Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Amcanın Rüyası

Mordasov’un en ileri gelen kadınlarından birinin Marya Aleksandrovna Moskaleva olduğu tartışmasızdır. Duruşunda başkalarına ihtiyacı olmak şöyle dursun, sanki herkesin ona ihtiyacı varmış gibi bir eda vardır. Bu nedenle de, açıkça söylemek gerekirse pek seveni yoktur; hatta çoğu kimse ondan nefret eder, ama öte yandan da ölesiye korkarlar. Marya Aleksandrovna’nın istediği de budur zaten. Dedikoduya o kadar meraklıdır ki, dedikodusuz bir günün gecesinde gözüne uyku girmez. Buna rağmen takındığı tavra bakan hiç kimse onun Mordasov’un bir numaralı dedikoducusu olduğunu aklına bile getirmez. Tam aksine onun karşısında bütün dedikodular yok olur, dedikoducular onun yanında sus pus olup, ne söyleyeceklerini şaşırırlar. Onun olduğu mecliste konuşmalar hemen daha ciddi konulara kayar. Marya Aleksandrovna, Mordasov’un ileri gelenleri hakkında o kadar gizli bilgilere sahiptir ki, eğer onları yayacak olsa, şehir Lizbon depremine uğramış gibi olur neredeyse. Ama Marya Aleksandrovna öyle laf taşıyan türden bir kadın değildir. En yakın arkadaşlarından başka hiç kimsenin yanında bu tip konuları konuşmaz. Ama sahip olduğu bilgilerin ucunu azıcık göstererek, “bakın hakkınızda neler biliyorum ha!.” gibisinden çevresindekilerin içlerine korku tohumları ekmeden duramaz.


Karşısındaki ister kadın, isterse erkek olsun onu yok etmekten çok, sürekli bir endişe ve korku halinde tutmayı tercih eder. Zekâ ve siyaset de budur zaten. Marya Aleksandrovna kusursuz hal ve duruşuyla herkesin üstünde, herkesin örnek aldığı biridir Mordasov’da. Bir rakibesini tek kelimeyle yere serebileceğinin çok iyi farkındadır. Bunu yaparken de, yaptığının farkında değilmiş, önemsemiyormuş gibi bir tavır takınır. Böyle bir tavrın üst düzey sosyal tabakalara mensup insanlara has bir özellik olduğu herkes tarafından bilinir. Sözün kısası bu özellikleriyle Marya Aleksandrovna Pinetti’yi 1 bile solda sıfır bırakır. Nüfuzlu pek çok tanıdığı vardır. Mordasov’a gelen bütün kalburüstü insanları konukseverliği ile kendine hayran bırakmış, daha sonraları onlarla uzun süre mektuplaşmıştır. Hatta bunlardan birisinin kendisi için yazdığı şiirleri övünerek çevresindekilere gösterir. Mordasov’a uğrayan bir hikayecinin kendisine ithaf ederek gönderdiği uzunca bir hikayeyi evindeki bir toplantıda okuyarak son derece iyi bir etki yaratmıştı. ilimizin topraklarında bulunan boynuzlu bir solucanı incelemek için ta Karlsruhe’den gelen ve bu solucan hakkında dört ciltlik eser yazan bir Alman bilgini Marya Aleksandrovna’nın iyi kabulü ve nezaketinin o derece etkisinde kalmıştı ki, yazışmaları hâlâ çok saygılı ve ahlakî bir şekilde devam etmektedir. Daha çok alay etmek amacıyla yapılıyor olsa da, Marya Aleksandrovna’yı bazı bakımlardan Napolyon’a benzetenler oluyor. Ama ben yapacağım kıyaslamanın bütün tuhaflığını kabul etmekle beraber şöyle safça bir soru sormaktan kendimi alamayacağım: Napolyon’un alabildiğine yükseldikten sonra başının neden döndüğünü söyler misiniz bana?… Hanedanı tutanlara göre, kral soyundan olmayan Napolyon bir centilmen bile değildi. Bu sebeple çıktığı yükseklikten ürkmüş, kendisine asıl yakışan yer ve mevkii hatırlamıştı. Bu varsayım belki de eski Fransız saraylarının parlak esprilerinden biridir ama ben, haddim olmayarak, şunu soracağım: Peki Marya Aleksandrovna’nın neden hiçbir zaman, hiçbir durumda başı dönmez ve sonuna kadar Mordasov’un bir numaralı hanımefendisi kalır? Zaman zaman, “Bakalım, şimdi bu zor durumda ne yapacak bizim Marya Aleksandrovna?” diyenler olmuştur. Oysa zor durumlar gelip geçer, Marya Aleksandrovna’nın kılı bile kıpırdamaz…

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir