William Shakespeare – Iki Soylu Akraba

Telif Hakları Dairesi’nin kayıtlarına ilk kez 8 Nisan 1634 tarihinde [1] William Shakespeare ve John Fletcher adlarıyla giren, l634’te yayımlanan resmi quartonun iç kapağında belirtilen, aşağı yukarı 1613 yılında yazıldığı sanılan [2] İki Soylu Akraba (The Two Noble Kinsmen) uzun bir süre Shakespeare’in tüm yapıtlarını toplayan ciltlere alınmamış ve bu oyunun Shakespeare’in mi, yoksa Fletcher’in mi olduğu hakkında önceleri kesin bir karara varılamamıştır. Bu yönden Shakespeare’in yeni basılan “tüm yapıtları” arasında İki Soylu Akraba da yer alınca okuyucular şaşırmışlardır. Bu oyun 1679 yılından itibaren Beaumont–Fletcher’in oyunlarını kapsayan kitaplarda yer almış, ancak kesin olarak saptandıktan sonra ilk kez 1841 yılında Shakespeare’in yapıtı olarak yayımlanmıştır. Oyunun metni üzerinde yapılan uzun araştırmalar bu yapıtın Shakespeare’e ait olduğunu ve Fletcher’in yalnızca bazı eklemeler yaptığını göstermiştir. Oyunda kullanılan koşuk ve yarım uyakların Shakespeare’in son oyunlarındaki özelliklere tıpatıp uyduğu gözlenmiş ve aynı tarihlerde yazılmış olan VIII. Henry’nin biçemiyle benzerlikler saptanmıştır. [3] Böylece oyunun Ön Oyun, Son Oyun ve bir iki manzum yeri dışında tümünün Shakespeare’e ait olduğu kesinlikle anlaşılmıştır. Oyunun konusu iki yakışıklı ve çok iyi silahşor olan kuzenin aynı kıza âşık olmalarını ele alır. Bu çatışmaya benzer bir durum Boccaccio’nun on iki bölümlük uzun şiiri Teseida’da da görülür. Chaucer bu konuyu Canterbury Öyküleri’ndeki Şövalyenin Öyküsü’nde kullanmıştır. Ancak Chaucer konuyu kendine göre değiştirerek uyarlamış, Boccaccio’nun yapıtının hemen hemen dörtte üçünü atmıştır; Şövalyenin Öyküsü’nün ancak küçük bir bölümü özgün metnin çevirisidir. Bu konu bazı Elizabeth dönemi oyun yazarlarını da ilgilendirmiştir. Örneğin Richard Edwards adlı bir yazarın bu konuyu işleyen Palamon and Arcyt adlı oyunu 1566 yılının Eylül ayında Oxford’da Kraliçe Elizabeth’in huzurunda oynanmıştır. [4] Bu metin kaybolmuştur, ancak tutulan notlardan oyun üzerine bilgi edinilmektedir. Bu temsilden otuz yıl sonra tiyatro yöneticisi Philip Henslowe günlüğünde “Admiral’s Company”nin 1594 yılının Eylül ve Kasım ayları arasında oynadığı dört oyun arasında Palamon and Arsett adlı bir oyundan söz etmiştir ki, bunun da Chaucer’in yazdığı Şövalyenin Öyküsü’ne çok şey borçlu olduğu belirtilmektedir.


[5] Çağdaş araştırmacılar İki Soylu Akraba’nın daha önceki metinlerin hiçbirinden etkilenmediği konusunda görüş birliğine varmışlardır. Ancak Ön Oyun’da da belirtildiği gibi bu yapıt Chaucer’in öyküsünü sahneye uyarlama konusunda elli yıl içinde yapılmış üçüncü girişimdir: Oyunun öyküsü herkesin hayran olduğu, Sonsuzluğa dek yaşayacak Chaucer ustadan. (Ön Oyun) Bu Ön Oyun, konunun kaynağını belirtmesi ve özgün öykünün ustalığını övmesi açısından hiçbir Elizabeth dönemi yapıtına benzemez: Yaptığımız olanaksızdı doğruyu söylemek gerekirse, Fazla yükseklerdeydi gözümüz ona ulaşmakta. Biz zavallı oyuncular, Bu derin sularda yüzmekten soluksuz kaldık âdeta. (Ön Oyun) Bu romantik oyunun adı ve Ön Oyun’u soyluluk kavramına verilen önemi vurgularken, çevrenin ve kaderin baskısına karşı duran iki soylu silahşorun tutumunu da seyirciye ima eder. Chaucer’in yazdığı Şövalyenin Öyküsü ile bu oyun arasında bazı farklar vardır: Shakespeare insanlar arasındaki çatışmanın dozunu artırmak için bazı değişiklikler yapmıştır. Şövalyenin Öyküsü’nde Theseus evlidir ve Atina’ya dönüşünde kocaları ölen kadınlar yas giysileriyle onu karşılarlar, o da hiç duraksamadan kocaları için güzel bir gömme töreni yapacağına söz verir. Oysa İki Soylu Akraba’da Theseus henüz evlenme hazırlıkları içindedir, bunun için de gömme törenini erteler. Chaucer’in Theseus’u Emilia’nın evleneceği erkeği seçmek için bir turnuva düzenler. Oyundaki Theseus ise turnuvada yenilecek şövalye ile maiyetinin idam edileceğini duyurur. Böylece kahraman aşk ile ölüm gibi uç seçeneklerle karşı karşıya kalır. İki Soylu Akraba Shakespeare’in sahne için yazdığı belki de son yapıtıdır. III. Perde, 5. Sahne’de altı köylü çiftin oynadığı Morris dansı [6] Francis Beaumont’un Masque of the Inner Temple and Gray’s Inn’inden alınmıştır.

Bu oyun Kral James’in huzurunda 20 Şubat 1613’te oynanmıştır. [7] O dönemde bir oyun kral görmeden halk önünde oynanamadığına ve Ön Oyun’un sonunda “kayıplar”dan, yani 29 Haziran 1613 ikindi üzeri VIII. Henry’nin temsili sırasında oyundaki kralı selamlamak üzere iki pare top atılmasıyla tutuşan sundurma yüzünden Globe tiyatrosunun yandığından [8] söz edildiğine göre, İki Soylu Akraba herhalde 1613 yılının ikinci yarısında kraliyet topluluğunun tek tiyatrosu olan Blackfriars’da oynanmış olmalıdır. Hangi tiyatroda oynanırsa oynansın, bu oyun sahne etmenleri açısından çok şey gerektirir. Değişik müzik aletleriyle sık sık verilen boru sesleri dışında I. Perde’deki ezgilere, Zindancının Kızı’nın delirme sahnesinde söylediği şarkıya, Morris dansına, düğün ve cenaze törenlerine eşlik edecek küçük bir orkestraya gereksinim vardır. Ayrıca “Dışarıda savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü duyulur. Sonra geri çekilme…” (I/4), “o sırada zırh sesleri, savaş çıkmış gibi bir gök gürültüsü duyulur” (V/1) gibi sahne açıklamaları da vardır. Bu oyun iki yüz yıl boyunca daha çok asıl yazarının kim olduğunu bulmak açısından ilgi çekmiştir. Yapılan tarihsel araştırmalar konuyu aydınlatacağına daha da bulanıklaştırmıştır. Değişik zamanlarda araştırmacılar oyunun tümünü ya Shakespeare’in yazdığını belirtmişler ya da yazmadığını söylemişlerdir. Bir görüş de Shakespeare’den sonra bazı yazarların oyunu değiştirdikleri düşüncesidir. Kimileri de şu ya da bu sahnenin Shakespeare, diğerlerinin ise Shakespeare’i taklit konusunda bir deha olan, adı bilinmeyen bir yazar tarafından yazıldığını savunmuşlardır. Ne ki 19. yüzyılın başlarından itibaren daha abartısız, akla yakın düşünceler ortaya çıkmıştır, ilk kez 1808’de basılan, Shakespeare döneminde yaşayan oyun yazarlarını ele alan kitabında [9] Charles Lamb, İki Soylu Akraba’dan yaptığı alıntıların dipnotunda Fletcher’in üslubunu Shakespeare’inki ile başarılı bir biçimde karşılaştırmıştır: “Onun [Fletcher’in] düşünceleri yavaş ilerler; nazmı güzel olmasına karşın sıkıcıdır, her an statik olabilir; dizeleri birbirinin üzerine yığar, her dizeyi ötekiyle pekiştirir; imgelere imgeler katar.

[Oysa] Shakespeare cümbüşlü dizeleri birbirine kovalatır, tümceleri ve mecazları en erişilmez biçimiyle kullanıp, bir düşünceyi kabuğundan çıkarırken hemen bir yenisini patlamaya hazırlar.” [10] Lamb’in bu iki üslubu böylesine yalın ve açık seçik göstermesinden sonra Shakespeare araştırmacıları bu üslup karşılaştırmasını daha derinleştirmiş, metin üzerinde çeşitli taramalar yapmış ve kesin bir sonuca ulaşmışlardır: Shakespeare I. Perde’nin tamamını, III. Perde 1. Sahne’yi, 2. Sahne dışında V. Perde’nin tümünü yazmıştır. II. Perde’nin başındaki düzyazıyla verilen Zindancı ile Kızı arasındaki tartışmayı, III. Perde 2. Sahne’deki Zindancının Kızı’nın üçüncü tiradını yazmış olması da büyük bir olasılıktır. Oyunun geri kalanı Fletcher’e aittir; ancak bu bölümlerin bazı yerlerine de Shakespeare’in büyülü kalemi zaman zaman girmiş ve çıkmıştır. Burada önemli olan iki yazarın işbirliğinin [11] derecesidir. Fletcher her ne kadar usta bir yazardıysa da, 18. yüzyıldan bu yana büyük bir yazar sayılmamaktadır.

Victoria dönemi eleştirmenlerine göre bu oyunun güçlü ve güzel yanları Shakespeare’in, zayıf ve sıkıcı yanları Fletcher’indir. Onlara göre Shakespeare oyunun tamamını planlamış, yazmaya başlamış, ama sonradan tamamlanmamış metni Fletcher’e vermiş, o da oyunun “içine etmiştir”. 2. İzlendiği kadarıyla oyun kesinlikle açıklanabilir bölümleri kapsar. Tamamını Shakespeare’in yazmış olduğu I. Perde’nin iki hedefi vardır: 1) Önemli karakterlerin serimini yapmak ve konumlarını göstermek; 2) Üç kraliçenin dilekleri ile Theseus’un tepkisini içeren belirgin aksiyonu ortaya koymak. Fletcher ise Palamon ile Arcite’in rekabetinden başka iki de yan olay dizisi eklemiştir; bunlardan biri Zindancının Kızı’nın Palamon’a olan aşkı, ikincisi de Köy Öğretmeni’nin Theseus’tan ihsan almak için köylüleri toplayıp onlara Morris dansı öğretmesi ve daha sonra verdikleri temsildir. Fletcher V. Perde’de Zindancının Kızı’nın öyküsüne son verirken, Shakespeare de asal olay dizisinin etkili doruk noktasını sağlamıştır. Köylülerle ilgili yan olay dizisi oyunun en önemsiz bölümüdür, çünkü oyun içinde hiçbir organik işlevi yoktur, budanabilir. Oyunun başında bir erkek çocuk bir çeşit düğün ezgisi söyler. Seyirci bu ezgiyi duyunca daha önce bir şenliğin başlamış olabileceği duygusuna kapılabilir. Ancak bu ezgi üç kraliçenin [12] girişleriyle birden kesilir. Ezginin son iki kıtası doğanın iyilik perilerini yardıma çağıran, kötülük meleklerini kovan bir büyü havası taşır. Az sonra, ölen krallar [13] söz konusu edilince bu ezginin yalnızca atmosfer yaratmak için olmadığını anlarız; o krallar ki, …terk edildiler Kuzgun gagasına, çaylak pençesine Ve gagalamalarına kargaların Thebai’nin leş kokan savaş alanlarında.

(I/1) Bu sahne İkinci Kraliçe’nin Hippolita’ya söylediklerinde izlendiği gibi, çeşitli şiddet ve nefret imgeleri içerir: İzin ver eğileyim önünde; Ama dokunma artık bizim için toprağa Bir kuğu hafifliğinde bile olsa, Çünkü kafalar koparılmış gövdesinden; Söyle ona, kuru kanla kaplı toprakta Şişmiş yatsaydı sırtüstü, göstererek güneşe dişlerini, Sırıtarak aya baksaydı, ne yapardı acaba? (I/1) Bu imgeler güzellik ve soyluluk kavramlarının imgeleriyle bir karşıtlık kurar ve sanki yaşamın uç noktalarının hep var olduğunu vurgularlar. Birinci Kraliçe ötekilerin sözcüsüdür, kendini denetleyerek saygın bir tavırla konuşur. Kreon’un kararı insanlığa ve tanrılara bir saldırıdır, kocaları kral olmalarına karşın onlara birer hayvanmış gibi davranılmıştır. Cesetlerinin gömülmeyip kurda kuşa yem edilmesi doğa yasalarını çiğnemekten başka bir şey değildir. Sophokles’in Antigone’si gibi bu üç kraliçe de kendilerini dinsel görevlerine adamışlardır. Theseus’un tepkisi beklenmedik bir biçimde gelir. O Birinci Kraliçe ile kocası Capaneus’un düğününde bulunmuştur; geçmişte gördüğü ışıltılı, güzel, genç kraliçe gitmiş, yerine üzüntüden çökmüş bir kadın gelmiştir. Theseus o sırada Hippolita ile evlenmek üzeredir, elinde olmadan zamanın yıkıcı gücünü düşünmeye başlar. Geçmiş ile bugün iç içedir ve onları karşılaştırmak hiç de iç açıcı değildir. Theseus da Kreon gibi güçlü bir yönetici ve askerdir. Ama o Kreon’un aksine gücünü kötüye kullanmayan ve kendini yararlı işlere adayan bir hükümdardır, aynı zamanda kahramanlık erdeminin simgesi Herakles’in akrabası olmaktan [14] gurur duyar. Onun gibi olmaya çalışır. O bu oyunun egemen gücüdür. Nitekim üç kraliçe Hippolita ve Emilia önünde diz çökmüşlerdir. Bir tanrı değildir, ama Birinci Kraliçe’nin belirttiği gibi kutsal gücün aracısıdır: Umarım bir tanrı, Bir tanrı yiğitliğinize merhameti de eklemiştir, Gücünü gösterip sizi zorlar belki Koruyucumuz olmanız için.

(I/1) Sahnenin sonunda Theseus tekrar bir tanrıyla, bu kez de Savaş Tanrısı Mars ile karşılaştırılır. Kişisel duygularını denetleyebilmesi onu tanrılardan da üstün kılar. Theseus için özdenetim insan olmanın en belirgin işaretidir: İnsan olduğumuza göre, böyle davranmalıyız; Yoksa, ezilirsek şehvetin egemenliği altında Yitiririz insanlığımızı. (I/1) Kreon insan yaşamını aşağılamıştır, Theseus ise onu tanrılar katına çıkarır. Sonunda Theseus kararını verir: Yardım etmeyi reddeder, ama subaylarından birini, oyun açısından önemi olmayan silik Arteus’u Thebai’ye göndermeyi önerir. Bazı araştırmacılar bu davranışıyla Theseus’un küçüldüğünü belirtir; kimine göre onun bu kararsız tutumu kişilik zayıflığını gösterir. Shakespeare’in bu izlenimi vermek istemediği kesin. Theseus o sırada hayatının en önemli olayını yaşamaktadır: “tüm savaşlardan daha büyük” dediği evliliğin eşiğindedir. Çok önem verdiği düğünü ertelemektense, ona yabancı olan üç kraliçeyi reddetmeyi doğru bulur. Ancak sonunda Hippolita’nın ricasıyla ordusunun başında savaşa gider. İkinci sahnede Palamon ile Arcite’i tanırız. Sahne açıldığında doğdukları kent Thebai’nin ne kadar yozlaştığı üzerine konuşmaktadırlar. Kötülük öylesine kol gezmektedir ki, erdem neredeyse bir sapıklık sayılmaktadır. Bu noktada oyunun havası Atinalı Timon’a yaklaşır. Kreon, Theseus’un antitezidir.

Palamon, Kreon’u şöyle eleştirir: Dulların çığlıkları Geri dönüp boğazlarına, boğuyor onları Ve dikkatini çekemiyorlar tanrıların. (I/2) Bu sahnede bir önceki huzur dolu Theseus sahnesiyle karşıtlık kurulmuştur. Kreon kutsal gücün aracı olacağına insanların inançlarını yok etmektedir, çünkü fazlasıyla bencildir, tüm insanları amacına hizmet edecek araçlar olarak görür. Theseus’un davranışına öfkelenmesi de onun kendini denetleyememesinden ileri gelir. İki Soylu Akraba’nın kahramanları Palamon ile Arcite karakterleri üzerine genellikle yapılan eleştiri, onların birbirine çok benzemeleri ve karakter olarak birbirinden ayırt edilememeleridir. Bu pek doğru değildir. Gerçi gerek Shakespeare, gerekse Fletcher bu iki kahramanın portrelerini çizerken biraz acele etmişler, ama III. Perde’den itibaren Palamon Venüs’ün izleyicisi bir âşık ve Arcite ise Mars’ın izleyicisi bir savaşçı olarak çok belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bazı araştırmacılara göre Shakespeare’in kaleme aldığı bölümlerden biri olan I. Perde, 2. Sahne’de bu iki kahraman ilk kez karşımıza çıktıklarında, böyle bir gelişme olmayacakmış izlenimi uyanmaktadır, yani Shakespeare böyle bir gelişim düşünmemiş olabilir. [15] Bu sahnede Palamon açıkça Kreon’u eleştirmekte ve bu durumdan askerlerin ihmalini sorumlu görmektedir. Arcite ise toplumun yozlaşmasını daha bilinçli bir biçimde kavramıştır. Kendileri de yozlaşmadan bir şeyler yapmanın gereğine inanmaktadır. Eğer oyunun orta bölümünü Fletcher değil de Shakespeare yazmış olsaydı, çok ilginç psikolojik ilişkiler ve gelişmeler ortaya çıkabilirdi.

I. Perde’de belirgin olan önemli bir nokta her iki kahramanın da kişiliklerinden hiçbir zaman ödün vermeyecekleridir. Theseus ordusuyla Thebai üzerine yürüdüğünde her ikisi de onaylamadıkları Kreon’u terk edip ona karşı savaşmayı onurlarına yediremezler. Onun için de Kreon’un yanında Thebai’nin savunmasında yerlerini alırlar. Bundan sonraki sahnede Hippolita ile Emilia, Theseus ile birlikte Thebai harekâtına katılan Peirithous’a veda ederler. Her ikisi de savaşmayı bilen kadınlardır, Hippolita’nın “Askerdik bizler de” (I/3) sözleri bunu anlatır. Emilia ciddi ve zeki bir genç kızdır, savaşmaya alışık bir amazondur. Hippolita, Emilia’nın ablasıdır. O evli bir kadını, kız kardeşi Emilia bakire bir genç kızı simgelerler. Ancak oyun içinde Hippolita’yı orta yaşlı, evli bir kadın, Emilia’yı da bir çocukmuş gibi kabul etmek yanlıştır. Shakespeare’in son oyunlarında kuşaklar arasında bazı karşıtlıklar vardır. Örneğin, Fırtına’da da Miranda hiç bilmediği “genç, cesur dünya”yı tanımanın sevincini yaşarken, Prospero sakin bir biçimde “bunlar senin için yeni” diye düşüncesini söyler. Oysa böyle bir karşıtlık bu oyunda yoktur: Emilia yeni deneyimlere girmeye istekli, saf bir genç kız, Hippolita da insancıl zayıflıkların bilincinde olan bir kadındır. Shakespeare I. Perde’de Palamon, Arcite ve Emilia’yı tanıtırken, onları dünyanın karanlık taraflarının farkında olan insanlar olarak gösterir.

I. Perde’yi sonuçlandıran iki kısa sahne üç kraliçe ile başlayan aksiyonu sona erdirir. Palamon ile Arcite ağır yaralı olarak ele geçirilmiş, her ikisi de Thebai’den Atina’ya getirilmişlerdir ve oyun boyunca da burada kalacaklardır. Theseus, kocalarına görkemli bir cenaze töreni yapmaları için kraliçeleri teşvik eder: Gidin ve bulun Ölen kocalarınızın kemiklerini. Onurlandırın ruhlarını törenlerin en güzeliyle; Zaman geçmiş de olsa aradan Biz sağlayacağız değerli bedenlerinin gömülmesini. (I/4) Böyle bir törenin derin insancıl bir anlamı vardır, krallar Theseus’un aile mezarlığına gömülecek ve yeniden aileye katılmış olacaklardır. Kraliçeler yeniden yaşama dönebilir ve huzur içinde yaşayabilirler. Bu sahnelerin çeşitli yerlerinde doğaüstü güçlere göndermeler vardır. Theseus kutsal güçlerin Kreon’u cezalandırmasını şöyle değerlendirir: Göklerin yüceliğindeki adil tanrılar, Ölümlüler sürüsü bizleri gözler, Yanılmaya görsün biri Vakit geçirmeden cezalandırırlar. (I/4) “Sürü” sözcüğündeki ikili anlam daha sonra Palamon’un Venüs’e yönelik konuşmasında da geçer: Ey sen, yediden yetmişe Ölümlü gönüllere hükmeden tanrıça Av alanın bütün dünya, Biz de sürüleriz senin oyununda. (V/1, 130-133)

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir