Elizabeth Moon – Karanlığın Hızı

Sorular, sürekli sorular. Üstelik soruların cevaplarını almak için beklemediler bile. Üst üste sorular sorarak, her anı sorularla doldurarak, algılan engelleyip soruların dikenlerini batırarak hep acele ettiler. Ve yöntemler. Eğer, “Lou, bu nedir?” olmazsa, “Bana bunun ne olduğunu söyle,” olurdu. Bir kase. Her zamanki kase. Bu bir kase ve çirkin bir kase, sıkıcı bir kase, hiçbir ilginçliği olmayan, tamamen ve kesinlikle sıkıcı bir kase. İlginç olmayan bu kase benim hiç ilgimi çekmiyor. Eğer dinlemeyeceklerse, neden konuşmalıyım ki? Bunu yüksek sesle söylememek gerektiğini biliyorum. Hayatımda değer verdiğim her şey gerçekten düşündüğüm şeyleri söylememek ve söylememi istedikleri şeyleri söylemek karşılığında kazanıldı. Yılda dört kez değerlendirmeye alı^ak ve bazı öneriler dinlemek için geldiğim bu ofisteki psikiyatrisi, aramızdaki çizgi konusunda diğerlerinden daha az emin değil. Bu kadar emin oluşu sıkıcı bir durum, bu yüzden ona bakmam gerekenden fazla bakmıyorum. Ancak bunun da kendine göre tehlikeleri var; tıpkı diğerleri gibi o da daha fazla göz teması kurmam gerektiğini düşünüyor. Ben de şimdi ona bakıyorum.


Genç ve profesyonel biri olan Dr. Fornum, anlaşılmaz bir biçimde tek kaşını kaldırarak, başını sallıyor. Otizm hastası insanlar bu tür sinyalleri anlamazlar; kitap öyle söylüyor. Ben kitabı okudum, bu yüzden neyi anlamadığımı biliyorum. Ancak çözemediğim tek şey onların anlamadığı bir sürü şey. Normaller. Gerçek insanlar. Diplomalı olup da masaların ardında rahat koltuklarda oturanlar. Onun bilmediği bazı şeyler biliyorum. Okuyabildiğimi bilmiyor. O benim hiperleksib olduğumu, yani sadece sözcükleri tanıdığımı ve papağan gibi onları tekrarladığımı sanıyor. Aslında o da bir şeyler okuduğunda bana anlaşılmaz geliyor; yani papağan gibi tekrarlamak dediğiyle yaptığı arasında bir fark yok. Benim geniş bir sözcük hazinem olduğunu bilmiyor. Ne zaman işimi sorsa ve ben de ona bir eczacılık şirketinde çalıştığımı söylesem, bana eczacılığın ne anlama geldiğini bilip bilmediğimi soruyor. Papağan gibi tekrarladığımı sanıyor.

Onun papağan gibi tekrarlamak dediği şeyle benim kullandığım sözcük hazinem arasındaki fark bana anlaşılmaz geliyor. Başka doktorlarla, hemşirelerle ya da teknisyenlerle konuşurken, daha basit sözcükler kullanabileceği halde uzun ve anlaşılmaz olanları seçiyor. Bilgisayarla çalıştığımı, okula gittiğimi biliyor ancak bunun neredeyse cahil olduğuma ve zar zor birkaç sözcük bildiğime olan inancıyla bağdaşmadığını anlamıyor. Benimle daha çok aptal bir çocukla konuşur gibi konuşuyor. Büyük sözcükler (onlara böyle diyor) kullanmamdan hoşlanmıyor ve bana sadece söylemek istediğim şeyi ifade etmemi öğütlüyor. Ben diyorum ki, karanlığın hızı en az ışığın hızı kadar ilginçtir, hatta belki daha da hızlıdır, bunu kim çözecek? Ben diyorum ki, yerçekimi iki kat daha güçlü bir dünya olsaydı, hava daha yoğun olacağından bu dünyadan üfleyen bir pervanenin etkisi daha güçlü olurdu ve sadece masanın üzerinde duran mendilimi değil, bardağımı da uçururdu. Ya da daha büyük bir yerçekimi bardağın masada daha sağlam durmasını sağlardı, böylece daha güçlü bir rüzgar onu oynatamazdı. Ben diyorum ki, dünya büyüktür, korkunçtur, gürültülüdür ve çılgıncadır; ancak aynı zamanda hala çok güzeldir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir