Johann Wolfgang von Goethe – Faust (DoğuBatı)

1749 yılında Frankfurt’ta dünyaya gelen Johann Wolfgang von Goethe, içerik ve biçim bakımından sadece Alman Edebiyatının değil aynı zamanda dünya edebiyatının da en önemli eserlerinden biri olan iki bölümlük Faust trajedisini yazmaya başladığında henüz yirmili yaşların başlangıcındaydı. 60 yılda tamamlanan bu manzum trajedi, yazarının gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinin izlerini taşır. Goethe, 16.2.1788 tarihinde Dük Karl August’a yazdığı mektupta, o tarihe kadarki hayatının tümünü kapsadığını söylediği Faust konusuna ilk eğildiği zamanlar henüz “Deha Çağı” da denilen Sturm-und-Drang akımı hüküm sürmekteydi. Gerçekten de kitaplardan edindiği bilgilerle yetinemeyen bilim adamı Faust, coşkulu, genç Goethe’nin bir aynasıdır. Öznel, tutkulu bir kalemden çıkan birinci bölüme karşılık ikinci bölümde öznellikten söz etmek doğru olmaz. Yıllar içinde yazarının olgunlaşan fikirleri ile birlikte daha yüce, daha geniş, daha aydınlık ve tutkusuz bir âlem sunulur. Aynı şekilde birinci bölüm Faust ve Gretchen figürleri etrafında yoğunlaşan bir olay örgüsü çerçevesinde birbiriyle bağlantılı bir bütün olarak gelişirken ikinci bölümün konuları arasında uyum ve tutarlılık görülmez. Kurmaca gerçeklikteki Faust karakteri de böylece süreklilik sağlamaya ve değişik dünya görüşlerini sergilemeye yarayan bir araca dönüşmüştür. Sturm-und-Drang’ın genç Goethe’sinin hezeyanlarının dinmesiyle birlikte ikinci bölümün üslûbu da değişmiştir. Trajedinin kahramanı Faust, toplumsal ve tarihsel niteliklerin ön plana çıktığı beş farklı alanda (imparator Sarayı – Homunkulus ve Klasik Walpurgis Gecesi – Helena – iç Savaş – Toprak Kazanma) gösterilir. Goethe’nin olgunlaşan düşüncelerinin paralelinde, başkaldırıcı ruhtan uzaklaşmış, mevcut yasalara saygı duyması beklenen, Klasik Çağ’ın hayat felsefesine uyan yeni bir kahraman yaratılmıştır. 25 sahneden oluşan birinci bölüm ile 5 sahneden oluşan ikinci bölümü, olaylar dizisi ve söz konusu sahnenin eser içindeki fonksiyonu bakımdan değerlendirmek eseri yorumlamamızda yardımcı olacaktır. “İthaf”: Eserin otobiyografik boyutu.


Goethe’nin Faust’u ilk yazmaya başladığı yılları ve onun hayat hikâyesini kapsar. “Tiyatro’da Ön Gösteri”: Eserin sanatsal boyutu. Tiyatro müdürü, yazar ve oyuncular gezici tiyatro kumpanyasında oyun öncesi aralarında yaptıkları konuşmada ideal bir tiya tro eserinin nasıl olması gerektiğini tartışırlar. “Gökte Ön Konuşma”: Metafizik boyut. Başmelekler yaradılışı överken, diğer yandan Tanrı ve Mep-histo arasında geçen konuşmada insanın değeri konusunda karşıt fikirler çarpışmaktadır. Gökte, melekler ve Tanrı katında yapılan anlaşmanın örneği yeryüzünde gerçekleşecek, Faust denek taşı olarak kullanılacaktır. Bu ilk üç sahneden sonra asıl oyun, tragedyanın birinci bölümü başlar. “Gece”: Faust’un bilgiye susamışlığı ve ruhundaki buhranlar. Gotik tarzda bir odada gece geç saatlere kadar çalışan Faust, kitap bilgisi ile tatmin olmaz ve dünyanın özünün ne olduğunu anlamak için kendini büyüye adamaya karar verir. Ümitsizliğe kapılarak zehir şişesine elini uzattığı anda çalan Paskalya çanları ile yeniden hayata döner. “Şehrin Girişi”: Faust’un farklı yaşam biçimleriyle tanışması. Paskalya gezisine çıkan insanların mutluluğu, Faust’un huzursuz, arayış içindeki ruhuna tezat teşkil eder. Halkın kendisine yönelttiği övgüler onun eski hatalarını ve yetersizliğini hatırlamasına sebep olur. “Çalışma Odası I”: inkarcı ruh Mefisto, Faust’un anlaşma önerisini erteler. Faust İncil’i kendi yorumuyla tercüme eder.

“Başlangıçta söz vardı” cümlesine “söz” yerine “eylem”i yerleştirir. Mefisto ken dini tanıtır. “Çalışma Odası II”: insanın çaba ve zevk arasındaki bocalamasına değinilir. Faust ile Mefisto arasında anlaşma imzaladıktan sonra yolculuğa çıkmaya hazırlanılır. “Auerbach Meyhanesi”: Faust’un şeytanla çıktığı gezinin ilk durağı. İçki âlemindeki öğrencilerin kaba saba şakaları ve Mefisto’ nun sihirbazlık numaraları Faust’un seviyesinin altındadır. “Cadı Mutfağı”: Gretchen ve Faust’un ikinci bölümde karşılaşacağı Helena’nın önceden anılması. Büyücülerin kendine sunduğu içki ile 30 yaş gençleşen Faust, Helena’nın sihirli aynadaki görüntüsü karşısında kendinden geçer. Bu sahne, yaşlı âlimin gençleşmesi için gerekli bir geç iştir. “Sokak”: Faust’un şeytanla gezisinin ikinci durağı. Faust sokakta gördüğü Gretchen’e laf atar. Birleşmeleri için aralarındaki tek engel kızın masumiyetidir. Mefisto’nun yardımına ihtiyaç duyar. “Akşam”: Faust-Gretchen ilişkisi ilerlemektedir. Gizlice Gretchen’in odasına giren Faust’un şehvet hisleri duygusallık ve sevgiye dönüşür.

Faust’tan etkilenen Gretchen “Thule’de bir kral vardı” şarkısını söyler. Mefisto’nun himayesindeki mücevher kutusunun baştan çıkartıcı gücü. “Gezinti”: Mefisto’nun hayâl kırıklığı. Gretchen’in annesi mücevherleri kiliseye hibe eder. Faust, Mefisto’dan yeni hizmetler bekler. Olaylar yavaşlar. Kiliseye taşlamalar. “Komşu Kadının Evi”: Marthe’nin çöpçatanlık planları. Gretchen’in yeni mücevherleri Marthe’nin tavsiyesi uyarınca kızın annesinden saklanır. Mefisto, Marthe’ye kocasının ölüm (!) haberini getirir ve Faust’un yalancı şahitliğini talep eder. “Sokak II”: Yalancı şahitlik. Faust, yalancı şahitliğe yanaşmaz. Mefisto, diğer yalan yeminleri (aşk vaatleri vs.) hatırlatır. Başka çaresi olmadığı için Faust kendini olayların akışına bırakır.

“Bahçe”: Faust ve Gretchen ilişkisinin zirvesi. Marthe ve Mefisto birlikte gezintiye çıkarlar. Gretchen’in mahcubiyeti ve Faust’un heyecan içinde aşkını ilân edişi. Mart-he’nin, Mefisto’yu birleşmeye zorlaması. Bu iki çiftin masumiyetinin, saf aşklarının (Faust-Gretchen) ve âdiliğinin (Mefisto -Marthe) karşılaştırılması. “Bahçede Bir Kulübe”: Faust – Gretchen ilişkisi ilerler. Gretchen de artık Faust’a karşılık vermeye başlar fakat davranışlarının annesinin ahlâk anlayışına uymayacağını düşünerek kendini frenler. “Orman ve Mağara”: Olay akışında duraksama. Kendine dönüş ve tefekkür Faust’un Ulu Ruh’a minnet duası. Arzudan zevke yönelen ruhunun yeniden tatminkârsızlığa sürüklenmesi işlenir. Insan-lıktan çıkmış, gayesiz ve huzursuz Faust, Gretchen’in akıbetini önceden hisseder ve buna rağmen kendini kadere terk eder (Ey cehennem, böyle bir kurban gerekmiş sana!) “Gretchen’in Odası”: Duraksama. Gretchen’in ruh hali. 17. sahnenin tamamlanması. Felâketin ön habercisi olarak melankoli.

Tek başına çıkrık başında oturan Gretchen, Faust’a duyduğu melankolik aşkını “Kalmadı huzurum/Ağırlaştı yüreğim” şarkısı ile ifade eder. “Marthe’nin Bahçesi”: ilişkilerin zirvesine ulaşılmıştır. Gretchen Faust ile birleşmeye ruhen hazırdır. Kiliseye bağlı dindarlık ile Faust’un serbest anlayışı çarpışmaktadır. Anneye verilen öldürücü uyku ilacı ile suçlu durumuna girerler. Gretchen, Faust’un dinî anlayışlarından tedirgin olur. Faust’un tümtanrıcı inancı karşısında Gretchen’in kuşkuları. Mephisto’yu görünce olacakları sezer ve ürperir. Gece buluşmak üzere sözleşirler ve anneye uyku ilacını verirler. “Çıkrık Başında”: Faust ve Gretchen’in yaşadıkları aşk gecesine dolaylı olarak imâda bulunulur. Bârbelchen’in akıbeti, Gretchen’in felâketini yansıtır. Istıraplar başlamıştır. Lieschen, evlenmeden hamile kalan ve terk edilen bir kızı yerer. Gretchen bu kızın hikâyesinde kendi kaderini görür. “Kale İçi”: Gretchen artık tamamen suçlu konumundadır.

ikinci bölümün sonunda Mater Gloriosa (Nurlu Meryem’in) yanında görülecektir. Çaresizlik içinde, oğlunun ölümünden sonra acılar içinde kıvranan Mater dolorosa’ya yönelir. Yardım et! Kurtar beni utançtan ve ölümden! “Gece”: Gretchen’in acıları artar. Kardeşi onu yasalara karşı gelmekle suçlar. O, artık yeryüzünde lânetlenmiştir. Yeniden suça bulaşma: Faust’un cinayeti. Şerefini yitiren kızkardeşi hakkında Valentin’in kendini haklı gören suçlamaları. Tüm şehrin önünde kardeşini orospu diye lanetler. Faust, Gretchen’e giderken artık kuşkulu ve kasvetli bir ruh haline bürünmüştür. Mefisto’nun yönettiği kılıç darbeleri ile Valentin’i öldürür. “Katedral”: Gretchen’in acılarının en dip noktası. Acımasız intikam tanrısının hayâli. Din bağlamında lanetlenme. Kötü ruh, Gretchen’i sayısız suçla itham eder. Kıyamet gününün hayâli.

Gretchen bilincini kaybeder. “Walpurgis Gecesi”: Gretchen hikâyesine ara verilir. Yeryüzündeki üçüncü durak. Cinsel taşkınlık. Blocksberg’de Faust’un dikkati başka yöne çekilir. Korkunç doğa manzaraları. Cadıların şeytanca telâşı. Dizginsiz cinsellik, şehvet. Faust güzel cadıyla cinsel içerikli dansta. Cadının içinden çıkan kırmızı bir fare ile dans s Faust’un ıstırabı had safhasına varmıştır. Gretchen zindanda idamını beklemektedir. Faust, Mefisto’yu suçlayarak lânet-ler. Mefisto’nun gücü kaderin ağlarını çözmeye yetmez. Ancak zindanın kapısını açabilir. “Gece.

Açık Bir Alan”: Olaylar netleşir. Gretchen idam edilecektir. Faust ve Mefisto, Gretchen’in idam sehpasının önünden geçerler. “Zindan”: Gretchen hikâyesinin sonu: Suç, günah ve âşıkların kurtarılması. Dolaylı olarak, Gretchen’in ve çocuğunun ölümünden sorumlu olan Faust en büyük günaha girmiştir. Aklını yitiren Gretchen çocuğunu boğmuştur. İdamını beklemektedir. Faust’un kendinden uzaklaştığını hisseder ve onun Mefistofeles ile yakınlığından ürker. Kendini Tanrının merha metine terk eder. Mefisto, Gretchen’in mahkûm olduğunu söyleyerek Faust’u olay yerinden uzaklaştırır. Buna karşılık göklerden gelen ses kızın kurtulduğunu bildirir. Tragedyanın ikinci bölümü: Birinci bölümden farklı olarak Mefisto, Faust’u gerçeklikten uzak, çağların ve kişilerin birbirinin yerini aldığı, iç içe geçtiği bir âlemde gezdirse de temelde ana hatlar korunur. Hattâ ikinci bölümün, Gretchen hikâyesi olarak adlandırabileceğimiz birinci bölümü pekiştirdiği söylenebilir. Birinci bölümün tümü Faust’un duraklarından sadece birisidir. Doymak ve durmak bilmeyen arayışı içinde sürekli bocalayan Faust, ne yazık ki, Helena’da vücut bulan “mutlak güzeli” ancak bir “ön his” olarak yaşayacak ve asla tatmin olmayacaktır.

Yayımından yaklaşık bir asır sonra batı kültürünün simgesi haline gelen geleneksel Faustvarî insan Goethe’nin geniş hayâl gücünde değişik kişiliklere bürünmüş olsa da, kendi içinde tutarlıdır ve ana hatlarda bir süreklilik gözlenir. Ne var ki, Faust’u zevk vaatleriyle kandırmayı başaramayan şeytan, iddiayı kaybetmiş sayılır çünkü dünyevî zevklerin ötesinde, göklerden gelen sonsuz sevgi Faust’un ruhunu kurtaracaktır. Bu bölümdeki olaylar konu bakımından birbirinden bağımsızdır. Goethe, Klasik Walpurgis Gecesi, Homunkulus figürü, Euphorion’un kişiliğinde Antik Çağın ve Ortaçağın sembolik birleşmesi ve Philemon ve Baucis çifti aracılığıyla her sahneye sembolik bir anlam yüklemiştir. Son sahnede bencil emellerinden sıyrılan Faust’u toprak sahibi bir senyör olarak gösteren Goethe, Mefisto’yu kandırarak Faust’un ruhunu kaçıran meleklerle ruhun ölümsüzlüğünü simgeler. Epilog’da, Tanrının merhametini ve ruhun ölümsüzlüğünü işler. Birinci ve ikinci bölümler arasındaki uçurumun derinliğine rağmen bu iki bölümün birbirlerine kenetlenerek bağlandığı unsurlar da mevcuttur: Faust ve Mefistofeles’in dışında öğrenci Baccalaureus olarak, Wagner ise Profesör olarak tekrar karşımıza çıkarlar. Gretchen, dağlardaki bulutların arasından görünür. Her iki bölümde de yer alan bazı motifler devamlılığı sağlamaktadır. Trajedinin iki bölümünün merkezinde de bir kadın figürü bulunmaktadır: Gretchen ve Helena. Geleneksel Faust efsanesinin temelinde insanla şeytan arasında yapılan anlaşma yatar. Hıristiyan dünya görüşündeki inanca göre, insanın kötü davranışları, günahları Tanrı karşıtı bir alandan, şeytandan kaynaklanmaktadır. Bu inanç “içine şeytan girdiği” farz edilen, ortaçağın günah keçileri “cadıların”, büyücülerin yakılması vahşetine yol açacak kadar güçlüydü. Ortaçağ ile Yeniçağ arasındaki çetin karışıklık döneminde şeytanla buluşma, birleşme motifi giderek belirginleşir. Faust trajedisinde de Tanrı ve şeytanın insan ruhu üstüne girdikleri iddia, insanın zevk arayışı ve ahlâk kuralları ile bencillik ve iyilikseverlik arasındaki çelişkisinin bir sembolüdür.

Batı dünyasındaki bu motif geleneğinin zemininde, şeytanın Hz. İsa’yı çölde kötülüğe teşvik ettiği “İsa deneniyor” âyeti ( Mar., 1:12-13; Luk., 4:1-13) vardır. Bundan sonra İsa, İblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü… İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, “yere kapanarak bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim” dedi. İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil git, şeytan! ‘Tanrın Rabbe tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.” (Matta 4, Bap 4) Goethe’nin Faust’u da “denenecek”tir. Fakat Ortaçağ efsanesinde önce suçlanan, sonra yargılanan ve sonunda lânetlenen Faust’tan farklı olarak modern Faust, şeytan Mefistofeles’e uymasına rağmen kurtulacaktır, kurtulmalıdır. Çünkü Goethe, evrensel insan ruhundaki ikilemi işlerken aynı zamanda “yeni” bilim adamının nasıl olması gerektiğini de vurgular ve Ortaçağ inançlarını yıkarak Yeni Çağ’daki pozitif bilim adamının modelini çizer. Araştırmacı ruhu teşvik eden Goethe’yi, kurmaca katında melekler, canla başla çabalayan insanı kurtaracakları vaadiyle desteklerler. Değişen dünya görüşlerine paralel, Matta âyetindeki tanrının yerini ilim almalıdır. İnsan küçük evren (Mikrokosmos) olduğuna göre büyük evreni (Makrokosmos) taklit ederek sanat ve ilim düzleminde yaratıcı olabilir. Faust, antik çağın mutluluk idealleri denge ve ruh huzurunu (tranqu-illitas animi) kendi isteği ile terk edecek ve uç hisler arasında bocalayarak mutlak emelinin peşine düşecektir. Varlığın iç yüzünü kavrama, insana vâkıf olma arzusuyla sonsuz bir açlık içinde bilgiye susamış, araştırıcı, çabalayan ruhun serüvenidir Faust.

Onun gerçek biliş, kavrama karşısındaki susuzluğunu felsefe, hukuk, tıp ve ilahiyat gibi bilgi alanları gidermekte yetersiz kalınca şeytanla “arkadaş” olmak ve onun çizeceği yolda gerçeği aramak, başvurmak zorunda kaldığı bir yöntemdir. Thomas Mann, aslında Faust’un Mefisto ile aynı kişi olduğunu, eserdeki rol dağıtımı uyarınca değişik iki kişilik altında gözükmesi gerektiğini, onun diyalektik bir anlayışın ürünü olduğunu söyler. Sturm-und-Drang zihniyetinin tek yönlülüğünü ve tehlikesini sezen Goethe, Faust’un coşkun heyecanını Mefisto’nun kendine hâkim ve katı dünya görüşü ile etkisiz kılarken, diğer taraftan Mefisto’nun soğuk nihilizmini Faust’un idealist inançlarıyla dengeler. İnsan hayatını tümüyle kapsayan bu eserde Goethe çeşitli filozofların dünya görüşlerine yer vermekle beraber bunların hiçbiriyle birebir örtüşmez. Bu görüşleri çağının kültürel geleneklerine uyarlayarak kendi dünya görüşünün hizmetinde kullanır. Renkler Kuramı adlı eserinde zıtlıkların çatışmasını işleyen Goethe “Faust”ta da öncelikle dualite ilkesini işler. Faust karakterini, insanın tüm olumlu ve olumsuz yanlarını bünyesinde barındıran, conditio humana’nın bir özeti olarak görmek doğru olacaktır. Somut, ideal bir figür olarak insanlığı savunan Faust, kurmacadaki soyut tiplemesinde sadece çabalayan insanı simgeler. Gökte Konuşma’da insanın iyi veya kötü, erdemli veya günahkâr olarak değil de etkin veya tembel diye ikiye ayrılması ilginçtir. Gretchen’in, onun annesinin ve kardeşinin ölümünden sorumlu, Philemon ve Baucis’i gözünü kırpmadan kurban veren, kendini şeytana adayan, Tanrı’ya ve kutsallığa küfür edebilen bir Faust’u etik bakımdan pozitif bir sembol olarak kabul etmek mümkün değildir. Tüm etik paradokslara rağmen Goethe’nin, Faust’u lânetlememesi Tanrı’nın Gökte Konuşma’ da söylediği şu sözlerle açıklanabilir: Karanlık arzularının içinde bunalan iyi bir insan, Asla ayrılmaz doğru yoldan.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir