P’u Sung Ling – Konuk Kaplan

Her büyük yazar işe iyi bir okur olmakla başlar ve yıllar geçtikçe, tercih ettiği ya da dışladığı okumalarıyla kişisel bir kitaplık yaratır. Buenos Aires’teki Ulusal Kitaplık’ın (ki burada dünyanın başka yörelerinde bulunmayan kitapların olduğu söylenir) yöneticisi, obur okur Jorge Luis Borges bu kitap bolluğundan yararlanmasını bildi: Zaten büyülenmiş okurlarına, derin bilgi ve neşesiyle, şaşırtıcı derecede ilginç derlemeler hazırlayıp sundu. Arjantin’e Borges’i ziyarete gittiğimde, onun “özel kitaplığını” yayma hazırlamayı önerdim. Düşsel edebiyatın mücevherlerini oluşturan metinleri bir araya getirecekti Onun en güzel hikâyelerinden biri olan Babil Kitaplığı aynı zamanda dizinin de adı olsun istemiştim. 1975 ile 1985 arasında yayımlanan bu dizi, daha şimdiden bir edebiyat klasiğidir. Ama bir araya gelen bu kitaplar aynı zamanda Buenos Aires’in bu büyük kütüphanecisine adanmış en duygusal anıtlardan da birini oluşturur. Bu dizinin Türk okurlarına sunulabiliyor olması beni gerçekten mutlu ediyor. Bu mutluluk ya da neşe, bir yayıncı olarak sunmaktan onur duyduğum bir dizinin varlığından kaynaklanmıyor yalnızca… Çok sevdiğim ve güzelliğiyle bana birçok mutlu an yaşatmış bir ülkeye, mesleğimle ilgili bir alanda adım atıyor olmanın verdiği zevk, bir başka mutluluk kaynağı. İyi okumalar. Sağduyu sahibi Konfüçyüs Konuşmalar adlı kitabında tinsel yaratıklara saygı duymamız gerektiğini söyler, hemen ardından da onlarla aramıza mesafe koymamızın iyi olacağını ekler. Taoizm ve B aynı zamanda özlü, kişisel olmayan, belgesel niteliğindeki üslubuyla değerlendirmek ve taşlama amacı bakımından da Svvift’le kıyaslamak daha doğru olur. P’u Sung ling’in cehennemi, yönetimi ve karanlığı açısından Quevedo’nun cehennemini anımsatır: Mahkemeleri, yargıçları, savcıları, yazmanları her yer ve her çağda karşılaşılan dünyevi örneklerde olduğu gibi satılık ve biçimcidirler. Okuyucuların, batıl inançlı Çinlilerin bu öyküleri gerçek öykülermiş gibi okumaya eğilimli olduklarını; çünkü, yorumcuların deyişine göre, imgelem dünyalarında üst düzenin alt düzenin bir aynası olduğuna inandıklarını unutmamaları gerekir. Liao Chai Öyküleri ilk anda safdilce yazılmış bir metin izlenimi bıraksa da bir süre sonra belirgin bir nükte, taşlama ve düşgücünün varlığını hissettirir; sınava hazırlanan bir öğrenci, bir tepede yapılan akşamüstü ziyafeti, ihtiyatsız birisinin sarhoş olması gibi ortak öğeler ile su kadar devingen, bulutlar kadar değişken, olağanüstü bir dünyanın gözle görülür bir çaba sarf edilmeksizin nasıl kurulduğunu algılarız. Düşlerin, ya da daha yerinde bir deyişle, kâbuslara özgü dehliz ve labirentlerin krallığı: Yaşama geri dönen ölüler, aniden kaplana dönüşen yabancı bir ziyaretçi, aslında yeşil suratlı bir şeytanın üzerindeki kürkten başka bir şey olmayan çok güzel bir genç kız.


Gökyüzünde kaybolan bir merdiven; cellatların, acımasız yargıç ve ustaların yerleşkesi olan kuyunun dibinde yok olan başka bir merdiven… P’u Sung ling’in öykülerinden oluşan bu kitaba, onlar kadar şaşırtıcı ve umutsuz iki öykü daha ekledik. Bu öyküler, neredeyse sonu gelmeyecek kadar uzun, Hung Lou Meng (Kırmızı Köşk Düşleri) adlı romanın sadece bir bölümünü oluşturmakta. Bu yapıtın yazar ya da yazarları hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır; çünkü Çin’de kurgusal ve dramatik yapıtlar alt türler olarak kabul edilir. Kırmızı Köşk Düşleri Çin romanlarının en ünlüsü ve belki de roman kişilerinin en fazla olduğu yapıttır. Dört yüz yirmi bir roman kişisinin yüz seksen dokuzunu kadınlar, iki yüz otuz ikisini de erkekler oluşturur. Rus romanları ve İzlanda destanlarındaki sayıyı aşmayan bu rakam ilk anda okuyucuları ürkütebilir. Bugüne dek tamamının çevrilmesi düşünülmemiş olan bu roman eğer çevrilseydi, bir milyon kelimenin kullanıldığı üç bin sayfayı kaplardı. Yazarı büyük bir olasılıkla Tsao Hsueh chin olan bu yapıt XVIII. yüzyılda yazılmıştır. Pao Yu’nun düşü,Lewis CarrolVm Alice Harikalar Diyarında adlı yapıtında Alice ile Kırmızı Kral’m birbirlerini düşledikleri bölümün ön anlatımıdır. Aralarındaki tek ayrım, Kırmızı Kral bölümünün metafizik bir fanteziyi anlatmasına karşın, Pao Yünun düşünün hüzün, çaresizlik ve kendini gerçekdışı hissetme üzerine kurulmuş olmasıdır. Başlığı erotik bir eğretileme olan Rüzgâr Ayın Aynası belki de yazın sanatında tek başına duyulan cinsel hazzm onurlu ve kederli bir biçimde işlendiği tek anlatıdır. Bir ülkeyi imgelem dünyası kadar iyi tanımlayan başka bir özellik yoktur. Fazla uzun olmayan bu kitap, dünyanın en eski kültürlerinden birinin kapılarını aralar ve aynı zamanda doğaüstü olayları işleyen yazma alışılmadık bir yaklaşım getirir. Jorge Luis Borges Ekim, 1974 Ablamın kocasının Sung Tao adındaki dedesi, diplomalı biriydi.

Bir gün rahatsızlığı yüzünden öylece yatarken ak alınlı at üstünde bir devlet ulağı çıkageldi, eline bildik çağrılardan birini tutuşturdu; Sung Tao, ustalık derecesi sınavına çağrılıyordu. Bay Sung Yüce Sınavcı’nın henüz kente gelmediğini anımsayarak “Nedir bu acele?” diye sordu. Ulak yanıtlamadı, ama hemen yola çıkmak için o kadar ısrar etti ki, sonunda Bay Sung yatağından kalkıp hazırlandı. At getirildi, ulağın arkasına bindi. Yol bir tuhaftı, çok geçmeden bir prensliğin başkentini andıran bir kente geldiler. Vali’nin yamen’ine girdiler, burası çok güzel döşenmiş bölmelerden oluşuyordu; en uçtaki bölmede on kadar görevli oturuyordu; Bay Sung, içlerinden yalnızca Savaş Tanrısı olarak bilinen kişiyi tanıyordu. Taraçada iki masayla iki tabure vardı ve bunlardan birine başka bir aday yerleşmişti; Bay Sung da onun yanma oturdu. Masada her ikisi için de yazı takımları vardı; ansızın önlerine, üzerinde belli bir izleğin yazılı olduğu bir kağıt parçası kondu, izlek dokuz sözcükten oluşuyordu: “Bir insan, iki insan; belli bir niyetle, artniyet taşımadan.” Bay Sung yazmayı bitirince denemesini salona götürdü. Deneme şu parçadan oluşuyordu: “Belli bir niyetle erdemli olanlar, erdemli olmalarına karşın ödüllendirilmemelidir. Artniyetsiz kötü olanlar, kötü olmalarına karşın cezalandırılmamalıdır.” Kurula başkanlık eden tanrdar denemede sergilenen duyarlılığı pek beğenip övdüler; Bay Sung’u huzura çağırıp şöyle dediler: “Honan’da bir Koruyucu Melek aranıyor. Gidip atanma kararını al!” Bay Sung bunu duyar duymaz başını saygıyla eğdi ve gözyaşları içinde şunları söyledi: “Bana bağışladığınız onuru hak etmiyorsam da bu görevi geri çevirmeye cesaret edemem, ancak benden başka kimsesi olmayan, yetmiş yaşında, kocamış bir anam var. Ömrü dolana kadar beklememe izin vermeniz için yalvarıyorum size, yalnız başıma kalır kalmaz buyruğunuzda olacağım.” Bunun üzerine ötekilerin başı gibi görünen Tanrı, Sung’un anasının ne kadar ömrü kaldığının öğrenilmesini buyurdu; uzun sakallı yardımcısı hemen Yazgı Kitabı’m getirdi.

Kitabı açıp baktı ve kadının daha dokuz yıl ömrü olduğunu söyledi; bunun üzerine tanrılar konuyu kendi aralarında tartışmaya başladılar; tartışmanın orta yerinde Savaş Tanrısı şöyle dedi: “Anlaştık. Görevi diğer aday Bay Chang’a verelim ve onu dokuz yıllığına atayalım.” Sonra Bay Sung’a dönerek şunları ekledi: “Sizi de göreve başlamış kabul ediyoruz. Ancak ananıza gösterdiğiniz saygının ödülü olarak dokuz yd lığına izinlisiniz. Bu sürenin bitiminde yeni bir çağrı alacaksınız.” Ardından Bay Chang’a birkaç incelikli söz söyledi ve /cofote’larım tamamlayan iki aday birlikte oradan ayrıldılar. Adını ve adresini “Ch’ang shan’dan Chang Ch’i” diye belirten öteki aday Bay Sung’a kent duvarlarının dışına dek eşlik etti, burada Bay Sung’un elini sıktı ve ona ayrılmalarının onuruna bir dörtlük verdi. Dörtlüğü tam olarak anımsamıyorum, ama şöyle bir şey olsa gerek: “Burada çiçekler ve şarap… Bir sonsuz ilkbahar var;

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir