Cuniçiro Tanizaki – Naomi

Kari koca olarak aramızdaki ilişkiye ait gerçekleri olabildiğimce dürüst ve samimi bir biçimde, yaşandıkları gibi aktarmaya çalışacağım. Muhtemelen böyle bir ilişkinin bir benzeri yok ve bunu size anlatıyor oluşum, hiçbir zaman unutmak istemeyeceğim değerli bir şeyin kaydını tutma imkânı da sağlayacak bana. Aynca okuyucularımın bunu eğitici bulacakla-nndan da kuşkum yok. Japonya kozmopolit bir hâle geldikçe Japonlarla yabancılar karşılıklı bir ügiyle birbirlerine karışıp harmanlanıyor, ortaya türlü türlü doktrinler çıkıyor ve hem erkekler hem de kadınlar Batı’nm moda akımlarını benimsiyor. Kuşkusuz, içinde bulunduğumuz zamanı dikkate alarak konuşacak olursak aramızdaki evlilik daha önce duyulmamış ve görülmemiş bir şey olsa da, bundan böyle her yerde kendini göstermeye başlayacak. Geriye dönüp baktığımda, daha en başından garip bir çift olduğumuzu görebüiyorum. Kesin tarihi hatırlayamasam da bundan yaklaşık yedi yıl önce, şu an eşim olan kadınla tanışmıştım. O zamanlar Asakusa Kannon Tapınağı’nm Kaminari Kapısı yakınlarında, Diamond Cafe denilen bir yerde garson olarak çalışıyordu. Onunla tanıştığımda yalnızca on beş yaşındaydı ve çalışmaya henüz başlamıştı. İşi yeni öğreniyordu. Bir çırak, deyim yerindeyse çiçeği burnunda bir elemandı ve henüz tam günlüğüne istihdam edilmemişti. Benim gibi yirmi sekiz yaşında bir adamın neden böyle bir çocukta gözü olsun, anlayabilmiş değilim, ama başlangıçta herhâlde isminden ötürüydü. Herkes onu “Nao-chan” diye çağırıyordu. Bir gün ona bunu sorduğumda, asıl isminin, Çin yazı karakterlerinden üçüyle yazılan Naomi olduğunu öğrendim. İsmi merakımı körüklemişti.


Ne harika birisim, diye düşünmüştüm. Roma harfleriyle yazılsa Batılı bir isim olabilirdi. Ona özel bir ilgi göstermeye başladım. İsminin böylesine sofistike olduğunu öğrenince, tuhaf bir şekilde ismin sahibi de akıllı, Batılı bir görünüm kazanmaya başladı gözümde. Böyle bir yerde servis elemanı olarak çalışmasına göz yummanın ne kadar ayıp bir şey olacağım düşünmeye başlamıştım. Aslında Naomi sinema oyuncusu Mary Pickford’a benziyordu. Görünümünde kesinlikle Batılı bir yan vardı. Bu yalnızca benim ön yargılı görüşüm değil. Bugün evliyken bile birçok insan aynı şeyi söylüyor. Doğru olsa gerek. Ve yalnızca yüzü değil, çıplak olduğunda bedeni de belirgin bir Batılı görünüme sahip. Tabii bunu ben de çok daha sonra öğrendim. O zamanlar, beden hatlarının güzelliğini, kimonosunun bedenini nasıl sardığına bakıp hayal edebiliyordum. Kafede çalıştığı günlerdeki ruh hâli konusunda kesin bir şey söyleyemem size, on beş veya on altı yaşındaki bir kızın duygularını ancak ya ana babası ya da kız kardeşi anlayabilir. Bugün kendisine sorulsa, muhtemelen o vakitler her şeye kayıtsız ve ilgisiz bir şekilde takıldığını söylecektir.

Ona tanımayan birisi içinse sessiz sakin, karanlık bir çocuktu Naomi. Sağliksiz bir yüzü vardı, renksiz, şeffaf cam panolar gibi solgun ve ruhsuz bir yüzdü; çalışmaya henüz başladığından öteki kızlar gibi beyaz makyaj yapmıyor, iş arkadaşlarını da müşterilerini de doğru dürüst tanımıyordu. İşini sessizce ve sinirli bir şekilde yaparken bir köşeye çekilip saklanmayı tercih ederdi hep. Belki de akıllı görünmesinin nedeni buydu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir