Aldous Huxley – Ada

Aldous Huxley (1894-1963), son romanı Ada’nın (lsland) yayımlandığı 1962 yılına değin bir karşı-ütopyalar yazarı olarak bilinir daha çok. 1932 yılında yayımladığı Yeni Dünya (Brave New World), dünyaya bilimin egemen olmasıyla insan mutluluğunun kesinlikle sağlanabileceği varsayımından yola çıkar. Bu varsayımı Huxley, yirminci yüzyıl İngiliz yazınında ütopya romancılarının öncüsü olan, özgürlükçü H.G. Wells’ten (1866-1946) aktarır gibidir. Gerçekte Wells’tir, bilimin insan mutluluğuna götürecek tek yol olduğuna kesinlikle inanan. Bu inanç çizgisinde Huxley Yeni Dünya’da bilimin, insan mutluluğunu doğum öncesinden başlayarak adım adım örgütleyebileceğini anlatır. Bu ilke üzerine kurulmuş bir dünya devleti sunar bize. Ancak, böyle tepeden düzenlenmiş bir toplumsal mutluluk, yetmez kimi bireylere sonunda. H.G. Wells’in iyimser varsayımı, insan geleceği konusunda kötümser bir kuşkuya bırakır yerini Huxley’in romanında. Yeni Dünya’dan otuz yıl sonra yayımlanan Ada’da çizilen düş ülkede ise toplumun bireyleri, mutluluğa bilimsel bir güdümle koşullanmış değildir. Mutluluğun, alabildiğine özgürlüğe dayandığı, gerçek bir güzel yeni dünyadır, Huxley’in son romanında bize sunduğu. Gerçi onun bilime olan büyük inancı gene sürmektedir.


Ancak, İkinci Dünya Savaşı ile ardından gelen soğuk savaş dalgasını, zorba yöneticiler elinde bilimin insanlığın yıkımına nasıl araç edilebileceğini, dünya nüfusunun hızla artışını, toplumları saran tüketim tutkusunu, insanın teknolojiye gözünü bile kırpmaksızın köle oluşunu, kitle iletişim araçlarıyla güdülen sürü-ulusları, bireyleri gözü dönmüş bir kazanç tutkusuyla sürüklenen sözde çağdaş toplumları, gitgide güdükleşen özgür insan yaratıcılığını, umutsuzluk içinde yıllar boyu izlemiş bir adamdır Ada’yı yazdığı zaman. Bu umutsuzluğu güzel bir umuda dönüştürmeyi bilir Huxley. Çağımızın bir bilgesi, bir büyük öğretmenidir o çünkü. Her bilge kişi gibi, her öğretmen gibi iyimserdir eninde sonunda, insanoğluna güveni her zaman bütün olan bir iyimser. Geleceğe dönük bu güzel umudu, çağımızın bir başka ünlü bilgesiyle, Bertrand Russell’la (1872-1970) paylaşması ilginçtir. Russell, Ada’nın yayınlanışından bir yıl önce çağımızın toplumsal sapıklıklarına, özellikle nükleer silahlanma çılgınlığına karşı yazdığı İnsanlığın Yarını (Has Man a Future?) adlı yapıtının sonunda: «Düşüncenin alabildiğine dal budak saldığı, umudun hiçbir zaman gölgelenmediği, soylu bir davranışın şu ya da bu paçavra amaç uğruna alçaklık diye cezalandırılmadığı, ışıl ışıl bir sevinç dünyası kafamda canlanıyor,» diyordu. Huxley, bu ışıl ışıl dünyayı çizer sanki Ada’da. Düşüncenin alabildiğine özgür olduğu, umudun gölgelenmediği, insan yetenekleri ile yaratıcılığın hiçbir engelle karşılaşmadığı bir düzeni yansıtır Huxley’in çizdiği Pala toplumu. Endonezya takımadaları yöresinde, gerçek haritaların yazmadığı bir düşsel adadır Pala. Dağlık bir adadır, komşu ada Rendang’dan da bir deniz boğazıyla ayrılır. Zengin petrol, altın, bakır yatakları vardır. Ancak ülkenin gereksinmesi oranında kullanılır bu yeraltı zenginlikleri, yabancı kumpanyalarla hiçbir işbirliğine, uluslararası büyük kazanç yöntemlerine girişilmez. Adadaki örnek toplum düzeni, bir İskoçyalı hekim ile eski Raca’nın çabaları sonucu gerçekleşmiştir. Temel ilke, ada halkına elden geldiğince özgür, mutlu bir yaşam sağlamaktır. Bu amaçla, Batı dünyasının bilimiyle tekniği Uzakdoğu’nun yaşama bilgeliği ile kaynaştırılmıştır.

Pala’lılar doğuştan barışçı, ordusuz, silahsız bir ulusturlar. Ülkede cezaevleri yoktur, basın tekelleri yoktur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir