Honoré de Balzac – Yaşamda Bir Başlangıç

Balzac’ın anıt yapıtı İnsanlık Güldürüsü’nü oluşturan büyüklü küçüklü seksen sekiz anlatıdan bugüne kadar türkçeye çevrilmiş olanların sayısı otuz dolayında; bir başka deyişle, tüm yapıtın üçte biri. Bu çevirilerin zaman içinde birbirini bayağı uzun aralıklarla izlemesi, dolayısıyla bunlardan kimilerinin dillerinin fazla eskimesi, kimilerinin umulan ilgiyi görmemesi nedeniyle yeniden basılmaması sonucu, bugün Türkiye’de Balzac’ı tanımak isteyen okur onun ancak dört, beş, bilemediniz, altı anlatısına ulaşabilmekte. Bu durumda, dilimizdeki Balzac çevirilerinin tümünün kusursuz olduğunu varsaysak bile, Türk okurunun Balzac romanını gereğince tanıdığını söylemek zor. Bir yazarı iyi tanımak için onun olabildiğince çok sayıda yapıtını tanımak gerektiği için mi? Evet, ama, aynı zamanda, sözünü ettiğimiz seksen sekiz anlatının her biri kendi başına bir bütün oluştururken, aynı zamanda daha büyük bir bütünün parçası olduğu, kendi sınırları içinde bir başlangıcı ve bir sonu bulunmakla birlikte, İnsanlık Güldürüsü’nü oluşturan öteki anlatılara da derinden derine bağlı bulunduğu, birinde karşılaştığımız kişi başka birçoklarında karşımıza çıktığı, dolayısıyla tüm parçalar birbirini bütünlediği için. Flaubert’in roman anlayışını ve düşünce dünyasını kavrayabilmek için yalnızca Madame Bovary’yi okumak yetmez, Duygusal Eğitim’i de, Üç Öykü’yü de, Bouvard ile Pecuchet’yi de tanımak gerekir, ama yalnızca Madame Bovary’yi okuyan yazın tutkunu en azından Madame Bovary yazarı olarak tanır onu. Aynı şey Balzac için de söylenebilir belki: yalnızca Goriot Baba’yı ya da Otuz Yaşındaki Kadın’ı okumuş olan kişi de Balzac’ı böyle tanır. Ancak, her iki yapıtın da bütünün başka yapıtlarıyla derin bağıntıları bulunduğundan, zaman zaman yanlış yargılara varması, İnsanlık Güldürüsü bağlamında hepsinin bir açıklaması varken, kimi kişi ya da olayları eksik ya da abartmalı, kimi kurguları oransız bulması büyük bir olasılıktır. Pek çok eleştirmen ve incelemeci de düşmüştür bu yanılgıya, örneğin tüm Balzac romanını Goriot Baba ya da Eugénie Grandet’yle özdeşleştirmiştir. Peki, Balzac’ın birkaç yüz sayfalık bir romanını, diyelim ki Duchesse de Langeais’yi ya da Yaşlı Kız’ı eksiksiz anlayacağız diye oturup birbiri ardından on bini aşkın sayfayı devirmek mi gerekir? Hayır, herkesten istenebilecek bir çaba değildir bu. Ancak insanlık Güldürüsü’nün seksen sekiz parçası arasındaki bağıntıyı göz önüne almakta da yarar vardır: Balzac’ın herhangi bir yapıtı üzerinde çalışan bir araştırmacı tüm insanlık Güldürüsü’nü okumadan yapacağı bir incelemenin eksik kalacağını bilmeli, okur da, olanaklar ölçüsünde, herhangi bir Balzac anlatısını bu bağları da belirten eleştirel basımlardan okumayı yeğlemelidir. Balzac’ın kendisinin de bu durumdan sık sık yakındığı, örneğin döneminin ünlü eleştirmeni Sainte-Beuve’ün bir iki romanını övüp ötekileri sessizlikle geçiştirmesini kötü niyetle açıkladığı bilinir. Kötü niyet söz konusu olsun olmasın, kendi döneminde de çok kişi düşmüştür böyle bir yanılgıya. Örneğin türkçede ilk çevirisini sunduğumuz Yaşamda Bir Başlangıç (Un début dans la vie), tefrika olarak 1842’de, kitap olarak 1844’te yayımlandığına göre, Balzac’ın olgunluk çağı yapıtlarından biridir; benim kanımı sorarsanız, çok da güzel, çok da sürükleyici bir romandır. Ama, yayımlandığı sırada, hiç kimse üzerinde durmaz; araştırmacıların anlattığına göre, Revue de Paris’te Alexandre Thomas adında bir eleştirmenin olumsuz yazısına konu olur ancak: bu kişiye göre, Yaşamda Bir Başlangıç adam gibi bir kahramanı da, doğru dürüst bir olay örgüsü de bulunmayan, üstelik kişileri gelişigüzel seçilmiş bir romandır. Ancak, örneğin romanın kahramanı bulunmadığı savının kesinlikle yanlış olması bir yana, Yaşamda Bir Başlangıç’ı küçümsemesinin, bir başka deyişle yanlış değerlendirmesinin başlıca nedeni onun ikinci boyutunu bilmemesi ya da göz önünde bulundurmamasıdır.


.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir