Glenn Meade – Son Tanık

Sevdiğini işte böyle bulursun. Adın David ve alelade bir çocuksun -21’inde pek çocuk denemez ama hâlâ masum- karşı cins karşısında mahcup ve sakarsın, erkekliğe giden yolu el yordamıyla buluyorsun. Frankfurt yakınındaki Amerikan üssünde yaşayan fırlama asker çocuklarından birisin, kızlardan, sinemadan ve beyzboldan hoşlanıyorsun. Bütün gençler gibi, annen ve babanla pek anlaşamıyorsun. Bu, babanla yumruklaşmaya varan şiddetli bir tartışma yaşadığın yazdı. Gelecekle ilgili planlarının olmamasıyla başlayan, dudağının yarılmasına ve duvara çarpıp yere yığılmana yol açan yumrukla sonuçlanan tartışma. Babanın yüzündeki utancı görüyorsun. Kendisini kaybedip sana vurmasının ani pişmanlığını. Bu, daha önce hiç olmamış bir şey. Ama aldırmıyorsun. Öfkelisin ve babanın canının acımasını istiyorsun. Baban, Panama’da, Grenada’da, son yirmi yılda Amerikan askerlerinin çizmelerinin bastığı her sorunlu bölgede bulunan savaşçı, o güçlü Özel Kuvvetler üyesi. Asker olmayı hiç istemedin. Babanın yerini almayı asla düşünmedin. Sen hayalcisin.


Resim yapmak, sanatçı olmak istiyorsun. O gün, ona artık burana geldiğini söylüyorsun. Artık seni yönlendiremeyeceğini söylüyorsun. Baba evinden bir daha dönmemek üzere ayrıldığını söylüyorsun. Annen ağlayarak kanepenin üzerine yığılıyor. Baban seni durdurmaya çalışıyor. Onu yolunun üzerinden itiyor ve öfkeyle çıkıyorsun. İkisini de seviyor, ama babanın gölgesinde yaşamaya bir son vermenin zamanı geldiğini biliyorsun. Dahası, 21 yaşının, özgürlüğün yazının keyfini yaşamak, biraz Akdeniz güneşi, bembeyaz kumsallar ve kızlar bulmak, hayatın şerbetiyle sarhoş olmak istiyorsun. Değişimin özlemini yaşıyorsun. Kendini bulmak, kendi yolunda ilerlemek istiyorsun. Böylece, üniversitede terlerken bir yandan yarı zamanlı çalıştığın bardan kazandıklarınla aldığın eski püskü Volkswagen Golf’ü tıka basa dolduruyorsun. İçine boyalarını, fırçalarını, boş tuvallerini, bir uyku tulumunu ve içecekler için bir buz kutusunu yerleştirip bir cumartesi sabahı Frankfurt’tan çıkıyor, Tiroller, İsviçre ve İtalya üzerinden güneye gidiyorsun. Yunanistan’ın güneşine kavuşmak için o küçük Golf’ü coşkuyla ta Yugoslavya’nın Dalmaçya kıyılarına kadar sürüyorsun. Oysa tıpkı farelerin ve insanların en iyi hazırlanmış planları gibi, işler hiç de tasarladığımız gibi gelişmiyor.

O gece Dalmaçya kıyısında, Dubrovnik’te mola veriyorsun. Ucuz bir otel buluyorsun. Ay ışığının yıkadığı karşı kıyıda, bir kruvaziyer filosunun gerisinde İtalya uzanıyor. Frommer rehberi sana yakındaki Korcula Adası’nda bir zamanlar Marco Polo’nun yaşamış olduğunu söylüyor. Bir de, etrafı surlarla çevrili kentin 7. yüzyılda kurulduğunu. Oysa ondan çok önce Romalılar ve Yunanlılar, daha sonra da Haçlılar ve Bizanslılar oraya göz dikmişti. Güzelliğine hayran oluyorsun. Sık kaldırım taşlı sokaklarını ve ışığın koydaki safir renkli sularda yansımasını çizmek istiyorsun.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir