Steven James – Bowers Dosyaları #3 – At

Terbiyeci, kaplanı nasıl eğitir bilmez misin? Kaplana yemesi için canlı bir şey vermeye cesaret edemez; çünkü onu öldürerek hiddetin tadını almasından korkar… Yiyeceğini bütün olarak vermeye cesaret edemez; çünkü onu parçalayarak hiddetin tadını almasından korkar…Kaplanın ne derece iştahlı olduğunu ölçer ve ürkütücü yaradılışını tamamen kavrar.Kaplanlar insanlardan başka bir türdür. (.-.) öldürülenler onunla zıtlaşanlardır. – Çinli Filozof Chuang Tzu, MÖ 351 15 Mayıs Perşembe Bearcroft Madeni Denver’ın 64.37 km batısı, Rocky Dağları 17:19 Ölümün hazin, ağır kokusu terk edilmiş madenin girişinden sızıyordu.FBI ajanlarından bazıları bu kokuya, bu ana alışıyor ve bu, bir zaman sonra günlük rutinin herhangi bir parçası hâline geliveriyor.Bu, bana hiç olmadı.El fenerim, karanlığın içinde incecik bir hüzme oluşturdu; fakat kadının giysilerinin hâlâ üzerinde olduğunu görebilecek kadar aydınlık sağladı; cinsel taciz belirtisi yoktu. Kadının etrafına dizilen on kalın mumun alevi tünele, başka bir dünyaya aitmişçesine ruhani bir görünüm katarak tozlu havayı yalıyordu.Kadın on metre kadar ötede yatıyor, elleri göğsünde uyuyor gibi görünüyordu. Elleri arasında da buraya çağrılma sebebim duruyordu: Ağır ağır çürüyen bir insan kalbi.İkinci bir kurbana dair bir iz yok.


Ve çevresindeki mumlar karanlıkta çırpınıyor… Denver FBI saha ofisinde üstlendiğim görevlerin biri de Denver metropleksinde işlenen en vahşi şiddet suçlarını, Denver Polis Departmanıyla yürütülen ortaklaşa çalışmalarda incelemek, delillerin değerlendirilmesine yardım edip araştırma stratejileri öne sürmektir. Bu suçun da önceki gün Littleton’da işlenen başka bir çifte cinayetle bağlantılı görünüyor olması nedeniyle Teğmen Kurt Mason, benden yardım istemişti. Ne var ki bazı yerel emniyet görevlilerinin bölge içinde kalmaya eğilim göstermeleri sebebiyle timin helikopterinden yere adımımı attığım anda, olay yeri incelemeden d ö r t adamın gelişime ne kadar sevindiklerini gördüm. Kurt’ün, onlar tüneli incelemeden önce,kendisiyle beraber mekâna göz atmamı istemesi de işleri muhtemelen kolaylaştırmamıştı.Tünel ancak ayakta durabilecek kadar yüksek ve aynı anda iki tarafa da dokunabilecek kadar genişti. Kalın direkler, her beş on metrede bir, duvarları ve tavanı destekleyerek göçüklere karşı ayakta tutuyordu. Madencilerin geçmişte cevher çekçeklerini sürdükleri paslı raylar, tünelden içeri doğru uzanıyor ve karanlıkta, kadının bedeninin ilerisinde bir yerlerde kayboluyordu.Tünelden içeriye birkaç adım attıktan sonra Mike ayakkabılarımın yerde iz bırakıp bırakmadığını görmek için arkamı döndüğümde tabanın çok sert olduğunu gördüm. Bu durumda katilin ayak izlerini bulmamız da pek mümkün görünmüyordu.Her adımla hava daha da soğuyor 4 dereceye kadar iniyordu. Ölüm zamanı hâlen belirsizdi;ama serin hava bozulmayı yavaşlatmış ve vücudun korunmasını sağlamış olmalıydı. Kadın öleli iki ya da üç gün olmuş olabilirdi. Onu neden buraya getirdin? Neden bugün? Neden bu maden? Ellerindeki kimin kalbi? Olay yeri inceleme ekibinden birinin sesi, donuk sessizliği yardı: “Evet, Özel Ajan Bowers içende. Pek acelesi yok.” “Ben de öyle düşünmüştüm.” Bu, Teğmen Mason’dı ve burada olduğu için memnundum.

Geldiğimden beri telefonda konuşuyordu, durup bana katılmasını bekledim. El fenerini açtıği an, bir ışık hüzmesi beni sıyırarak yanımdan geçti ve bir saniye sonra Mason yanımda duruyordu. “Bu işe el attığın için teşekkürler Pat.” Kısık bir sesle konuşuyordu; ölülere hürmeten küçükbir jest. “Önümüzdeki hafta akademide ders vermeye gideceğini biliyorum, umarım…” “Gerekirse Quantico’da danışmanlık yaparım.” Hafifçe başını salladı. Metal çerçeveli gözlüğüyle ve zekâ fışkıran gözleriyle kırk bir yaşındaki, stil sahibi Kurt,bana deneyimli bir dedektiften çok yatırım bankacısı gibi görünüyordu; fakat tanıdığım en iyi cinayet dedektiflerinden biriydi.Onun için zor bir yıl olmuştu ve bu, yüzünden okunuyordu. Beş ay önce eşi Cheryl ile dışarıda oldukları bir akşam, on beş aylık kızları Hannah, bakıcısı arkadaşlarından biriyle salonda mesajlaşırken küvette boğulmuştu. Kızı öldüğünde Kurt ve ben ancak birkaç a ydır tanışıyorduk ve ben de yakın zamanda karımı kaybetmiştim;bu ortak acı hissi, bir biçimde dostluğumuzu derinleştirmişti.Sessizce lateks eldivenleri giydik ve kadının cesedine doğru ilerledik. “Adı Heather Fain!” İfadesiz sesi tünelde yankılandı. “Yeni öğrendim. Aurora’daki dairesinden pazartesi günü kaybolmuş. Erkek arkadaşını da o günden beri gören olmamış;Chris Arlington adında bir çocuk.

O da şüpheliler arasındaydı… Şeye kadar…” Sesi kısıldı. Kalbe bakıyordu. Heather’ın hâlâ beş metre ötede yatan bedenine baktım ve isminin zihnimde dolaşmasına izin verdim. Heather… Heather Fain… Bu sadece bir ceset değildi; burada bir sevgilisi, hayalleri ve Aurora Colorado’da bir hayatı olan genç bir kadından geriye kalanlar duruyordu. Tutkuları, umutlan ve kalp sızılarıyla genç bir kadın… Bu haftaya kadar… Keder, bıçak gibi yüreğime saplandı. Kurt’ün yorumu, bunun, Chris’in kalbi olabileceğine inanmak için geçerli nedeni olabileceğini düşünmeme yol açtı. “İkinci kurbanın kimliğini biliyor muyuz?” diye sordum. “Chris olup olmadığını?” “Daha değil.” Sesine huzursuzluk hâkim olmuştu. “Ve ne düşündüğünü biliyorum Pat; farz etme, incele. Merak etme, öğreneceğim.” “Biliyorum.” “Bir yerden başlamamız gerek.” Fenerin ışığını kalbe doğrulttum. “Evet, haklısın.

” Beraberce cesede yaklaştık.Mumlar, bozulan et kokusu ve madenin derinliklerinden gelen keskin sülfür kokusuyla karışan bir vanilya esansı yayıyordu. Acaba bu mumlar, katilin, çürümeye başlayan cesedin kokusunu bastırmak için kullandığı bir yöntem miydi bunları nereden almış olabileceğini, ne zamandır yanıyor olduklarını merak ettim. Detaylar… Zamanlama… “Şunu söylemeliyim ki…” dedi Kurt. “Yüzbaşı Terrell, bunun ortak bir çalışma olmasından pek memnun değil. İşi başından sonuna kadar yerel polisin götürmesini istiyordu.” “Uyardığın için sağ ol.” üç metre geriden bile kalbin karmaşık, kalın damar yapısını görebiliyordum. “Bu konuyla sonra ilgileniriz.” Heather’ın cesedinin başına geldik. Beyaz. Yirmili yaşlarda, orta boylu, küllü kahverengi saçlar. Yeni sürülmüş ruj. Onu gözümde hareket ederken, nefes alıp gülerken canlandırdım. Yüzünün kemik yapısına bakılırsa sevimli,utangaç bir gülümsemesi olmalıydı.

Cildinde renk değişimleri ve lekeler vardı, biraz da böcekelerin etkisi olmuştu; fakat soğuk hava bunu minimum seviyede tutmuştu.Bir süre kalbi inceledim; kırmızımsı siyah kalp, kızın elleri arasındaydı. Göğsü üzerinde kapkara ve korkunç görünüyordu.Sonra bakışlarımı mumlara çevirdim. Yıllar geçtikçe şunu fark ettim ki bir suçun işlenme zamanını ve mekânını en iyi şekilde anlamak, incelemeye başlarken en önemli noktadır.Saatime baktım ve bacakların etrafındaki beş mumu üfleyerek söndürdüm. “Not düş, 17:28.” Kurt, sayıları not defterine yazdı. “Parafin akışı?” “Evet.” Daha sonra adli tıpçılar, bu marka mumu bu rakımda ve bu sıcaklıkta yakarak erime oranını ve parafin akış miktarını karşılaştıracak ve bu şekilde bu mumların ne kadar zamandır yandığına karar verecekti. Bu bize katilin burada en son ne zaman bulunduğunu verecekti.Kurt’e bunların hiçbirini söylememe gerek yoktu; aynı frekanstaydık.Tünelin cevher damarlarını takiben dağın içine doğru ilerleyip sola doğru yaptığı kavisle bağlantılı olarak bedenin pozisyonunu değerlendirdim. Öyle görünüyordu ki Heather’ın cesedi, madene rastgele bırakılmamıştı. Katil, onu iki kiriş arasına ortalayarak yerleştirmişti.

Madene girer girmez onu görmemizi istedi. Onu çerçeve içine alıyor. Bir resim gibi. “Birkaç dakika daha.” dedi Kurt, beni düşüncelerimden uyandırarak. “Sonra OYİ’cileri içeri almam gerek.”Üzerine eğildi. Gözleri kapalıydı. Vücudunda görünür bir işaret yok. Kıyafeti yırtılmamış; mücadele belirtisi yok. Siyah kumaş pantolon, kahverengi deri botlar ve kalpten akan kanla kararmış, sarı, turuncu, çiçek desenli bir bluz.Sol kulağını kapatan bir tutam saçı geri çektim ve kulağının üç yerden delinmiş olduğunugördüm; fakat küpesi yoktu. Diğer kulağını kontrol ettim. Takı yok. “Kaçırıldığı gün küpe takıyor muymuş bir bakalım.

Eğer öyleyse Vicap’ta cinayetlerinin hatırası olarak küpe toplayan diğer katillerin vakalarını kontrol et.” Not defterine yazdı. “Kurt, sen hariç kaç memur girdi buraya?” “Sadece iki kişi.” Fenerini, bulunduğumuz tüneli keserek doğuya dönen bir tünele tuttu. “Onlar girmeden önce tünelleri kontrol ettim. Temiz. Başka ceset yok.” Madenin derinlerinde bir yerlerde, gözden uzakta su damlıyor, yankıları kulağıma geliyordu. “Bu madenin sahibini biliyor muyuz?” Başını salladı. “Burada maden hakları çok el değiştiriyor; miras kalıyor, yeniden satılıyor. Takip etmek zor; Jameson bununla ilgileniyor.” Yeniden tüm dikkatimi Heather’a yönelttim. Yüzünde ezik, saçlarında kan yok, boynunda ip izi de. Seni nasıl öldürdü Heather? Yüzüne yastıkla mı bastı? Suda mı boğdu, zehirledi mi? “Zehirlenme raporu alalım.” “Tıbbi muayene uzmanı, işlemleri başlatmak için yola çıktı bile!” Sağ omzunun yanındaki mum titredi.

Fenerimin ışığını kalpten uzaklaştırarak kıyafeti üzerindeki belli belirsiz kırışıklıklara doğrulttum.Kurt, yanıma çömelerek önce omuzlarını sonra da bileklerini işaret edip “üstündekiler toplanmamış!” dedi. “Onu buraya sürüklememiş; taşımış.” “Öyle görünüyor. İki türlü de giysilerini düzeltmek için vakit harcamış ve saçlarını taramış. Onunla zaman geçirmiş; poz verdirmiş. Her şeyin mükemmel olması için uğraşmış!” Onun ve elleri arasında kalbini tuttuğu kişinin ölümünü düşününce yeniden üzülmekten kendimi alamadım. Işığı, vücudu üzerinde dolaştırırken kaç katilin, kurbanlarını attığı mekâna geri dönüp işlediği cinayetin hissettirdiği gerilimi yeniden yaşamak için geriye kalanlara saldırdığını düşündüm. Fakat burada kalanlara dokunulduğuna dair bir işaret yoktu ve bu yüzden, hiçbir şey için değilse bile bunun için, minnet duyuyordum. “Meden burada? Neden seni buraya getirdi?” Bir soruşturma sırasında kendi kendimle konuşmaya meyilliyimdir. Arkamdan bir kadın sesinin “Bize bir mesaj gönderiyor!” dediğini duyana kadar da bu iki sorumu düşünmekten fazlasını yaptığımı fark etmedim.Ardından hızlı, sağlam ve emin ayak sesleri… Işığı gözüne tutmamaya dikkat ederek fenerimi bize yaklaşan kadına doğru kaldırdım. Çiftlik kızlarına has doğal güzelliğiyle yüzünü ve kızılımsı sarı saçlarını gördüm. “Dedektif Warren!” dedim. “Ajan Bowers!” Yirmi dokuz yaşındaki Cheyenne, Denver Polis Departmanına atanan en genç cinayet dedektifiydi.

Zeki, ayakları yere basan, işine sadık biriydi ve ondan hoşlanıyordum.Geçtiğimiz yıl, onunla altı görev gücünde birlikte görev yapmıştık ve her defasında beni daha fazla etkilemişti. Ben her ne kadar yedi yaş büyük olsam da aramızda kesinlikle bir kimya uyuşması vardı ve ilk adımı atarak bana iki kez çıkma teklif eden oydu; ama zamanlama doğru olmamıştı. Ne var ki şimdiki ilişkimde yaşadığım sorunları göz önüne aldığımda o iki teklifi düşünüyorum. Bana bir bakış attıktan sonra gözleri, Kurt un feneriyle aydınlanan bedene döndü. “Doğru pozisyonu bulana kadar uğraşmış.” “Evet.” Fenerimi yeniden Heather’ın üzerine tuttum. OYİ’den biri, Kurt’e seslendi. Dişlerini sıktığını gördüm; bir an sessizce durdu, sonra fenerini Cheyenne’e uzatıp izin isteyerek dışarı çıktı. Dikkatimi yeniden Heather’a yönelttim ve yüzüne doğru eğilip yaklaştıkça ağzının içinde bir şey olduğunu fark ettim. Hafifçe alt dudağını çekip ne olduğunu görmeye çalıştım. Dilinin üzerinde siyah bir cihaz duruyordu.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir