Eğer şoförün istediği parayı verseydim bütün bu işler başıma gelmeyecekti… Fakat Bomonti Bahçesi’nde pek sıkıcı bir hava vardı, 27 Mayıs patlamış, bütün eğlence yerlerinin tadı tuzu kaçmış, tozdan dumandan ferman okunmuyordu… Saat 01’e doğru meydandaki taksilerden birine atlayıp Ulus’ta indim. – Nedir? dedim borcum şoföre. – Ne verirsen ver, dedi. Kızdığım bir laftır, çünkü altı çapanoğlu çıkar ekseri… Nitekim öyle de oldu; her zaman gittiğim bir yer olduğu için biliyorum, beş lirayı uzattım: – Yedi buçuk lira, dedi şoför. – Birader, hem ne verirsen ver diyorsun, hem de verileni beğenmiyorsun, beş liraya her zaman gelirim Bomonti’den buraya ben, yirmi defa geldim belki… – Yok efendim, dedi, yedi buçuk liradır, tarife var… – Nerede tarife, göster bakalım… Arabadan inmiştim, tartışıyorduk. – Eee, verme yahu paran da senin olsun, boynundaki kravattan utan… Uzattım bir on lira: – Al bakalım dedim; al parayı madem ki tarife böyleymiş, al parayı, aldığına dair de bir makbuz ver [3] … Elinin tersiyle itti parayı. – Bas dedi, bas yahu, başımın belası mısın sen nesin be! Arabaya atladım, kapıyı çektim: – Çek, dedim Trafik Müdürlüğü’ne, orada görelim hesabımızı! Bir şey söylemeden gaza bastı, Gençlik Parkı’nın kapısındaki tek katlı binanın önünde durduk, ertesi gün öğleden sonraya kadar on dört saat sürecek serüven böyle başladı işte! Ben önde, şoför arkada içeri girdik. Kanepenin, yani bir sıranın üstünde battaniyeye sarılı bir polis yatıyordu, içerisi sıcaktı. Bankonun arkasından uykusuzluktan gözleri kan çanağına dönmüş bir polis memuru gözüktü: – Nedir? dedi… Ben anlattım heyecanlı heyecanlı, Bomonti’den binip, Ulus’ta indiğimi, şoförün yedi buçuk lira istediğini, vermeyince ileri geri konuştuğunu söyledim. Tarife ne ise onu vereceksiniz, dedi. Ben de o fikirdeyim, dedim; hatta istediği parayı da verdim, söylemediğini bırakmadı! – Yalan söylüyor, dedi, ben yedi buçuk lira istemedim, beş lira istedim, bey içkiliydi, bana küfür etti… Bütün kanım tepeme fırlamıştı, tekrar on lirasını uzattım: –Al, dedim, hakkın ne ise al, yalnız doğrusunu söyle, ben sana küfür filan ettim mi, sen bana, bas git demedin mi, kravatından utan demedin mi? – Demedim dedi, siz yalan söylüyorsunuz! – Yalan söylemiyorum, dedim yedi buçuk lira istedin, niye inkâr ediyorsun? İstediğin parayı da veriyorum işte; yalnız doğrusunu söyle, başka bir şey istemiyorum! – Yalan söylüyor bey dedi, içkiliydi, küfretti bana!
Cihat Burak – Yakutiler
PDF Kitap İndir |