Cephe gerisindeki insanlar asker katarlarının cepheye doğru hareket ettiğini gördüklerinde hem sevinç, hem de üzüntü duyarlar, bu toplar, yeni boyanmış bu tanklar savaşm mutlu sonunu bir anda yakınlaştıracak olan o önemli ve aziz şey için hazırlanmış gibidir. Yedekten çıkarak trene binen insanların içinde ayn bir heyecan doğar. Genç takım komutanları, S talin’in mühürlü zarflar içindeki emirlerini görür gibi olurlar… Pek tabii biraz deneyimli olanlar böyle bir şey düşünmezler, kaynamış su içerler, kurutulmuş balığı bir sehpaya ya da çizmelerine vururlar, binbaşının özel yaşamını, en yakın kavşak istasyonunda yapacakları değiş tokuşu konuşurlar. Deneyimli insanlar nasıl olduğunu görmüşlerdir: Birlik, cephe hattında, sadece Alman uçaklarının bildiği kuytu bir istasyonda trenden indirilir ve acemiler ilk bombardımanda bayram neşelerini birazcık kaybederler… Yolculuk boyunca uyumaktan gözleri şişmiş olan insanlara bir saat olsun uyuma izni verilmez, yürüyüş günlerce sürer, ne bir şey içmeye ne de yemeye zaman vardır, aşırı ısınan motorların hiç durmayan homurtusundan insanın şakakları zonklar, elleri kumanda kollarını tutamaz. Komutan ise şifreli yazıyı okuyup bitirmiş, rad-vo vericisinden gelen azarlan ve küfürleri dinlemiştir. Komutanlığın bir an önce deliği tıkaması gerekmektedir ve yeni birliğin eğitim atışlarında aldığı puanlarla burada hiç kimse ilgilenmez. “İleri, ileri, ileri/’ Birlik komutanının kulaklarında yalnızca bu sözcük vardır ve ilerletir, durdurmaz, sürer de sürer. Birliğin arazi keşfi yapmadan bir anda dosdoğru çarpışmaya girdiği de olur, birinin yorgun ve sinirli sesi “Şu tepeler boyunca hemen karşı saldırıya geçin, bizim burada tek bir çöpümüz yok, düşman var gücüyle bastırıyor, her şey berbat olacak,” der. Makinist-sürücüierin, radyo telgrafçıların, top nişancılarının kafalarında, günlerdir süren yolculuğun gürültü patırtısıyla Alman uçaklarının uğultusu, patlayan mayınların gümbürtüsü birbirine karışmıştır. Savaşın çılgınlığı özellikle burada ortaya çıkar. Bir saat geçmiş ve bu bir saat çok büyük bir emeğe mal olmuştur: Darmadağın olmuş silahlarıyla, kopmuş paletleriyle yanmış, paramparça olmuş tanklardan dumanlar tütmektedir. Nerede uykusuz geçen o eğitim ayları, nerede çelik işçilerinin, elektrikçilerin o gayreti, sabırlı emeği… Yedekten çıkmış bir birliği savaşa sokmakta gösterilen düşüncesizce aceleciliği gizlemek, birliğin hemen hemen hiçbir yarar sağlamadan yok olmasını örtbas etmek için kıdemli bir komutan üst makamlara şu standart raporu gönderir: “Yedekten çıkan birliğin eylemleri düşmanın ilerlemesini bir süreliğine durdurmuş ve emrimdeki orduların yeniden toplanmasını sağlamıştır/’ Ama eğer, “İleri! İleri!” diye bağınlmamış, araziyi keşfetme, mayınlı alana girmeme olanağı verilmiş olsaydı, o zaman tanklar, kesin çözüm getirici bir şey yapama-salar da dövüşürlerdi, Almanlar için tatsız bir durum ve büyük bir rahatsızlık nedeni olurlardı. Novikov’un Tank Kolordusu cepheye gidiyordu. Savaşa girmemiş, acemi ve saf tankçı çocuklar, sonucu belirleyen saldırıda paylan olacağını sanıyorlardı. Cephede savaşmış, dünyanın kaç bucak olduğunu bilen askerler bu acemi çocuklara kıs kıs gülüyorlardı. Birinci Tugay komutanı Makarov ve kolordudaki en iyi komutan olan Tank Taburu komutam Fatov bütün bunlann ne demek olduğunu iyi bilirlerdi, kim bilir kaç kez görmüşlerdi. Kuşkucular ve karamsarlar, gerçekçi insanlardır, acı bir deneyden geçmiş, kanlan pahasına, çektikleri ıstıraplar pahasına savaş kavramıyla zenginleşmiş insanlardır. Onlann bıyığı terlememiş acemilerden üstünlüğü bu-dur. Ama acı deneylerden geçmiş insanlar yanılmışlardı. Albay Novikov’un tanklan hem savaşın yazgısını, hem de yüz milyonlarca insanın savaş sonrası yaşamını belirleyen bir işe girişecekti. 2 Novikov’a, Kuybışev’e gidip Genelkurmay Temsilcisi Tümgeneral Ryutin’le bağlantıya geçmesi ve Stavka’yı 1 ilgilendiren bir dizi konuyu aydınlatması emredilmişti. Novikov, istasyonda kendisini karşılayacaklanm sanıyordu, ama istasyon komutanı binbaşı, yabani, fıldır fıldır, aynı zamanda da son derece uykulu bir bakışla hiç kimsenin Novikov’u sormadığını söyledi. İstasyondan generale telefon etme çabası başarılı olmadı, generalin telefon numarası kullanılamayacak kadar gizliydi. Novikov, bölge karargâhına yürüyerek gitti. İstasyon meydanında, kendini birdenbire kent ortamında bulan kıta hizmetindeki komutanların duydukları ürkekliği hissetti. Yaşamın merkezinde bulunduğu duygusu yıkılmıştı, burada ne almacı uzatan telefoncu kız, ne arabayı sürmek için ok gibi fırlayan şoför vardı. İnsanlar taş döşenmiş yolda bir yiyecek dağıtım yerinin önünde yeni oluşan kuyruğa koşuyorlar, “Sonuncu kim?.. Ben sizin arkanızdayım…” diyorlardı. Ellerindeki bidonları arada bir çarparak gürültü çıkaran bu insanlar için sanki yiyecek dükkânının önünde-ki kuyruktan daha önemli bir şey yokmuş gibi görünüyordu. Özellikle gelip geçen askerler Novikov’u sinirlendiriyordu, hemen hemen her birinin elinde bir çanta ve bir paket vardı. “Bu itoğluitlerin hepsini trene doldurup cepheye yollamalı,” diye düşündü. Acaba bugün onu görecek miydi? Caddede yürüyor ve onu düşünüyordu. Jenya, alo! General Ryutin’le bölge komutanının çalışma odasında yaptığı görüşme uzun sürmedi. Konuşma başlar başlamaz generali genelkurmaydan telefona çağırdılar, uçakla acilen Moskova’ya gelmesini söylediler. Ryutin, Novikov’dan özür diledi ve şehir içi bir telefon konuşması yaptı. “Maşa, her şey değişti. Douglas şafakta gidecek, An-na Aristarhovna’ya ilet. Patates alacak zamanımız yok, çuvallar sovhozda.. ” Generalin solgun yüzü bir şeyden iğreniyormuş ve acı çekiyormuş gibi kınştı, telefondan gelen sözcük selini keserek şöyle dedi: “Yani Stavkaya bitmemiş bir kadın paltosu yüzünden gelemeyeceğimi söylememi mi emrediyorsun?” General almacı koydu ve Novikov’a, “Albay yoldaş, tankın süspansiyonunun konstrüktörlerin önüne koyduğumuz taleplere uygun düştüğünü düşünüyor musunuz?” dedi. Bu konuşma Novikov’a sıkıntı verdi. Kolorduda geçirdiği aylarda insanları, daha doğrusu onlann iş bitirici-lik derecesini doğru saptamayı öğrenmişti. Kolorduya gelen temsilcilerin, komisyon başkanlarının, müfettişlerin gücünü ânında hatasız olarak tartıyordu. Alçak sesle söylenen, “Malenkov yoldaşın size iletmemi söylediği şey../’ sözlerinin anlamını biliyordu, nişanlar ve apoleder içinde, ağzı laf yapan, gürültücü, bir ton yakıt almaktan, ambar memurunu atamaktan ve yazıcıyı işten çıkarmaktan âciz adamlar olduğunu da biliyordu. Ryutin’in görevi devletin en önemli katında değildi. İstatistik, temsilcilik ve genel bilgilendirme üzerine çalışıyordu ve Novikov onunla konuşurken saatine bakmaya başlamıştı. General büyük bloknotunu kapattı. “Ne yazık ki vakit tamam, Albay yoldaş, şafakta Ge-nelkurmay’a gidiyorum. Düpedüz felaket, keşke sizi Moskova’ya çağırsalardı/’ “Evet Tümgeneral yoldaş, gerçekten komutam altındaki tanklarla birlikte keşke Moskova’ya gitsem,” dedi Novikov soğuk bir şekilde. Vedalaştılar. Ryutin, bir zamanlar birlikte görev yaptıkları General Neudobnov’a selam söylemesini istedi. Novikov geniş çalışma odasındaki yeşil halıdan yürüyor ve Ryutin’in telefon konuşmasını duyuyordu: “Beni, Bir Numaralı Sovhoz başkanına bağlayın.” “Patatesini kurtarıyor,” diye düşündü Novikov. Yevgeniya Nikolayevna’ya gitti. Yevgeniya Nikola-yevna’nın Stalingrad’daki evine boğucu bir yaz gecesi gitmişti, geri çekilmenin tozu dumanıyla kaplı bozkırdan gelmişti. İşte yine onun evine gidiyordu ve o adamla bu adam arasında sanki bir uçurum vardı, oysa yine aynı adam olarak gidiyordu. “Benim olacaksın/’ diye düşündü. “Benim olacaksın.” Mevsimlere ayak uyduramayan, yazın nemli serinliğini koruyan, sonbahar soğuklarında ise boğucu ve tozlu sıcaklığa veda etmeyen kalın duvarlı, inatçı evlerden iki katlı, eski tarz bir evdi. Zili çaldı ve açılan kapıdan üzerine boğucu havanın kokusu geldi. Ezilmiş sepetlerle, sandıklarla dolu koridorda Yevgeniya Nikolayevnayı gördü… Saçlarına örttüğü beyaz eşarbı, siyah elbisesini, gözlerini ve yüzünü, kollarını ve omuzlarını görmeden onu gördü… Sanki onu gözleriyle değil, yüreğiyle görüyordu. Yevgeniya Ni-kolayevna ise bir çığlık attı, ama beklenmedik bir şeye şaşıran insanların her zaman yaptıkları gibi bir adım geriye gitmedi.
Vasili Grossman – Yaşam ve Yazgı 2
PDF Kitap İndir |