Mihail Solohov – Ve Durgun Akardı Don 2

  1. Ekim. Gece. Yağmur ve rüzgâr. Ormanlık arazi. Akçaağaçlarla kaplı bir bataklığın kıyısında siperler. İlerde dikenli tel örgüler. Siperlerin içinde dondurucu sulu kar. Bir gözetleme noktasının sacı ıslak, hafiften parlıyor. Sığınaklarda tek tük ışıklar. Subay sığınaklarından birinin girişinde tıknaz bir subay, ıslak parmakları kaput bağları üstünde kaya kaya bir saniye durdu.

Alelacele bağları çözdü, yakasından suları silkti, girişin orda ayak altında çamura dönen samanlara çizmelerini sildi, sonra kapıyı itip açtı, başını eğdi, sığınağa girdi. Küçük gaz lambasından saçılan sarı, yapışkan ışık, subayın yüzünü aydınlattı. İçerde tahta ranzalardan birinde oturan, ceketinin düğmeleri çözük bir başka subay ayağa kalktı. Ellerini dağınık kır saçlarının üstünde gezdirerek esnedi. “Yağıyor mu?” “Evet,” dedi ziyaretçi.


Kaputunu çıkardı, kapının yanındaki çiviye astı. Üstüne ıslak kasketini koydu. “Burası sıcacık ama. Soluklarınızla iyi ısıtmışsınız.” “Ocağı yeni yaktık. Yine de kötü, baksana yerden su sızıyor! Bu batasıca yağmur canımıza okuyacak. Sen ne dersin, ha, Bunçuk?” Bunçuk ellerini ovuşturarak eğildi, sobanın yanına çömeldi. “Yere biraz tahta serin mesele kalmaz,” dedi. “Bizim sığınakta biz çok iyiyiz. Su filan girdiği yok. Yalınayak dolaşacaz nerdeyse. Listnitski nerde?” “Uyuyor. Nöbetçileri dolaştı, gelir gelmez yattı.” “Kaldırsak mı, ne dersin?” “Kaldır. Bir el satranç oynarız.

” Bunçuk kalın kaşlarına dolan suları işaret parmağıyla silkti, bir süre dikkatle parmağını inceledikten sonra usulca seslendi: “Yevgeni Nikolayeviç!” “Kim bilir kaçıncı uykusunda?” dedi kır saçlı subay. İçini çekti. “Yevgeni Nikolayeviç!” “Ne var?” Listnitski dirseğinin üstünde doğruldu. “Bir el satranca var mısın?” Yevgeni bacaklarını yataktan sarkıtıp yumuşacık beyaz avucunu bastıra bastıra göğsünü ovuşturdu. Birinci el sona ermek üzereyken Beşinci Bölükten iki subay, Yüzbaşı Kalmikof ve Teğmen Çubof içeri girdiler. Kalmikof eşikten ayağını atarken, “Haber var!” diye bağırdı. “Alayın geri çekilmesi muhtemel!” Kır saçlı subay, Üsteğmen Merkulof, “Onu da nerden işittin?” diye sordu. İnanmayarak gülümsüyordu. “İnanmıyor musun yoksa bana, Piyotr amca?” “Ne yalan söyleyeyim, inanmıyorum!” “Batarya kumandanı şimdi telefonda söyledi. Nerden mi biliyor? Tümen karargâhından daha dün döndü.” “Ah, bir yıkanabilseydik!” dedi Çubof. Sesinde suya duyduğu özlemi dile getiren bir titreyiş vardı. Ağaç dallarıyla sırtını döver gibi avuçlarını omuz başlarına çarptı. Merkulof gülümsedi. “Bir tekne getirseydik iyi olurdu buraya,” dedi.

“Sudan yana hiç de yoksul değiliz!” “Burası rutubetli, beyler, çok rutubetli!” Kalmikof homurdanıyordu. Üst üste konmuş kütüklerden örülü duvarlara, çamurlu tabana baktı. “Bataklık hemen yanı başımızda.” Bunçuk, “Allah’a şükredin bataklıktasınız ve de ananızın koynunda gibi rahatsınız,” diye araya girdi. “Başka kesimlerde millet hücumda, biz burda haftada bir el ateş etsek iyi.” “Hücuma kalkmak bu çukurda çürümekten iyidir, valla!” “Kazakları öyle hücumlara salıp harcarlar mı hiç?” dedi Bunçuk. “Sen sanki bilmiyor musun bunu, Merkulof? Yalan mı?” “Öyleyse, sence niye tutuyorlar bizi burda?” “Zamanı gelince hükümet yine eski oyununu oynayacak. Kazakları öne sürüp kendini koruyacak.” “Amma da yaptın sen de!” diye Kalmikof elini salladı. “Ne ‘amma da yaptın’ı? Niçin?” “Öyle işte.” “Saçmalama, Kalmikof. Gerçeği inkâr edemezsin.” “Ne gerçeğiymiş o öyle?.” “Ne gerçeği var mı? Herkes biliyor. Sen de kabullensen n’olur?” “Beyler, dikkat!” diye bağırdı Çubof.

Yerlere kadar eğilip Bunçuk’u gösterdi. “Sancaktar Bunçuk şimdi sizlere Sosyal Demokrasinin düş kitabını yorumlayacak!” “Yine başladın maskaralığa!” diye alayla gülümsedi Bunçuk. Çubof’un kendisine yandan kaçamak bir baktığını gördü ama yılmadı. “Sen bilirsin. Herkesin işi kendine. Ne diyorum sana, geçen yılın ortasından beri savaş yüzü görmedik, gördük mü? Siper savaşı başlar başlamaz Kazak alaylarını, emin yerlere dağıttılar. Günü gelince kullanacaklar, şimdi uslu uslu bekletiyorlar.” Listnitski satranç takımlarını toplayıp sordu: “Sonra ne olacak, peki?” “Sonra, cephede huzursuzluk başgösterince –o da kaçınılmaz bir şey artık, savaş askerin burasına geldi çünkü, kaçak sayısından da belli– Kazakları isyanları bastırmaya çağıracaklar. Kazaklar hükümetin elinde tuttuğu taş. Günü gelince ihtilâlin başını ezmek için kullanacak o taşı.” “Biraz fazla hayale dalmışsın sen, dostum,” dedi Listnitski. “Bu dediklerin çıkacak mı bakalım? Bir kere, olayların nasıl gelişeceği önceden kestirilemez. Yakında huzursuzluk başgöstereceğini nerden biliyorsun, mesela? Hem sonra bir de şöyle düşün: Diyelim Müttefikler Almanları dağıttılar, savaş büyük bir başarıyla sona erdi. O zaman ne iş düşecek Kazaklara?” Bunçuk kurnaz kurnaz gülümsedi. “Şimdilik savaş pek sona ereceğe benzemiyor.

Hele büyük başarıyla sona ermesi… nerde!” “Harekât yavaş ilerliyor…” “Bundan böyle daha da yavaşlayacak,” dedi Bunçuk. “Sen ne zaman izinden döndün?” dedi Kalmikof. “İki gün önce.” Bunçuk dudaklarını yuvarlayıp sigarasının dumanından bir halka çıkardı. İzmariti fırlattı attı. “Nerde geçirdin iznini?” “Petrograd’da.” “Başkentten ne haber var, peki? Ah!. Petrograd’da şöyle bir hafta kalmaya neler vermezdim!” “Pek az hoşuna giderdi orda gördüklerin.” Bunçuk kelimelerini tarta tarta konuştu: “Yiyecek sıkıntısı var. İşçi mahalleleri açlıktan kırılıyor. Hoşnutsuzluk, içten içe kaynayan bir huzursuzluk…” Merkulof soran gözlerle çevresindekilerin yüzlerine baktı. “Biz bu savaştan iyi çıkmayacağız… Ne dersiniz, beyler?” “Rus-Japon Savaşı 1905 İhtilâlini doğurdu. Bu savaş da yeni bir ihtilâlle sonuçlanacak. İhtilâl de değil yalnız, iç savaş çıkacak,” diye Bunçuk karşılık verdi. Listnitski onun sözünü kesecekmiş gibi belirsiz bir hareket yaptı, sonra ayağa kalktı, sığınağın içinde somurtuk somurtuk dolaşmaya başladı.

“Subaylar arasında bunun gibileri olmasına şaşıyorum doğrusu,” dedi, Bunçuk’u gösterip. Öfkesini güç tuttuğu sesinden belliydi. “Şaşıyorum, çünkü bu güne dek yurduna ve savaşa karşı tutumu nedir, bir türlü anlayamadım. Geçen gün üstü kapalı konuştu ama anlayacağımız kadar açıktı sözleri. Savaşı kaybetmemizi istediğini söyledi. Doğru anlamış mıyım seni, Bunçuk?” “Ben yenilmemizden yanayım.” “Ama niçin? Bana sorarsan, siyasi düşüncelerin ne olursa olsun, savaşta yenilmekten yana olman vatan hainliğidir. Dürüst insanlar için bir şerefsizliktir bu!” Merkulof söze karıştı: “Duma’da * Sosyal Demokrat üyeler hükümetin aleyhinde çalışmışlar ve o yoldan vatanın yenilgiye uğramasına katkıları olmuştu, hatırlıyor musun?” “Sen onların görüşünü paylaşıyor musun, Bunçuk?” dedi Listnitski de. “Savaşta yenilmemizden yana olduğumu söylediğime göre onlarla aynı görüşte olduğum apaçık ortada değil mi? Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin bir üyesi olarak partimin Duma’daki temsilcilerinin görüşlerine katılmamam ne demek? Saçma! Valla, Yevgeni Nikolayeviç, bunca okumuş yazmışlığınız var, siyasetten yana bu denli bilgisiz olmanıza şaştım doğrusu!” “Ben her şeyden önce İmparatorluğa sadık bir askerim. Sosyalist yoldaşları da gördüm mü tüylerim diken diken oluyor!” dedi Listnitski.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir