Seyit İlktürk – Ucube Lise Öyküleri

Anne ve Babamı Öldürdüm, Her şey o gün oldu. İki yıldır yanık olduğum kıza nihayet cesaret edip, çıkma teklifi etmiştim. Sevdiğim kız yani Ayşe teklifime cevap bile vermemişti. Sadece gözlerime dik dik bakmış ve arkasını dönüp gitmişti. Hiçbir şey yapamamıştım o yavaş yavaş uzaklaşırken benden. Sadece gitmişti. Üzgün üzgün sınıfıma doğru giderken arkadan biri kolumu tutmuştu. Heyecanla döndüm. Kesin Ayşe’ydi. O olmalıydı. Ama değildi. Onun yerine bana ciddi ciddi bakan Hilal’di. Ayşe’nin en sevdiği arkadaşıydı. Şaşırdım. Benle pek konuşmazdı. “Senle özel bir şey konuşmam lazım” dedi ve beni boş bir sınıfa çekti. Sınıfta kimse yoktu. “Ayşe’ye söz verdim söylemeyeceğime ama söylemek zorundayım çünkü sana yaptıkları hiç adil değil” dedi. Ben sesimi bile çıkaramadım. Bana ne yapmışlardı ki adil olmasın? Ama Hilal benden cevap almadan direk söylememesi gereken sırrı söyledi: “Fatih ile Ayşe çıkmaya başladı”. Dona kaldım. Ayşe’nin neden Hilal’e baskı yaptığını anlamıştım. Fatih benim en iyi arkadaşımdı. Ve iki yıldır Ayşe’yi sevdiği bilen ilk ve tek insandı. Buna rağmen Ayşe ile çıkmaya başlamıştı. Kızmadım. Sadece şaşırdım. Sınıfa gittim. Sırama oturdum. Etrafımda gölgeler dolaşırken biri yanıma oturdu. O da gölgeydi. Ses çıkarmaya çalışıyordu ama ben nedense duymuyordum. Sonunda o gölge beni tutarak kendine çekti. Fatih dibimdeydi. Demek ki o gölge Fatih’ti. “Eee söyledin mi Ayşe’ye?” diyordu heyecanlı bir suratla. Neden heyecanlı olduğunu merak ettim. Sırıtması gerekmez miydi? Cevap verdim. Şaşırmadı. Sadece birşeyler gevelemişti. Anlamıştım. Hilal haklıydı. Yalan söylemiyordu. Ama yine de emin olmam gerekiyordu. Beden eğitimi dersi için soyunma odasına gittiğimizde çaktırmadan Fatih’in telefonundaki mesajlara baktım. Hakan diye biriyle bolca yazışma mevcuttu. Hemen okudum. “Az önce bana teklif etti.” yazıyordu. Hilal haklıymış. Yalan söylemiyormuş. Artık eminim. Eve gitmek için tıklım tıklım dolmuşa binmiştim. Konserve kutusu gibiydi. Kadınların iftiralarına maruz kalmamak için ellerimi mümkün olduğunca görülebilir ve yüksek bir yerde tutuyordum. Dengem bozuluyordu ama yine de ayaktaydım. Nihayet evime gelmiştim. Saatin kaç olduğuna bakmak için cebimdeki telefonu yokladım ama orada değildi. Soyunma odasında mı unuttum diye düşünürken dolmuşa binerken yanımda olduğu aklıma geldi. Binmeden kontrol etmiştim. Şimdiyse yoktu. Demek ki dolmuşta biri çalmıştı. Yola baktım. Çoktan gözden kaybolmuştu. Pahalı bir telefondu. Kızmadım. Sakince evime gittim. Evde kimse yoktu. Anahtarımı kullanarak eve girip, direk odama girdim. Üstümdekileri çıkarmadan bilgisayarı açmıştım. Facebook’tan biri mesaj yollamıştı. Hafta sonlarımı ayırdığım üç yıllık bir müzik grubum vardı. Onlar atmıştı mesajı. Bensiz toplantı yapıp, beni çıkardıklarını anlatıyorlardı. Neden belirtmemişlerdi. Mesaji üç kez üst üste okudum. Kızmadım. Annemle babam çoktan eve gelmişti. Yemek hazırlanmış ve üçümüz her akşam olduğu masada beraber oturuyorduk. Her şey sakin gidiyordu. Bugün başıma gelenleri düşünürken babam ile annem birbirine laf sokmaya başladı. Önce annem neden babama geç kaldığını sordu. Babam ofiste işin uzadığını söyledi. Annem bıyıktan altından bir şeyler dedi. Babam da cevap verdi. Bu kez annem yüksek sesle bir şeyler söyledi. Babam bağırmaya başlamıştı. Annem de bağırıyordu artık. Komşular kesin bizi duyuyordu. Nedense kızmadım. Onları görmezden gelip, sessizce barbunya yemeğimi yedim. En nefrettiğim yemekti. Onlar hala birbirine bağırırken dişlerimi fırçalamak için banyoya gitmiştim. Diş fırçam yere düşmüştü. Annemin bir haftadır temizlemediği ve babamın çıplak ayakla bastığı zemine düşmüştü. Bunu görünce kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Hızlı hızlı nefes almaya başladım. Vücudum ısınmaya başlamıştı. Saçlarımın dibi deli gibi kaşınmaya başlamıştı. Hızlı kaşıdım orayı ama daha beter kaşınmaya başlamıştı. O da yetmezmiş gibi yüzüm kaşınmaya başlamıştı. İçim yanıyordu. Öfke bütün vücudumu ele geçirmişti. Hızla mutfağa koştum. Annemin az önce ekmek kestiği bıçağı kaptığım gibi salona koştum. Hala kavga ediyorlardı. Bunu görünce daha da kızdım. Annem ile babam elimdeki bıçağı görünce susmuşlardı ama ağızlardan bir kelime çıkmadan babamı bıçaklama başladım. Bıçağı önce sağ gözüne soktum. Babamdan acı bir çığlık yükselmişti. Annem de çığlık atıyordu. Sonra hızla boynunu bıçaklamaya başladım. Kan fışkırmıştı suratıma. Babamın kanı. Babam diş fırçam gibi yere düşmüştü. Annem hızla dış kapıya yönelmişti. Çığlık atıyordu. Hızla koşup, annemin saçından tuttum. Sonra da boynunu kestim. Hemen ölmüştü. Zemin kanla dolmuştu. Annemin kanı. Komşular kapıyı yumrukluyordu. Hemen yüzümü yıkadım. Kan lekesi kolay kolay çıkmıyordu. Sonra sakin bir yüzle kapıyı araladım ve hüzünlü bir sesle babamın annemi dövdüğünü söyledim. Komşular inanmıştı çünkü babam gerçekten de döverdi. Kaç kez karakolluk olmuşlardı. Onlar gidince annemin bedenini banyoya sürükledim. Sonra da babamınkini sürükledim. “Diş fırçamı yere düşürdüğünüz için size çok kızdım” dedim sakin sakin. Cevap vermediler. Onlara uzun uzun baktım. Çok çirkindiler. Mutfağa gidip temizlik dolabından tuz ruhu aldım. İkisinin suratına döktüm. Artık daha da çirkindiler.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir