Vladimir Nabokov – Göz

Bu küçük romanın Rusça adı (geleneksel çeviriyazımla) SOGLlADATAY’dır ve vurgu ortadaki hecede olmak üzere ‘Sogli-dart-eye’ olarak telaffuz edilir. Bu ‘casus’ ya da ‘gözcü’ anlamına gelen çok eski bir askeri terimdir ama her iki sözcük de Rusça sözcüğün sahip olduğu esnekliğe sahip değildir. ‘Ulak /emissary’ ve ‘gladyatör’ sözcüklerini aklımda evirip çevirdikten sonra, sesle anlamı birbirine yedirmeye çalışmaktan vazgeçip uzun sapın sonundaki ‘eye’ı (Göz) yerine yerleştirmekle yetindim. Öykü bu isimle, 1965 yılının ilk aylarında Playboy dergisinde üç tatlı tefrika halinde kendine bir yol çizdi. Metnin aslını 1930 yılında Berlin’de -karımla ben orada sessiz Leopoldt Sokağı’nda Alman bir ailenin evinde iki oda kiralamıştık- yazdım ve aynı yılın sonunda Paris’te çıkan Rus göçmen dergisi Sovremennyya Zapiski’de yayınlandı. Kitaptaki kişiler edebiyatçı olarak, gençliğimde en sevdiğim karakterlerdi; Berlin, Paris ya da Londra’da yaşayan Rus göçmenler. Aslında tabii Napoli’deki Norveçliler ya da Ambridge’deki Ambrakyalılar da olabilirlerdi; toplumsal meselelere karşı hep kayıtsız kaldım ve tıpkı becerikli bir konuğun, yemek yerken masa örtüsünün üzerine kurşun kalemle bir sokağın köşesini çizivermesi ya da ekmek kırıntısı ile iki zeytini menüyle tuzluk arasında kendince bir açıyla yerleştirmesi gibi, ben de sadece elimin altındaki malzemeyi kullandım. Topluluk yaşamına ve tarihin müdahalelerine karşı bu kayıtsızlığın eğlenceli sonuçlarından biri gelişigüzel sanatsal odağa süzülüp yerleşiveren sosyal grubun yanıltıcı bir kalıcılık havasına bürünmesidir; bu grup, belli bir zamanda belli bir yerde, göçmen yazarla göçmen okurları tarafından verili kabul edilir. 1930’un Ivan Ivanoviç’i ile Lev Osipoviç’inin yerini bugün çoktan hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir toplum hayal etmek zorunda olan, Rus olmayan okurlar aldı. Tekrar tekrar söylemekten çekinmediğim şey, neredeyse yarım asırlık Sovyet propagandasından bu yana, özgürlük tahripçilerinin tarihten durmadan sayfalar kopardıkları ve Rus göçünün (hâlâ tarihçisini bekleyen bir konu) önemini yadsıyarak ya da alçaltarak yabancı kamuoyunu yanılttıklarıdır. Hikâye 1924-25 arasında geçer. Rusya’da iç savaş dört yıl kadar önce sona ermiştir. Lenin daha yeni ölmüştür fakat tiranlığı gelişip serpilmektedir. Yirmi Alman markının karşılığı beş doları bulmamaktadır. Kitabın Berlin’indeki göçmenleri sahtekârlardan başarılı işadamlarına kadar uzanmaktadır.


İkincilere örnek, Mathilde’nın kâbusumsu kocası Kaşmarin (Rusya’dan güneyden, İstanbul üzerinden kaçtığı aşikârdır) ve Evgenya ile Vanya’nın babaları olan yaşlıca beydir (bir Alman firmasının Londra temsilciliğini hakkaniyetle sürdürmektedir ve bir dansöz metresi vardır) Kaşmarin, muhtemelen Ingilizlerin ‘orta sınıf dediği türdendir, ama Tavuskuşu Sokağı 5 numaradaki iki genç hanım, unvanlı ya da unvansız, Rus aristokrasisine mensupturlar, gene de bu onların bağnazca bir okuma zevkleri olmasını engellemez. Evgenya’nın yağlı suratlı kocası ki bugün adı biraz komik gelmekte, bir Berlin bankasında çalışmaktadır. Sevimsiz bir kendini beğenmiş olan Albay Mukhin, 1919’da Denikin, 1920’de ise Vrangel komutasında savaşmış olup dört dil konuşmakta, havalı, görmüş geçirmiş tavırlar sergilemektedir ve muhtemelen gelecekteki kayınbabasının onu yönlendirmekte olduğu kolay işte pek başarılı olacaktır. İyi huylu Roman Bogdanoviç, Rus kültüründen çok Alman kültürü emmiş bir Baltıklıdır. Egzantrik Yahudi Weinstock, pasifist kadın doktor Marianna Nikolayevna ve bizzat sınıfsız anlatıcı, çok değişik yüzleri olan Rus entelijensiyasmm temsilcileridir. Bu ipuçlarının, tanıdık olmayan ortamlardaki hayalet karakterlerden bahseden, sözgelimi Macarca ya da Çinceden çeviri romanlardan bucak bucak kaçan (benim gibi) okur için işleri biraz daha kolaylaştırması beklenir. Bilindiği üzere (Rusça’da pek sevilen bir deyişi kullanmak gerekirse) kitapların toplumsal ehemmiyetten zerrece pay almamış olmanın yanısıra, aynı zamanda mit-geçirmezdir; Freudcular onların çevresinde hızlı hızlı kanat çırparlar, onlara kaşınan rahim kanallarıyla yanaşır, durur, koklar ve geri kaçarlar. Oysa ciddi bir psikolog, benim yağmur damlalarıyla parıldayan kristogramlarının gerisinden baktığında bir ruh çözülmesi dünyası keşfedebilir; bu dünyada, zavallı Smurov sadece öteki beyinlerde yansıdığı ölçüde varolur, onlarsa onunki kadar garip, aynamsı bir laneti paylaşırlar. Öykünün dokusu dedektif yazınının dokusunu taklit eder ama aslında yazar her türlü aldatma, şaşırtma, üçkâğıt ya da okuru başka yollardan mantara bastırma niyetlerinden uzaktır. Öyle ki, sadece romana hemen girebilen okur Göz’den gerçekten tat alacaktır. Bu durmadan göz kırpan öyküye göz atanlar arasında en gafiller bile, Smurov’un kim olduğunu anlamakta gecikmeyecektir. Öyküyü yaşlı bir İngiliz hanım, iki üniversite öğrencisi, bir buz hokeyi koçu, bir hekim ve bir komşunun on iki yaşındaki oğlu üzerinde denedim. Çocuk en hızlılarıydı, komşu, en yavaşları. Göz’ün izleği, kahramanını bir aynalar cehenneminin içinden geçiren ve sonunda ikiz imgeleri birbirine kaynaştırarak sona eren bir araştırmanın sürdürülmesidir. Bundan otuz beş yıl önce, anlatıcının arayışının çeşitli safhalarını kendine özgü gizemli bir desen içine yerleştirirken aldığım büyük zevkin modern okurlar tarafından paylaşılıp paylaşılmayacaığını bilmiyorum ama her halükârda, vurgu gizemde değil desendedir.

Smurov’un izine düşmek, bence, zamanlar ve kitaplar geçse de, bir dilin serabından ötekinin vahasına doğru bir kayış sözkonusu olsa da hâlâ mükemmel bir eğlencedir. Olay örgüsü okurun zihninde -eğer o zihni doğru okuyorsam- acılar içindeki bir kalbin sadece geri çevrilmekle kalmadığı ama alayla karşılanıp cezalandırıldığı bir aşk hikâyesine kolayca indirgenemeyecektir. Uzun vadede, iyinin gücü olan hayal gücü dediğimiz şey, inatla Smurov’un safında kalmayı sürdürecektir ve sonuçta bu işkencelerle dolu aşkın ağızda bıraktığı acı tat, bu aşk en haz dolu bir biçimde kabul görmüş olsaydı olacağı kadar esritici ve coşturucu olacaktır. VLADIMIR NABOKOV, Montreux, 19 Nisan 1965.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir