Hermann Hesse – Çarklar Arasında

Aracılık işiyle uğraşmanın yanı sıra bir firmanın temsilciliğini de yapan Bay Joseph Giebenrath’m, kendisini hemşerilerinden farklı kılan üstün bir meziyeti ya da özelliği yoktu. O da diğerleri gibi irikıyım, sağlıklı bir adamdı. Ticaret işinde hayli becerikli, ayrıca para canlısıydı; ufak bir bahçenin içinde küçük bir eve, mezarlıkta bir aile kabristanına sahipti; batıl inançlarından biraz arınmış, zamanla inandırıcılığını biraz yitirmiş bir dindarlığı da vardı. Tanrı’ya ve devlet büyüklerine gereken saygıyı göstermekte kusur etmez, sarsılmaz yasalarına körü körüne boyun eğerdi. Ara sıra bir tek atar ama hiç sarhoş olduğu görülmezdi. Zaman zaman biraz kirli işler de çevirir ama yasal sınırların ötesine asla geçmezdi. Yoksullara açlıktan nefesi kokanlar, zenginlere ise ne oldum delileri diyerek veriştirirdi hep. Kasabadaki bir derneğin üyesiydi; cumaları Adler’ lokalinde bowhng oynamaya gider, buradaki pasta ve çörek, yahni ve sosisli çorba günlerini de pr kaçırmazdı. İşbaşında ucuz purolar içer, pazarları ise yemek üzerine iyi cins purolar tuttururdu. İç dünyası, dar kafalı bir kimseninkinden farklı sayılmazdı Joseph Giebenrath’m. Üzeri çoktan tozla örtülüp nasırlaşmış kalbinde, geleneksel, katı bir aile oğluyla övünüp böbürlenmelerden ve bazen aklına esip yoksullara verdiği sadakalardan pek fazla şeye yer yoktu. Zekâ düzeyi, doğuştan sınırlı bir açıkgözlülük sayesinde hesap işine biraz yatkın olmaktan öteye geçmezdi. Okuduğu tek şey gazeteydi; üyesi olduğu dernekçe her yıl sergilenen amatör tiyatro gösterisini izlemek, arada bir kasabaya uğrayan bir sirkin kapısından içeri adımını atmak, sanat zevki ve gereksinimini gidermeye yetiyordu. Joseph Giebenrath komşularından rasgele biriyle adını ve evini değiştirirse, durumda fark eden bir şey olmazdı. Ruhunun derinliklerinde saklı duygular, üstün kişilerle üstün güçlere karşı hep tetikte bekleyen bir güvensizlik, olağandışı, özgür, ince ve manevi olan her şeye karşı kıskançlıktan kaynaklanan içgüdüsel düşmanlık bakımından da yine kasabadaki öbür aile reislerine benziyordu.


Joseph Giebenrath hakkında söyleyeceklerimiz bu kadar. Onun yaşamını ve farkında olmadan yaşadığı bu dramı kaleme alabilmek için insanın doğrusu güçlü bir mizah ustası olması gerekiyor. Ama Joseph Giebenrath’m bir oğlu vardı ki, biz de işte asıl onun bu oğlundan söz edeceğiz. Joseph Giebenrath’m oğlu Hans Giebenrath, kuşkusuz yetenekli bir çocuktu; okuldaki öbür öğrenciler arasında onun nasıl incelikli davrandığını, kendini onlardan nasıl soyutlamaya çalıştığını görmek yeterdi bunu anlamaya. Karaorman’daki bu küçük kasabadan genellikle Hans gibileri pek çıkmazdı; şimdiye kadar burada doğup büyümüş tek kişi yoktu ki, gözleri kendi daracık çevresinden biraz ileriyi görebilmiş, başardığı işlerle kasabanın biraz dışında yankı uyandırmış olsun. Ciddi bakışlarını, bir zekâ ifadesi taşıyan yüzünü, yürüyüşündeki incelik ve soyluluğu kimbilir nereden almıştı Hans! Annesinden mi yoksa? Öyle dikkati çeken bir kadın değildi annesi; öleli yıllar olmuş, sağlığında ise başını hastalıktan alamamış, gam ve kasvet içinde yaşayıp gitmişti. Ne var ki, sözünü ettiğimiz özellikler Hans’a babasından da geçmiş olamazdı. Kısacası, sekiz-dokuz yüzyıllık geçmişinde az çok becerikli, elinden iş gelir pek çok insan yetiştirmiş, ama gerçekten yetenek sahibi ya da dâhi denebilecek bir kişiyi bağrından çıkaramamış bu eski kuytu kasabadan nasıl olduysa Tanrı özel lütfunu esirgememişti. Çağdaş bir araştırmacı, hastalıklı anneyi ve Giebenrathların hayli eski bir aile olduğunu göz önünde bulundurarak, böylesine yüksek bir zekâ düzeyini soysuzlaşma belirtisi olarak değerlendirebilirdi belki. Ama bu tür araştırmacıları sinesinde barındırmadığı için kasaba alabildiğine mutluydu. Memur ve öğretmenler arasında yalnızca genç ve biraz uyanık kimseler, okudukları gazetelerden ‘çağdaş insan’m varlığı konusunda pek de güvenilir sayılamayacak bilgilere sahipti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir