Philip K. Dick – Yaratılan Dünya

SIĞINAĞIN ISI DERECESİ, 99 Fahrenhaytla 101 Fahrenhayt derecesi arasında değişiyordu. Havadaki rutubet gözle görülebilecek kadar yoğundu. Her yerde sıcak su kaynakları vardı. Yer, ağır maden tortularıyla kaplıydı ve çamurlu gibi kaygandı. Islak kayaların üzerleri yosun ve mantar kaplıydı. Bu sığınağın bir dölyatağı modeli olduğunu söylenirdi. Benzerliği inkâr edilemezdi ve şimdiye kadar da kimse inkâr etmemişti. Louis, sıkıntılı bir tavırla eğildi ve ayağının hemen dibindeki mantarı kopardı, sonra parmaklarının arasında ufalayıp attı. Mantarın organik yüzeyinin altındaki çerçeve plastikten yapılmıştı ve sentetik olduğu belliydi. Louis’in mantarı koparıp attığını gören, Frank: — Yaptığımız zararları bize ödetebilirler, dedi. Federal Hükümet böylesine kocaman bir tesisi milyonlara mal etmiştir, öyle ya, böyle bir yer için milyonların harcanması gerekir. Louis, acı bir dille: — Sahnedeymişiz gibi, dedi. Neden? Neden bu koşullar altında doğduk? Frank, sırıtarak cevâp verdi. — Olağanüstü yaratıklarız, unuttun mu? Yıllar önce böyle karar vermiştik. Sığınağın şeffaf duvarlarından görünen dış dünyayı işaret etti.


— Şu dünyada yaşayabilmek için fazlaca safız. Şeffaf duvarlardan görünen dünya, San Fransisco’ydu. Koca şehir derin bir uykudaydı. Arada sırada geçen arabaların farları etrafı gündüz gibi aydınlatıyordu. Louis, dış manzarayı görmemek için sırtını duvara döndü. Burada, bu küçücük yerde tuzağa yakalanmış bir hayvan gibi kapalıydılar. Çevreyi seyretmekten başka yapacak işleri yoktu, öfkeyle söylendi. — Bir nedeni olmalı. Bizim için bir neden olmalı. Frank umursamaz bir tavırla omuz silkti. — Nedenini öğrenmenin sana faydası olacak mı? Biraz geride duran, Irma: — Bizi yaşatıyorlar, dedi. Bunca yıldan beri üstümüze titriyorlar. Bütün bunların bir nedeni olmalı, doğru, düşündükleri bir şey olmalı. Frank, alayla: — Bir amaçları mı olmalı? diye sordu. Evrensel bir hedefleri mi olmalı? Sığınak yedi kişiyi barındıran, karanlık ve buharı tüten bir kase gibiydi.

Atmosferi amonyak, freon ve çok az metan karışımı meydana getiriyordu. Su buharı çok boldu, fakat karbondioksit yoktu. Sığınak, yirmi beş yıl önce, 1977 yılında inşa edilmişti. Sığınağın en yaşlı üyeleri ilkel hayatlarının madeni bir kuluçka makinesinde geçtiğini hatırlıyordu. Sığınağın inşasında üstün bir işçilik vardı ve zaman zaman ufak tefek değişiklikler yapılmıştı. Koruyucu elbiseler giyinmiş normal insanlardan kurulu işçi grubu, belirli zamanlarda Sığınağa geliyordu. Genellikle tamire ihtiyaç gösteren canlı mıntıka hayvanları oluyordu. Frank: — Eğer bizim için bir şey düşünüyorlarsa, dedi. Bize söylerlerdi. Frank, kişisel olarak, Sığınağı yöneten Federal Hükümete güveniyordu. — Hiç değilse Doktor Rafferty söylerdi, biliyorsunuz. Irma: — Ben pek emin değilim, dedi. Frank, öfkeyle: — Hay Allah, dedi. Bizim düşmanımız değiller. Eğer isteselerdi bizi bir saniye içinde yok edebilirlerdi, ama bunu yapmadılar, öyle değil mi? Gençlik örgütünü üstümüze salarlardı.

Louis, itiraz etti. — Bizi burada tutmaya hakları yok. Frank, içini çekti. — Eğer dışarı çıkacak olursak ölürüz. Şeffaf duvarın üst kesiminde basınçlı hava delikleri, emniyet valfları vardı. Havadaki gaz miktarını ayarlıyor, zaman zaman içeri gaz karışımı veriyordu. Arada sırada dış hava da içeri sızıyordu. Frank: — Şu havayı koklayın, dedi. Dışardaki hava karışımı değişik. Sert, soğuk ve öldürücü. Louis, sordu: — Bu sızıntıların özellikle yapılmadığını nerden biliyorsun? Hepimiz biliyoruz ki zaman zaman buradan çıkmak istiyoruz. Buradan kurtulmak için planlar kuruyoruz. Ancak, kaçmak için plan yapılmasına ihtiyaç yok, çünkü istediğimiz an buradan çıkabiliriz ve bizi kimse durdurmaz. Fakat bir gerçek var. Dışarda yaşayamayız.

Dışarda yaşayabilmek için yeteri kadar kuvvetli değiliz. Üç kişiden otuz metre kadar ötede grubun diğer dört üyesi şeffaf duvarın önünde duruyordu. Frank’ın sesini duyuyorlardı. Grubun en genci olan Garry, başını kaldırıp dinledi, fakat başka söz duyamadı. Vivian, sabırsızlıkla: — Tamam, dedi. Gidelim. Garry, başıyla onayladı. — Elveda dölyatağı, diye mırıldandı. Sonra uzandı ve Doktor Rafferty’yi çağıran kırmızı düğmeye bastı. Doktor Rafferty: — Küçük dostlarımız arada bir her nasılsa heyecanlanıyorlar, dedi. Evdeki herkesi alt edebileceklerini düşünüyorlar. Cussick’i asansöre doğru götürdü. — Bu çok ilginç olacaktır… İlk kez geliyorsunuz. Sakın şaşırmayın, sizin için bir şok olabilir. Bizden çok değişik yaratıklardır, tabii fizyolojik olarak konuşursak.

On birinci katta Sığınağın ilk elemanları görülüyordu. Sığınağın ısısını ve atmosferini temin eden pompalar durmadan çalışıyordu. Sığınakta polis yerine doktor vardı. Üniformaları polisinki gibi kahverengi değil, beyazdı. Rafferty, ön dördüncü katta asansörden indi. Cussick de doktorun arkasından indi. Doktorlardan biri, Rafferty’ye: — Sizi çağırıyorlar, dedi. Bugünlerde çok huzursuzlar. — Teşekkür ederim. Doktor Rafferty, Cussick’e döndü. — Şu ekrandan seyredebilirsiniz, dedi. Sizi görmelerini istemiyorum. Polis nöbetçileri olduğunu öğrenmelerini arzu etmiyorum. Duvarın bir kısmı açıldı. Açılan yerden Sığınağın mavi-yeşil çimenlik yerleri görünüyordu.

Cussick, doktorun Sığınağa girdiğini, çevresinin minyatür yedi insanla sarıldığını gördü. Küçük insanların incecik göğüs kafesleri heyecanla inip kalkıyordu. Hep bir ağızdan konuşuyorlar ve ellerini kollarını sallayarak bir şeyler anlatıyorlardı. Rafferty, elinin küçük bir hareketiyle konuşmaları kesti. — Ne istiyorsunuz? Doktor Rafferty, Sığınağın boğucu sıcak havasında zorlukla nefes alıyordu. Yüzünde iri ter taneleri belirmişti. Minyatür bir kadın: — Buradan çıkmak istiyoruz, dedi. Bir erkek, ekledi. — Karar verdik, buradan gidiyoruz. Bizi burada kapalı tutamazsınız. Bizim de haklarımız var. Doktor Rafferty, durumu bu küçük insanlarla tartıştı. Sonra birden döndü ve Sığınaktan çıktı. Alnındaki terleri kurularken Cussick’e: — Orada ancak üç dakika kalabilirim, dedi. Üç dakikadan sonra amonyak etkisini göstermeye başlıyor.

Cussick, sordu: — Buradan çıkmaları için onlara imkân verecek misin? Rafferty, teknisyenlerden birine: — Havalandırmayı hazırla, dedi. Teker teker düşmeye başladıkları zaman onları toplamaya hazır ol. Cussick’e dönüp açıkladı. — Havalandırma onlar için demirden bir ciğer demektir. Fazla bir tehlike söz konusu değil. Çok hassas olmalarına rağmen, zarar görmelerine imkân vermeden onları toplayacağız. Sığınağı bütün yaratıklar terketmiyordu. Dört kişi tereddütle koridordan asansöre doğru gelirlerken, üç kişi de onları heyecanla gözlüyordu. Doktor Rafferty: — Sığınaktan çıkmayan şu üç kişi daha gerçekçi, dedi. Aynı zamanda daha yaşlı. Biraz şişmanca, esmer, koyu saçlı olan Frank’tır. Başımıza dert olan daha çok gençler. Kalplerinin şok sonucu durmasını önlemek için bazı tedbirler alacağım. Senden istediğim caddeyi temizlemen. Onları kimsenin görmesini istemiyorum.

Nasıl olsa vakit geç, cadde fazla kalabalık değil. Fakat her ihtimale karşılık… Cussick: — Güvenlik Polisine haber vereceğim, dedi. — Ne kadar çabuk yapabilirsiniz? — Birkaç dakika içinde. Toplum Polisi halen iş başında. Jones ve hempaları sebebiyle. Biraz rahatlayan Rafferty acele adımlarla uzaklaştı. Cussick, Güvenlik Polisine telefon etmek üzere hareket etti. San Fransisco bürosunu buldu ve talimatını verdi. Henüz telefonu kapamamıştı ki, Güvenlik Polisine ait Hava Polis Grubu Sığınak binasının çevresinde uçuşmaya başlamıştı. Cadde barikatları yapılana kadar telefon bağıntısını kaybetmedi. İşi bittikten sonra Doktor Rafferty’yi aramak üzere telefonu kapadı. Asansöre binen dört yaratık cadde seviyesine çıkmıştı. Doktor Rafferty’nin peşinden hızlı hızlı çıkış kapısına doğru yürüyorlardı. Cussick, caddenin bomboş olduğunu gördü. Polis büyük bir başarıyla caddeyi ve çevresini boşaltmışlar, trafiğe kapamışlardı.

Havalandırma kamyonu motoru çalışır vaziyette caddede bekliyordu. Cussick’in yanında duran doktorlardan biri: — İşte gidiyorlar, dedi. Umarım ki Rafferty ne yaptığını biliyordur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir