Georges Simenon – Bellanın Ölümü – Kanaldaki ev

Kişinin, evinde gidip geldiği, yalnız kalmanın rahatlığı içinde gevşemiş, alışageldiğince devindiği, her günkü gibi davrandığı, sonra ansızın, başını kaldırınca, perdelerin açık kaldığının, sokaktan gelip geçenlerin kendisini seyrettiğinin farkına vardığı zamanlar olur. Spencer Ashby de, biraz bunu yaşadı işte. Gerçi, tıpkı öyle değil; çünkü, doğrusu ya, o gece kimsecikler ona dikkat etmemiş, ilgilenmemişti, istediği gibi bir yalnızlığa kavuşmuştu; yorgan gibi kalın, dışarıdan tek bir gürültüyü olsun içeri sızdırmayan bir yalnızlığa… Üstelik, lapa lapa yağmaya başlayan kar, sessizliğin daha bir gözle görülür, elle tutulur hale gelmesini sağlıyordu. O gecenin, daha sonra, bir büyüteç tutularak inceleneceğini, kendisine yeniden yaşatılacağını, büyütecin altında duran kendi değil de bir böcekmiş gibi davranılacağını, Spencer değil, kim olursa olsun, usunun köşesinden geçirebilir miydi? Akşam yemeğinde ne yemişlerdi? Çorba yoktu o akşam, yumurta yenmemişti, hamburger de yoktu; Christine’in, çeşitli yemek artıklarıyla hazırladığı, arkadaşlarının da kendisini sevindirmek için nasıl pişirdiğini sordukları yemeklerden birini yemişlerdi. Bu kez, fınhda pişmiş bir kat makarnanın altında çeşitli etlerden artmış parçalar, hattâ birkaç parça jambonla birkaç bezelye tanesi göze çarpıyordu. “Sahi, Mitchell’lere benimle birlikte gelmeyecek misin?” Yemek odası pek sıcaktı. Evlerini çok ısıtırlardı, sıcakta oturmayı sevdikleri için… Yemekte karısının yanakları al al olmuştu. Sık sık öyle olurdu. Hem bu hal ona yaraşmıyor da değildi. Kırkını yeni aşmıştı ama arkadaşlarından biriyle konuşurken yaş dönümü sözü ettiğini, Spencer, işitmişti. Yemekte olup bitenlerin hepsi bulanık bir ışık içinde boğulup gidiyordu da, bu al basmış yanakları niye anımsıyordu? Bella yanlarındaydı elbette. Yanlarında olduğunu biliyordu. Ama sırtındaki giysinin rengini, konuştuysa sözlerinin konusunu anımsayamıyordu. Kendi sustuğuna göre, iki kadın kendi aralarında konuşmuş olsalar gerekti. Hem sofraya elma geldiğinde bir sinema sözü edilmiş, Bella, bunun üzerine gözden yitmişti.


Sinemaya yayan mı gitmişti? Belki de… Evden sinemaya şöyle bir yarım mil ya vardı ya yoktu. Spencer karda yürümeği her zaman sevmişti, hele yılın ilk kan yağdığında… Bundan böyle, uzun aylar boyunca, lastik çizmelerin sokak kapısının sağında, camlığın altında, enli kar küreğinin yanı başında dizili duracağını düşünmek, içine bir ferahlık veriyordu. Christine’in tabaklan, çatalı, kaşığı, bulaşık yıkama makinesine doldurduğunu işitmişti. O ara kendi, ocağın önünde ayakta duruyor, piposunu dolduruyordu. Kar yağdığı için Christine, kalorifere bakmadan, ocağa iki kütük yerleştirmiş, tutuşturmuştu. Ama ocağı, oturma odasında hemen hemen hiç durmayan kocası için değil, ikindi çayına arkadaşları geldiği için yakmıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir