Yukarı Don Kazaklarının ayaklanması hatırı sayılır Kızıl Kuvvetlerinin Güney Cephesinden çekilmesine yol açarak; Don Ordusuna, Novoçerkask’ı koruyan kuvvetlerini yeniden toparlayıp en güvenilir ve en denenmiş alaylarından (özellikle aşağı Don Kazaklarıyla Kalmuklardan) kurulu yaman bir vurucu kuvveti Kamenskaya ve Ust-Belokalitvenskaya bölgelerinde yığma fırsatını verdi. Vurucu kuvvetin görevi, gün ki, Anikuşka onunla aynı sığınakta yatmaya dünyada razı olmadı. “Atbalığı leşi gibi kokuyorsun! Bir gün daha yanında kalırsam ömrüm boyu balığa el değdirmem!” Sivrisinek, tatarcık demedi, açıkta uyudu ondan sonra Anikuşka. Sığınağın kenarına uzanmadan önce kuma saçılı balık pullarını, leşe benzer pis kokulu balık içlerini ayıklar atar, tiksintiyle buruşturur yüzünü. Sabah olunca Hristonya balıktan döner. Sığınağın girişinde sakin, vakur oturur, tuttuğu balıkları temizlemeye koyulur. Tepesinde uçuşan mavili yeşilli kocaman sinekler. Ardı arkası kesilmez hırçın, sarı karınca sürüleri yürür üzerine, Anikuşka koşar da gelir, soluk soluğa. Daha uzaktan haykırır: “Başka yer mi yok? Boğazında kalsın kılçıklar da geberesin inşallah! Uzak dur ulan, İsa hakkıyçün uzak dur şöyle! Orda uyuyorum ben, sen tuttun balık pisliğine boğdun orasını. Şu karınca ordusuna bak bi! Astırakan gibi kokuyor. Burnumun direği kırıldı.” Hristonya kendi eliyle yaptığı bıçağını pantolonuna siler, Anikuşka’nın öfkeli tüysüz yüzüne düşünceli düşünceli bakar da, sakin, konuşurdu: “Balık kokusuna dayanamadığına bakılırsa sende kurt var, Anikuşka. Aç karnına biraz sarmısak yesen nasıl olur?” Anikuşka yere tükürür, söve söve yürür giderdi. Bu ikisinin dalaşmaları bitmek bilmedi. Ama bütün bölük orda, genellikle, dostça yaşadılar. Yiyecek boldu, Kazaklar neşeliydiler. Stepan Astakof’dan gayrisi. Belki öbür Kazaklardan işitmişti, ya da belki, kendi yüreğinin sezintisi, Aksinya’nın Viyeşenska’da Gregor’la görüştüğünü biliyordu galiba. Ansızın üzerine bir hal geldi, dertleniverdi. Durup dururken takım kumandanına sövüyor, nöbete çıkmıyordu. Kara damgalı kızak çulunun üstünde uzanır, bütün gün içini çeke çeke, hırsla, kaçak tütününü tüttürürdü. Bir gün, kazara, bölük kumandanıyla Anikuşka’nın konuşmalarına kulak misafiri oldu: Kumandan Anikuşka’yı fişek almak için Viyeşenska’ya gönderiyordu. Stepan iki gündür ilk kez sığınağından çıktı. Rüzgârda salınan ağaçların parıltılı çırpıntılı yapraklarına, ak yeleli savruk bulutlara eğri eğri baktı, ormanın mırıltısına kulak verdi. Uykusuzluktan şiş şiş olmuş gözleri kamaştı. Sığınakların önünden yürüyüp geçerek Anikuşka’yı bulmaya gitti. Öbür Kazakların arasında konuşmak istemediği için bir kenara çekti onu. “Viyeşenska’da Aksinya’yı bul, söyle ona gelsin beni görsün. Söyle ona, bitten ölüyorum. Gömleklerim pantolonum hiç yıkanmadı. Sonra, de ki ona…” Bir an sustu, sıkılgan bir gülümsemeyi bıyıklarının altında gizlemeye çalıştı, “de ki ona, çok özledim onu, yakında göreceğimi umuyorum.” Anikuşka geceleyin Viyeşenska’ya varıp Aksinya’nın kaldığı yeri buldu (Aksinya Gregor’la dalaşmasından sonra teyzesiyle oturmaya gitmişti). Stepan’ın söylediklerini ona olduğu gibi iletti ama, sözlerine daha bir ağırlık katmak için, sorumluluğu kendisi yüklenip bir şey daha ekledi: Aksinya gelmezse ben giderim oraya demişti Stepan. Anikuşka sözünü bitirir bitirmez Aksinya hazırlanmaya koyuldu. Teyzesi bir acele hamur yoğurdu, fırında çörek pişirdi. İki saat sonra Stepan’ın aklı başında, söz dinler karısı Aksinya, Anikuşka’nın yanında, at sırtında, Tatarsk Bölüğünün olduğu yere gidiyordu. Stepan, karısını belli etmemeye çalıştığı bir heyecanla karşıladı. Dikkatle baktı yüzüne. Aksinya çok zayıflamıştı. İhtiyatlı sorular sordu karısına ama bir kere bile olsun, boş bulunup da, Gregor’u görüp görmediğini sormadı. Yalnız bir ara, konuşurlarken, gözleri aşağıda, başı yana çevrikti, “İyi ama niçin o yoldan gittin sen Viyeşenska’ya?” dedi. “Niçin Tatarsk’ın karşısından geçmedin ırmağı?” Aksinya dümdüz bir sesle cevap verdi. Yabancılarla ırmağı geçmeye fırsat bulamamıştı. Melekoflardan rica etmek de içinden gelmemişti. Bunu söyler söylemez, sözlerinin altında yatan anlamın farkına vardı: Demek Melekoflar yabancı değildiler, dosttular! Stepan’ın da sözlerini bu anlama alabileceği düşüncesi tedirgin etti onu. Büyük ihtimal, o da onu öyle anlamıştı. Kaşlarının altı ürperdi hafifçe, yüzü gölgelenir gibi oldu. Bir şey sorar gibi kaldırdı gözlerini. Sessiz soruyu anlayan Aksinya şaşkınlığından, bir de kendine kızgınlığından, ansızın kızardı. Onu bozmamak için, Stepan hiçbir şeyin farkına varmamış gibi davrandı, oralı olmadı. Çiftlikten söz açtı. Evden kaçmadan önce hangi eşyalarını saklayabilmişti? Onları iyice güven altına almış mıydı? Kocasının bu gönlü yüce davranışı karşısında sorularını cevaplarken Aksinya azıcık tutuktu. Bütün olup bitenlerin önemsiz olduğuna onu inandırmak, biraz da kendi heyecanına gem vurmak için mahsus daha ağır, tutuk ve kesin konuşmaya başladı. Sığınakta oturdular, sohbete daldılar. İkide bir Kazaklar gelip sözlerini kesiyordu. Önce biri geldi, sonra bir başkası. Derken Hristonya girdi içeri, hemen uyumaya hazırlandı. İstese de, istemese de öbürlerinin yanında konuşmak zorunda kalacağını gören Stepan, çaresiz lafı yarıda kesti. Bunun üzerine rahat bir soluk alan Aksinya hemen kalktı, alelacele bohçasını çözdü, getirdiği çöreklerden sundu kocasına. Sonra Stepan’ın asker çantasından kirli çamaşırlarını çıkardı, yakındaki bataklık gölün başında yıkamaya gitti. Gün ağarıyordu. Her yanda bir durgunluk. Koruyu kumru akı pus sarmış, çiyden ağırlaşan otlar yerlere sarkmıştı. Batak kuytularda kurbağalar cırlak cırlak bağırışıyor, sığınağa çok yakın bir yerde, baştan aşağı çiçek açmış bir isfendan kümesinin ardında, kuşun biri çatlak sesiyle ötüp duruyordu. Aksinya isfendanların yanından geçti. Çalılık taa tepesinden gövdesine kadar sık otlarla örtünmüş, dört yanını bürümcek sarmıştı. Her bir bürümcek ipliğine minik çiyler takılıydı, inciler gibi ışıltılı. Kuş bir an sustu, sonra Aksinya’nın ayakları altında ezilen otlar daha dikilmeye vakit bulamadan, yine yükseltti sesini. Bataklığın ötesinden havalanan bir tepeli kuş yaslı ötüşüyle ona karşılık verdi.
Mihail Solohov – Ve Durgun Akardı Don 4
PDF Kitap İndir |