Scott Adams – Tanrı’nın Enkazı

Bu bir Dilbert kitabı değil. İçinde espri yok. Ben ona kurmaca bir hikâyeyle sarmalanmış, 151 sayfalık bir düşünce deneyi diyorum. Düşünce deneyi kısmını sonra açıklayacağım. Tanrı’nın Enkazı normal yayıncılık kategorilerine uymuyor. Malzemenin kurmaca olup olmadığı konusunda bile bir anlaşmazlık söz konusu. Karakterler var olmadığı için, ben kurmaca olduğunu iddia ediyorum. Bazı insanlar, karakterlerin düşünceleri ve felsefeleri okuyucu üzerinde kalıcı bir etki bırakabildiği için, hikâyenin kurmaca olmadığını iddia ediyorlar. Hikâyede şiddet, seksüel içerik ve saldırgan bir dil yok. Fakat karakterler tarafından ifade edilen düşünceler genç zihinler için uygun değil. On dört yaşın altındakiler bunu okumamalı. Tanrı’nın Enkazı için hedeflenen okuyucular, beyinlerinin, kafataslarının içinde fırıl fırıl dönmesinden hoşlanan kişiler. Belirli bir yaştan sonra çoğu insan yeni fikirlerden rahatsızlık duyar. Bu yaş kişiye göre değişir fakat eğer (ruhen) elli beşin üstündeyseniz, muhtemelen bu düşünce deneyinden hoşlanmayacaksınız. Otuz beşini süren bir seksenlikseniz sevebilirsiniz.


Eğer yaşınız yirmi üçse, sevme olasılığınız oldukça yüksek. Hikâyenin ana karakterinin muhtemelen daha önce hiç duymadığınız bir Tanrı görüşü var. Eğer hayali bir karakterin geleneksel olmayan Tanrı görüşünden incineceğinizi düşünüyorsanız, lütfen bunu okumayın. Karakterler tarafından ifade edilen düşünceler ve felsefeler, bahsetmeye değmeyecek birkaç noktadaki tesadüf dışında, bana ait değil. Lütfen bana, görüşlerimin neden yanlış olduğuyla ilgili tutkulu açıklamalarınızı yazmayın. Romanımı okuyarak düşüncelerimi keşfetmeyeceksiniz. Tanrı’nın Enkazı’ndaki ana karakter, her şeyi biliyor. Tam olarak her şeyi. Bu, bir yazar olarak beni zorladı. Bilinebilecek her şeyi düşündüğünüzde, ben pek bir şey bilmiyorum. Çözümüm, şüphecilerin formülünü kullanarak kulağa zekice gelen cevaplar yaratmaktı: En basit açıklama genellikle doğrudur. Deneyimlerim bana, bu karmaşık dünyada en basit açıklamanın genellikle büsbütün yanlış olduğunu söyler. Fakat fark ettiğim şey, en basit açıklamanın genellikle kulağa doğru geldiği ve herhangi karmaşık bir açıklamadan çok daha ikna edici olduğuydu. Bu da, buradaki amaçlarım için yeterince iyi. En basit açıklama yaklaşımı, umduğumdan çok daha kışkırtıcı oldu.

Büyük Sorular için en basit açıklamalar, normalde kesişmeyen yolları birbirine bağladı. Tanrı’nın Enkazı’ndaki gerçeklik tanımı, bildiğim kadarıyla doğru değil fakat tuhaf bir biçimde zorlayıcı. Düşünce deneyi de bu noktada yatıyor: En basit açıklamalarda neyin yanlış olduğunu bulmaya çalış. Ana karakter bir dizi bilimsel “gerçek” açıklar. En acayip açıklamalarından bazıları bilim adamlarının genel olarak inandıklarıyla tutarlılık gösteriyor. Söylediklerinden bazıları ise kulağa doğru gelmek için tasarlanmış yaratıcı palavralar. Farkı bulup bulamadığınızı görün. Hikâye gibi görünen bu düşünce deneyini sevebilirsiniz. Ya da nefret edebilirsiniz. Fakat kolayca kafanızdan atamayacaksınız. Tanrı’nın Enkazı’ndan alacağınız keyfi artırmak için, onu zeki bir arkadaşınızla paylaşın ve lezzetli bir içki eşliğinde tartışın. Yağmur her şeyin sesini farklı kılıyordu dağıtım aracımın motoru, yere yakın bir bulut tabakasının altından akıp giden trafik, ara sıra gelen vurdumduymaz korna sesi. İşim, harika sayılmazdı fakat kötü de değildi. Şehri öyle iyi biliyordum ki, hem düşüncelere dalıp, hem de işimi hallediyor, maaşımı alıyor ve kendime fazlaca vakit ayırabiliyordum. Düşüncelere daldığınızda, gidip gelirken geçen zaman buharlaşır.

Sanki bir durakta gözden kaybolup diğerinde tekrar ortaya çıkabilirmişim gibi. Hikâyem, günün birinde, daha önce hiç gitmediğim bir yere dağıtım yaptığımda başladı. Bu genellikle eğlenceli bir meydan okumadır. Yeni bir yeri, harita kullanmadan bulduğunuzda, bir tür tatmin duyarsınız. Çaylaklar harita kullanır. Eğer şehirde yeterince uzun süre çalışırsanız, sizinle ilişkisini kişisel bir boyuta taşır. Caddeler ruh hallerini gözler önüne serer. Bazen trafik ışıkları sizi sever. Bazen de sizinle savaşır. Yeni bir binanın izini kovalarken, şehrin sizin tarafınızda olmasını dilersiniz. Kafanızı biraz çalıştırmanız gerekir -buna eleme süreci diyebilirsiniz- ve biraz da içgüdüye ihtiyaç duyarsınız fakat ikisinden de çok değil. Fazla düşünürseniz, hedefinizden uzağa gidersiniz ve kendinizi Pier veya Tenderloin’de bulursunuz. Eğer rahatlar ve şehrin yardım etmesine izin verirseniz, istikamet, işi üstlenir. Bu da o günlerden biriydi. Belirli bir işareti fark etmeden aynı rotadan kaç kez geçebileceğiniz şaşırtıcı.

Sonra da, tam onu ararken, önünüze çıkıverir. Evren Bulvarı. Bir gün önce orada olmadığına yemin edebilirdim fakat biliyordum; işler böyle yürümezdi. Dağınık bir paketti, şirket standartlarına ancak uyuyordu. Araçtan kapı girişine olan mesafeyi hesapladım ve ambalaj kâğıdının yağmurla baş edebileceğine karar verdim. Paketin adına da, kendi adıma da yağmura teslim oldum. Bu teslimat imza gerektiriyordu. Bu türden olanlar, en iyileriydi. Sohbet esnasında garip sessizlikler olmadan insanlarla konuşabiliyordum, insanları severdim fakat bir neden olmadan laflarken pek rahat hissetmezdim. Teslimat, sığ bir etkileşim için iyi bir mazeretti. İnsanlar beni görmekten memnun oluyordu ve ben de sözcüklerden yana hiç fire vermezdim. “Bu satırı imzalayın,” derdim ve onlar da “Teşekkürler,” derdi. Birbirimize birkaç anlamsız dilekte bulunurduk ve ben de giderdim. İşler böyle yürümeliydi. Şatafatlı tahta kapıya ulaşana dek dört basamak çıktım ve zili çaldım.

Boğuk bir ding dong içeriyi doldurdu ve kapı pervazının çatlaklarından dışarı sızdı. Kuryeler, teslimatın başarısız olduğunun itirafı, o küçük not kâğıtlarını bırakmayı sevmezler. Bu, işin en baştan tekrarlanması anlamına gelir. Ben işimi tek seferde halletmeyi severim. Görevlerimin bir başlangıcı ve bir sonu olmasından hoşlanırım. Neredeyse her müşteri, kapıya yaklaşık olarak bir dakikada gelebilir. Fakat ben genellikle birileri rahatsızdır veya yürüme güçlüğü çekiyordur diye iki dakika beklerim. Yağmurlu bir San Francisco ikindisinde kapıda dikiliyorsanız, iki dakika sonsuzluk gibidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir