortamdaki herkesin, karınca kararınca payı vardır ancak günümüz dünyasında erkeklerin baskılarının kadınların sergilediklerine oranla daha fazla olduğu düşüncesiyle, kitabın özellikle son bölümünde, erkeklerin baskıcı tavırları, analitik açıdan irdelendi. Bu irdeleme sırasında kendime ait bazı içgörülerimi de okuyucularımla paylaşmaya çalıştım. Çatışmalarda kadınların, ortamların ve diğer öğelerin payı başka kitapların konusu olabilir. Şu 11-vı Bir �.sir/er �vivıde IMi.


SiVliZ:, Bir �-iiT/er �vivıde tMi? Şu an bir esirler evinde mi yaşıyorsunuz, bir eşitler evinde mi? Aileniz, işyeriniz, ülkeniz, bir esirler evi de olabilir, bir eşitler evi de. Sizce sizinki hangisi? Önce evinizi ele alalım. Evinizin kapısına aşağıdaki cümlelerden hangisini yazmak isterdiniz? Birini seçin: 1. İnsan, her şeyin ölçüsüdür ve evrenin merkezindedir. 2. Dikkat! İnsan insanın kurdudur! 3. Bu evde herkesin onuru birbirine eşittir. 4. Yasalar insanlar içindir. 5. Yasalar insanlar için değildir; insan, yasalar, töreler için yaşar . 6. Bu evde herkes birbirine eşittir; ancak erkekler daha fazla eşittir. Eğer seçiminiz ilk dört cümle üzerinde olduysa eviniz bir eşitler evidir. Son iki cümle üzerinde durduysanız, esirler evidir. 14 EŞİTLER EVİ Eski Yunan’da, insanın her şeyin ölçüsü olduğu düşüncesi vardı.

İnsan heykelinin yaygınlığı, Zeus’un insanca zaafları, muhtemelen bu yüzdendi. İnsan vücudunun oranları, estetiğin temeli, mimaride ölçünün birimi kabul edilirdi. Eski Yunan’ da demokrasinin ortaya çıkmasının ve yaşamasının temel sebebi, insanı merkeze koyan söz konusu bakış tarzıydı. Eğer evinizde insan temel ölçüt kabul ediliyorsa, eşitler evini oluşturmada ilk adımı atmış sayılırsınız. Çünkü insanın temel ölçüt kabul edilmesi halinde, eşitler evi için gereken saygı ve demokratik anlayış iklimi ortaya çıkacaktır. Romalı düşünür, “İnsan insanın kurdudur,” derken, insanların kendi kendilerine veya birbirlerine zarar verdiklerini, zaman zaman bir kurt gibi kemirip birbirlerini tükettiklerini belirtmek istemiştir. Bu gerçeği kavradığımızda, evlerdeki, işyerlerindeki, ülkelerdeki çatışmaların zaaflarımızdan, öfkelerimizden kaynaklandığını fark ettiğimizde, yaşadığımız ortamlar eşitler evine dönüşecektir. Bazen eşler birbirlerine, “!çimi tükettin, beynimi oydun,” derler. Bunu söylediklerinde, galiba birbirlerine, “Bir tahta kurdu gibisin,” demek istemekteler. Bazen bir tahta kurdu gibi, bazen de dağlardaki kurtlar misali birbirimize zarar verebileceğimizi bize hatırlatan böyle bir yazı, yaşantımızı daha kaliteli, daha eşitlikçi bir hale dönüştürecektir. Evinizde herkesin onuru birbirine eşitse, birileri diğerlerini dövme veya onlara hakaret etme hakkını kendinde görmüyorsa, karıkoca birbirlerine eşitse, çocukların meslek veya eş seçimlerinde onlara baskı yapılmıyorsa eviniz bir eşitler evidir. Ailenizde veya mensup olduğunuz toplumda, yasaların insanların huzuru için oluşturulduğu düşüncesi bilimse, bir eşitler evinde yaşıyorsunuz demektir. Mensup olduğunuz toplumda bunun aksi bir düşünce varsa, gelenekler, tö- BİR ESİRLER EVİNDE MİSİNİZ, BİR EŞİTLER EVİNDE Mİ? 15 reler bireyin üzerinde ise, törelere aykırı davranan kızınız, toplum içinde başınız eğile dolaşmanıza yol açtı diye onu öldürme hakkına sahipseniz (yani sizin başınızın eğilmesi, kızınızın hayatından daha önemli ise), siz, gerektiğinde kölesini öldürebilen bir efendisiniz demektir. Bu yüzden siz, esir değil, efendi olabilirsiniz. Ancak sonuçta siz de bir esirler evinin içinde yaşıyorsunuz demektir.

Eğer Orwell’in Hayvanlar Çiftliği’nin kapısına yazılan yazının bir benzeri sizin evin kapısında da görünmez harflerle yazılmışsa, yani evdeki herkes birbirine eşit görünürken, aslında evin beyi kendini, davranışlarından sual olunmaz bir reis olarak algılıyorsa, eviniz aslında bir esirler evidir. Aileleri, işyerlerini esirler evinden eşitler evine çevirmede, yasal düzenlemelerin etkisi olabilir ancak kafaları düzenlemeden yasaları düzenlemek, genelde yeterli olmaz. Eğer istersek değişebiliriz, yaşam alanlarımızı eşitler evine çevirebiliriz. Ancak öncelikle istemek gerekir. (Psikologlar, psikolojik danışmanlar, kendilerine başvuran kişilerin gönüllü olmasını bir önkoşul olarak kabul ederler.) �.sir/er �Vi Elinizdeki kitap kapsamında, insanların birbirlerine baskı uyguladıkları, birbirlerinin özgürlüklerini kısıtladıkları ortamlara esirler evi adı verilecektir. Bu durumda bir ailenin yaşadığı eve esirler evi adını verebileceğimiz gibi, bir işyerine veya tüm bir ülkeye de esirler evi diyebiliriz. Belki de globalleşmekte olan dünyamızda, yakın bir gelecekte bütün dünya bir esirler evi olacaktır. Geçmişte de dünya bir esirler eviydi; özgür olduklarını zanneden insanlar, şu ya da bu şekilde, yakınlarındaki veya uzaklardaki birileri tarafından yönlendirildiler, yönetildiler. Aşağıda bu konuyu irdeleyeceğiz. Esir/köle kime denir? Bir güçlü karşısında sahip olduğu insanca hakların tümünü veya bir kısmını kaybetmiş kişiye esir veya köle denir. Genellikle bu iki kavram birbirinin yerine kullanılırsa da aralarında temel bir farklılık var, şöyle: Geçmişten günümüze, bir savaşta silahını kaybederek teslim olmuş askere ‘esir’ adı verilir. Günümüzde esirlerin, uluslararası antlaşmalarla korunmuş birtakım hakları vardır. Esir edenler bu haklara bazen saygı gösterir, bazen göstermezler.

Tarihe baktığımızda, esir alınanların bir kısmının bir süre ESİRLER EVİ 17 sonra serbest bırakıldığını, bir kısmının ise ömür boyu tüm haklarından mahrum edilerek köleleştirildiğini görürüz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir