Jean Bottero – Eski Yakındoğu Sümer’den Kutsal Kitaba

İster gelip geçici bir hevesle, isterse ciddi bir temas arayışıyla yapılsın, eski Yakındoğu’nun ve özelikle de o bölgenin merkezi olan eski Mezopotamya’nınki gibi yoğun ve bize çok uzak bir kültürel sistemi ele almak zor, hatta can sıkıcı bir iştir. Bu konuda herkes hemfikirdir. Bu antik dünyanın keşfedilmesinden beri bir buçuk yüzyıl geçmiş, o zamandan beri içinde kalıntılar barındıran kutsal topraklar sürekli kazılmıştır; burada yavaş yavaş topraktan çıkarılan o çetrefilli ve engin arşivler sürekli çözülüp incelenmiştir; şatafatlı, zengin, tükenmez ve bizimkinden çok farklı o antik dünyanın baş döndürmemesi imkânsız. Böylesi bir labirente girmek için bilinmesi gereken çok şey var: Çetrefil bir yazı ve neyse ki yalnızca uzmanların bilmek zorunda oldukları tuhaf ve ayrıksı diller; bunun yanında coğrafi veriler; hükümdarlık ve hanedanlıkların tarihsel sıralaması, ki bize yabancı tanımlamalar bunların hafızada tutulmasını hiç de kolaylaştırmamaktadır; karmaşık yapılı kurumlar ve onların yavaş ve dolambaçlı gelişimleri; zengin ve karmakarışık bir ekonomi: İç ve uzak ülkelerle yapılan ticaret, seferler ve savaşlar; büyük teknik, sanatsal ve entelektüel gelişmeler; onlarca tanrı, zengin ama kartezyen düşünceden oldukça uzak mitleri ve barbar ritleriyle şatafatlı ve sıradışı dinler. İşte gerçekten olağanüstü bir müze; buraya doğru atılacak ilk adımlar oldukça güç bir deneyimi gösterir. Bu müzeye girecek ve bize rehberlik edecek tek kişiler olan (az sayıdaki) meslek erbapları bu işi kolaylaştırmak için kendi köşelerinde pek de çaba harcamamaktadırlar. Onlar tepedeki kürsülerinden inmeyi, okuyucularına ulaşmayı, onlarla açık bir biçimde, bilgiçlik taslamadan, temeline inerek, yaşayan, ilgi çeken ve bize yakın olan taraflarını ön plana çıkararak konuşmayı pek sevmezler; oysa o eski atalarımız bizden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, bizden daha az insan değillerdi, dolayısıyla da onlarla iletişim kurmanın bir yolu muhakkak vardır. Aslında, bilginlerin bizi kendi alameti farikalarına çekmek için sundukları yazılara birden dalarsak hata ederiz. Bu yazılan, eski ve labirenti andıran bu kalenin içine sokulan ve yerleştirilen gizli şeylerin az çok bilincinde olup da burada yönünü bulması, kavranılan yerlerine oturtabilmesi için yalnızca bir plana, panoramik bir bakışa, küçük ölçekli bir haritaya gereksinimi olanlar okumalıdır. İşte onlar için yapılmış bu çetin sentezlerle karşı karşıya kalan ve kapalı kapının önünde sabırsızlıkla bekleyen acemiler çabucak heyecanlarını yitirirler; dahası en azından dişe dokunur ciddi bir şey bulamadıkça giderek daha da soğurlar. O halde neden başka bir yol denememeli? Ziyaretçileri, görevli rehberin sıkıcı açıklamalarıyla belirlenen ve anlatılan, zorunlu olarak Tarih’in o ünlü sitelerinden ve yapılarından geçen tek büyük ana yolda ilerleyecek tur otobüsüne hapsetmek yerine neden kenardaki küçük patikalarda yaya bırakmıyoruz, neden okuldan kaçmalarına göz yummuyoruz? Bu amaçsız gezintiler sırasında onlara ufak ufak ama daha kolay ve hızlı bir şekilde, ülkeden tat almayı öğretmiş aynı zamanda da burada rahat hareket edebilmek için bölge hakkındaki gerekli bilgileri vermiş olmaz mıyız? Elbette başlangıçta şematik ve kapsamlı bir bilgiye sahip olamayacaklardır; sıralı ve tam bir tablonun bütününü görmeyeceklerdir, ama en azından havasını soluyacaklardır; ana hatlarıyla, gerçek havayı soluyacak, olguları değerlendiriş biçimlerini keşfedeceklerdir; diyagramlarla kalıplaşmış olan yerine gerçek ve canlı, ancak gözlemlenmiş ve yakından yaşanmış, sonuçta da bizi bu yaşlı ölülerden ayıran onlarca yüzyıla karşın yaşayan hayatı bulacaklardır. Tüm tarih araştırmalarının asıl ve nihai amacı sonunda bu kaybolmuş atalarımızın yaşamlarını yeniden bulmak değil midir? Bu kitabın doğmasını sağlayan ve içeriğiyle sunuşunu belirleyen de işte bu düşünce olmuştur. On beş yıl önce çıktığı günden beri, uzaktan bakıldığında tüm geçmişimizi ciddi ve akıllıca keşfetmeye ve incelemeye yönelmiş tek Fransız dergisi olmasa da en iyisi olan L’Histoire günümüze kadar, özellikle antik Yakındoğu ve Mezopotamya ile uzantıları konusunda ve onun çevresinde birtakım makaleler yayımlamıştır. Her yazar, anlaşılır olmak ve okunmak amacıyla belli ve somut bir konuda bütünü kapsayan temel kabulleri, hep açık bir şekilde özetlemek durumdaydı: Okuyucunun işini kolaylaştırmak için gerekliydi bu; sonra da ona anlatacaklarının ayrıntılarına giriyordu. Ülkenin az çok gizemli sakinleri nerden gelmişlerdir? Bu yaşlı atalar ne yiyip içerlerdi? Nelerden hoşlanırlardı ve nasıl aşk yaparlardı? Kadınlara nasıl davranırlardı? Varoluşun sıkıntıları, acılan ve üzüntüleri nasıl ortaya çıkardı? Yaşamın ve ölümün onlar için anlamı neydi? Kendi özel işlerinde ve sorunlarında tanrılarının rolü neydi? Temel metinleri, daha yakın atalarımızı, Kutsal Kitap’ı yazanları ve Yunanlıları ne derece etkilemişlerdi? Bunlar kendi aralarında görünür hiçbir ortak noktası olmayan, ancak her biri farklı bir bakış sunarak bu sınırsız sisteme bir kapı açan konulardır: Kenarda kalmış olsa da ilerlemesi kolay, ilginç ve zenginleştirici bu çok sayıdaki patikanın her biri, öncelikle kendi kültürümüzün yaratıldığı bu yaşlı ülkenin tam kalbine götürür.


Engin eski Mezopotamya diyarını tanımaya yönelik en iyi başlangıç için işte bu bir avuç makaleyi bir araya getirip düzenlemek ve okuyucuya güzel ve canlı bir tarzda, ilginç ve herkesin anlayabileceği biçimde sunmak yeterliydi. Bu konuya yeni yeni ilgi duyanlar zorlanmadan zevk alacak ve daha sonra, eğer isterlerse, daha ağır, ciddi ama güvenilir bilim adamlarının sentezlerini okuyabilecek kadar fikir sahibi olacaklardır. Yeni başlayan biri bile, henüz iyi irdelenmemiş ve pek bilinmeyen bazı konuları öğrenecek ve örnek teşkil eden bu engin uygarlıktan yararlanacaktır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir