Robert Moore Williams – Robot X-81

Bütün evren, insanların uzay olarak niteledikleri sonsuzluk denizinde yüzüyordu. Bu uzay denizinde, güneş sarı bir portakalı, gezegenler üzüm tanelerini ve uzaklardaki yıldız salkımları, dikkatsizce boşluğa serpiştirilmiş parlak elmas taşlarım andırıyordu. İşte gemi bu sonsuzluk içinden çıktı. Bir saniye önce, en yakın yıldızlara kadar uzanan gökyüzü bomboştu. Jed Ambro, Robot X-81’in Pluto üzerindeki bir çatlaktan kurtulabilmek için gerekli problemi çözmeye çalışmasını izliyordu. Bir saniye sonra uzay denizinin boşluğunda meydana çıkan gemiyi gördü. Şaşkınlığından çatlağın dibindeki Robot X-81’i unutmuştu. Gemi dikkatini çekiyordu. Farkında olmadan, sağ elinin parmakları kocaman uzay elbisesinin eldivenine monte edilmiş olan devre kesici düğmeye bastı. Radyo ile kontrol edilen X-81 durdu ve hareketsiz kaldı. Yine farkında olmadan, sol elinin parmakları Pluto Üssüne ayarlanmış olan mikrodalgalı radyo vericinin şalterini kapadı. — Yabancı bir gemiyi rapor etmek istiyorum… Birden sustu ve ne söylemesi gerektiğini düşündü. Hiç bir uzay gemisinin bulunmaması gereken bir yerde görünen uzay aracının görünmesiyle öylesine şaşırmıştı ki, kimliğini ve bulunduğu yeri bildirmeyi unuttu. Jed Ambro, gökyüzüne asılı gibi hareketsiz duran altın sarısı topa gözlerini dikerek baktı. Büyüklüğünü tahmin edemediği gibi, kendisinden ne kadar uzak olduğunu da söyleyemezdi.


Bir mil kadar uzaklıkta ve küçük, on mil uzaklıkta ve büyük olabilirdi. Altın sarısı rengin alevden meydana gelmesi mümkün değildi, çünkü havanın olmadığı yerde yanma olamazdı. Jed’in tahminine göre altın sarısı parlaklık, atomik parçalanmalardan doğuyordu. İkinci tahmini ise böyle atomik parçalanmaların dünya bilginlerine yabancı olduğu üzerineydi. Gözlerini dikerek parlak cisme bak Boşlukta gördüğü uzay gemisinin aslında kristal bir top olduğunu ve ona bakmakla gerçekten de trans haline gelebileceğini kavrayamadı. Pluto Üssü radyo masajına karşılık verdiği zaman kulaklıklarında bazı titreşimler oldu. — Kim arıyor? Lütfen kimliğinizi açıklayın. Kulaklıklarındaki sesi duymadı. Radyodan yükselen seste hayret ifadesi vardı. — Lütfen uzay elbisenizin numarasını söyleyin ki sizi tanıyabilelim! Ambro, kulaklıklarından yükselen sesteki şaşkınlık ifadesini de fark etmedi. Mesajı yayınlayan operatörün merakı iyice artmıştı. — Jed! Bizi arayan sen misin? Nasıl bir gemiden söz ettin? Dünyadan birkaç aydan önce gemi gelmeyeceğini biliyorsun. Ne demek istedin? Cevap ver, lütfen. Jed, dikkatle gemiye baktı. Altın sarısı rengi çok cazip buluyordu.

Sanki özel bir frekanstan beyin hücrelerine anlayamadığı bir güç yayılıyordu. Radyo operatörü son derece heyecanlanmıştı. — Yabancı bir gemi gördüğünü rapor eden kimse derhal cevap versin, lütfen! Radyo operatörü ve bu tesiste yaşayan herkes belirli bir bilgiyi ve gizli bir korkuyu paylaşıyorlardı. Paylaştıkları bilgi, uzay denizinin sahillerindeki insanlık keşfinin son derece önemli ucunda bulunmalarıydı. Bu çorak dünyanın donmuş yüzeyindeki çatlağın yanında durmuş, yukarı doğru bakan uzay elbiseli adamın kulaklarında çınlayan radyo operatörünün sesi, bu korkuyla çalkalanıyordu. Fakat Jed Ambro ne bu sesteki korkuyu fark etti ne de sesi duydu. Sanki zihninin bir kısmını saklayan bir çeşit perde yavaş yavaş beynine işliyordu. Bu, ne yabancı ne de tehlikeli göründü. Bütün duygusu, sonsuz bir rahatlık ve sükûnetti. Sessizce oynaşan altın sarısı rengin görme sinirleri üzerindeki yatıştırıcı özelliğiyle dalgınlaşan Jed Ambro’nun radyo operatörünün sesini duyması mümkün olamazdı. Tabii, operatörün derhal Pluto Üssündeki bütün askeri harekâtın komutanı olan Echoff’a durumu bildirdiğinden haberi yoktu. Komutan Echoff, hemen harekete geçiyor ve müşahede merkezindeki astronotlara gökyüzünde göründüğü haber verilen uzay gemisini aramalarını emrediyordu. Şef astronom sordu. — Bu cisim nerede? — Bilmiyorum. — Fakat bu cismin genel olarak yerini veremezseniz, teleskoplarımızı nereye ayarlayacağımızı bilemeyiz.

— Genel araştırma yapacak şekilde ayarlayın. — Peki, efendim. Fakat şimdiki durumumuzu değiştirebilmemiz için en aşağı on dakikaya ihtiyacımız olacak. Pluto’nun donmuş yüzünde, Jed Ambro birden derin bir nefes aldı. Uzay sonsuzluğunda yüzen yıldızlar dışında gökyüzü bomboştu. Boşlukta görünen altın sarısı renkli gemi yoktu. Plastik miğferinin iç yüzünde gümüş renkli incecik bir tabaka meydana gelmiş ve donmaya başlamıştı. Sırtındaki oksijen tankından gelen oksijenin fısıltısı kesilmişti. Jed : —Garip, diye mırıldandı. Plastik miğferinin iç yüzünde beliren ani buz tabakasını ve oksijen akımının azalmasını düşünerek mırıldanıyordu. Radyo vericinin açık olduğunu ve kelimelerinin üsten alındığını fark etmemişti. Birden kulaklarında beliren sesle şaşırdı. —Jed? Sen misin, Ne oldu sana. Jed, radyo operatörünün sesini tanıdı. — Ha? Neyin var.

Al? Hiç bir şey olmadı. — Şu gemi nerede? — Hangi gemi? Jed, kulaklarındaki alıcının sustuğunu hissedince Al Woodson’un düşündüğünü hisseder gibi oldu. Radyo operatörüne ne olduğunu anlayamıyordu. — Neden söz ediyorsun, Al? Pluto hastalığı seni de mi sardı? Kendi düşüncesi billur kadar temizdi. Bu nokta da son derece emindi. Sadece iki gerçek kendisini şaşırtıyordu: Miğferinin camdaki buz tabakası ve oksijen tankındaki azalan basınç. Bu son gerçek çok önemliydi ve hemen üsse dönmesini gerektiriyordu. Belki de tank delinmiş kaçırıyordu. Operatör sordu. — Jed Ambro sen misin? — Tabii. — Uzay elbisenin içindeki radyonun numarası kaç Numara, miğferin alt kenarında yazılıydı. Jed, numarayı okudu. — Beş AR üç beş yedi dokuz. Orada neler dönüyor? Neden kimliğimi öğrenmek istedin? Sesimi tanımıyor musun? Son oyunda bana olan on dolar borcunu ne çabuk unuttun? — Bir dakika, lütfen, Jed. Seni bağlıyorum… Operatörün sesi, cümlesini tamamlamadan kesildi.

Kulaklıkta çıt sesi duyuldu. Sonra başka bir ses kulaklıklarından yükseldi. Seste otoriter bir hava vardı. Her zaman emretmeye alışık bir sesti. Jed, sesin sahibini hemen tanıdı: Komutan Echoff. — Ambro, bu gemi hakkında tam bir rapor istiyorum. Hem de derhal. Uçuş yönü, büyüklüğü, tahmini hızı, ilk olarak nerede ve ne zaman görüldüğü, son olarak nerede ve ne zaman görüldüğü çalışması hakkında bir tahmin. Bunlara ek olarak, görebildiğin her türlü silahların ayrıntılı raporu. Jed: — Emredendiniz, efendim, dedi. Yalnız bir sorum var, efendim. —Nedir? — Hangi gemi? Echoff tam cevap verecekken vazgeçti. — Radyo operatörü! Al Woodson’un sesi duyuldu. — Buyurun, efendim. — Pluto üzerinde görünen gemiyi haber verdiğini söylediğin adam bu mu? — Evet, efendim.

Jed lafa karıştı. —Böyle bir şey yapmadım. Allah’ınızı severseniz üste neler dönüyor? Hiç bir şey anlayamadığımı söyleyebilirim. Şaşkınlığı sesinden belli olan Komutan Echoff: — Ben de anlayamadım, dedi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir