Jean Vercoutter – Eski Mısır

1. Mısır ve Biz -Maddi dünyanın sıkıntılarının ve geleceğin belirsizliğinin düşüncelerimizi ‘altüst ettiği, umut vaat eden çok çeşitli ve deği şik araştırmalarm zihnimizi yeterince meşgul ettiği bir dönemde bizden çok uzakta kalmış olan Eski Mısır’la ilgilenmek anlamsız hatta tuhaf gözükebilir. Birleşmiş bir Mısır’ı ilk firavunların yönetmesinin üzerinden beşbin yıldan ,fazla bir süre, bu medeniyetin ebediyen yok olmasının üzerinden de yaklaşık yirmi yüzyıl geçmiştir. Dünyanın en eski tarihinde bizim ilgimizi çeken ne olabilir? Sadece Mısır medeniyetinin eskiliği bile onunla ilgilenmemize yeterli bir nedendir. Mısır’da cilalı taş dönemi medeniyetleriyle tarih dönemi m�deniyetleri arasında bir ayrım yoktur. İ.Ö. 3 100 yılı civarında, beraberinde insana özgü uzun deneyimler sahibi olan Mısır’ın yazılı tarihi başlar: tarıma ait toprakları kesin olarak belirlenmiş, dininin belli başlı unsurlan oluşturulmuş, dili ve yazısı saptanmış, önemli kurumları yerlerini almışlardır. Bu 3 100 tarihi de Avrupa Ortaçağı’nın başlangıcı olarak kabul ettiğimiz 395 yılı gibi belli bir nedene dayanmayan, keyfi bir tarihtir. Aslında, Mısır medeniyetinin kök�nleri, Nil vadisinin insan tarafından ele geçirilmesi sonucu karşılaşılan insan tasvirleriyle tarihlendirilemez. Yeni Krallık döneminde (İ­ .Ö. 1500) Mısırlılar bronzun varlığına rağmen, çak7 maktaşını şekillendirmeyi biliyorlar ve zorunluymuş gibi taştan yontulmuş ve cilalanmış aynı bıçakları kullanıyorlardı. Cenaze töreniyle ilgili ra- . hipler, yazı daha.


ortaya çıkmamışken yaşamış olan atalarının onlara sözlü olarak aktardıkları cümleleri hala tekrarlamaktaydılar. Kısaca Mısır’ın tarihi m�deniyet yolun�a insanın en uzun deneyimini oluşturmaktadır. Bu da dördüncü binden Hıristiyanlığın başlangıcına kadar ol�ı.n dönemi kapsar. İnsanlar bu çok uzun zaman diliminde ay�ı dili ko­ ·nuştular, bu dünya ve ölümden sonraki dünya hakkında aynı fikirleri paylaştılar ve aynı kuralların zorunluluğu altında yaşadılar. Bizimkiyle kıyaslamamız için bu medeniyeti incelemek sizce de heyecan verici değil midir? İnsan bu çok uzun zaman diliminde, eğer değiştiy.se neye göre değişti; medeniyetlerin gelişimi sözkonusu mudur, yoksa kişilerin yaşamında var olan doğum, gelişme, olgunluk ve ölüm insan topluluklarının yaşamında da mı geçerlidir? Acaba medeniyetlerin yok olması kaçınılmaz mıdır? Medeniyetler nasıl oluşur ve nasıl yok olurlar? Eski Mısır’ı incelerken daha pek çok sorular sorabiliriz. Mısır medeniyet] hiç bir zaman gözardı edemeyeceğimiz, bu sorulara yanit aramak için başvuracağımız bir bilgi kaynağı olduğu gibi, bu medeniyetin incelenmesi de aynı eski Yunan ve Roma’­ nın araştırılması gibi modern hümanizmanın temellerinden birine yönelik bir çalışma olacaktır. Mısır medeniyeti sadece eskiliğinden değil, aym zamanda sürekliliğinden dolayı da ilginçtir. Amerika’da olduğu gibi Avrupa’da da çok farklı medeniyetler birbirini takip etmi ştir ve bunlar derin kopmatarla birbirlerinden ayrılmışlardır: Kelt dünyasının Romalılar tarafından ele geçirili şi, Latin dünyasına yönelik büyük istilalar, Orta ve Güney Ameri8 ka’nın İspanyollar tarafından fethedilmesi vs. Her defasında da medeniyetin temel ilkeleri de dahil olmak üzere değişiklikler olmuş ve akınlar sonucu değişen insan toplulu}<.lan eski durumlarından tamamen farklı bir görünüm almışlardır. Mısır’da ise bu böyle olmamış, Mısır tarihi cilalı taş devrinden Pers egemenliğine, Makedonyalıların istilasına kadar tekdüze bir grafik gibi devani etmiştir. Hiç kuşkusuz bir zamanlar ortaya çıkmış ve kendini geliştirmiş büyük bir medeniyet tarafından oluşturulmuş olanlar abartılmıştır. Gerçek olan dış etkilenrneler, istilalar, yabancı akımlar olmasına rağmen hiçbir zaman tüm bunların Mısır medeniyetinin asıl karakterini bozmaya ve değiştirmeye yeterli olmadıklandır.

Orta Krallık döneminin Mısrr’ı Eski Krallığın yasal bir devamıdır ve Mısır dünyası Hiksos istilasından sonra değişmeden günümüze gelmiştir. Devam ettiği süre gözönüne alınırsa bu süreklilik dikkat çekicidir ve bunun en önemli sebeplerinden biri Mısır medeniyetinin sıkı sıkıya coğrafi bir koşula, Nil vadisine bağh olmasıdır. Medeniyet buraya, yani Mısır’a dışardan getirilmiş, bizzat vadide doğup gelişmiştir. Medeniyet Nil vadisine özgü nilotigue ve Afrikahdır. Aslında onu daha güçlü kılan da budur. Bu yüzden de istilacılar, anarşi ve zayıf dönemlerde vadiye hakim olmaya çalıştıklannda toplum içinde sindiriliyorlar, ülkenin gereklerine uyum sağlayamazlarsa dışlanıp uzaklaştınhyorlardl. Mısır’daki bu kesintisiz uygarlığın sürekliliği özellikle evrensel tarihi an lamamıza yardımcıdır. Bu uygarlık bizi o olmadan hiçbir şey kavrayamayacağımız, Afrika kıtasındaki eski yaşam hakkında aydınlatmakla kalmayıp aynı zamanda eski insanın yaşamını etkilemiş olan manevi veya teknik bazı yenilikleri incelememize, tarihlendirmemize de yar9 dım eder. Madenierin keşfinden, tarımın, hayvancılığın, inşa tekniklerinin, dokumanın, ‘ sulamanın geliştirilmesinden, dümenin icadından, atın kullammından çok tanrılı dindeki manevi gelişmelerin görülüp Hıristiyanlığın başlangıcına kadar gelişimi etkilemiş büyük küçük her olayın izlerini Mısır’da , görmek mümkündür. Sonuç olarak Mısır bizi sadece tarihinin eskiliği ve sürekliliğiyle cezbetmemektedir. O, insanlığının güzelliğiyle de evrensele ulaşmıştır, çünkü dünyamn bu en eski medeniyeti aynı zamanda en kusursuz ve tam olanıdır. Bugün hala Mısır medeniyetini bize yabancı, çok farklı ve insana özgü olmayan durağan, hareketsiz olarak nitelernek gibi bir eğilimimiz vardır, oysa ki tam tersine bu medeniyet insana özgü olmasından dolayı ilgimizi çekmeyi haketmektedir. Mısır insanın kafasını kurcalamış olan problemlere her zaman çözüm bulmaya çalışmıştır. Tarihindeki bu 4000 yıl boyunca bir insan topluluğunun başına gelebilecek iç savaşlar, anarşi, kıtlıklar, yabancı i stilalar, din kavgaları gibi birçok değişime sahne olmuş, fakat onların egemen olmasına hiç izin vermemiştir. Toplumsal problemlerle olduğu kadar dini problemlerle de karşılaşmış, şüphecilikle inanç arasında bocalamış, insanın kaçınılmaz durumundan kurtulmak için her çabayı göstermiştir: ölümün karşısında titreyerek korkusunu dile getirmiş ve ona hakim olmaya çalışmıştır.

Onun bu çabalan bugün bize çocukça gelebilir, fakat yapıtlarının ‘ezici büyüklüğü, ölümle ve gömütle ilgili tanrılarının kaygı verici soğukkanlılıkları aslında böyle düşünmemizi engeller. Ayrıca tarihinde tasvir edilen insanın dramından dolayı Mısır’ın bilinmesi ve tanınması gerekir. Bu tarih günümüze kadar Mısır iklimi sayesinde pek çok çeşit yapıda yazılı olalO rak betimlenmiştir. Mısır sanatı, Yunanlılardan yaklaşık iki bin yıldan fazla bir süre önce, belki istemeden, fakat etkili bir şekilde insanı yücelterek , onun sevinçlerini, üzüntülerini coşturmuş. Mısırh heykeltraşların bize bıraktıklan kral heykellerinin bazen soylu bazen ağırbaşlı, kimi zamansa acı çeken trajik yüz ifadelerinden onların nasıl tutku dolu gözlerole insana bakmayı ve onu anlamayı bildiklerini çıkarmak hiç zor değildir. Mısırlılar sadece insanı gözlemlernekle kalmadılar, aynı zamanda onu çevreleyen her şeyi de incelediler: memeliler, kuşlar, balıklar h atta bitkiler Mısır sanatında yoğunluk olarak yaşatıldılar. Yunan edebiyatından çok fakir olan Mısır edebiyatı yine de oldukça ilginçtir. Bizi ayıran binlerce yıla rağmen bu edebiyat, anlatım şeklini bilmesinden dolayı hala bizi etkilemektedir. Pek tabii ki sanatıyla da Mısır tüm insanlığın ortakmalım zenginleştirmiş ve evrensel tarih içinde hiç de küçümsenmemesi gereken bir rol oynamıştır. Çünkü Mısır çok az ahp buna karşılık pek çok vermiştir. Eğer Eski Mısır, uygarlığa açılan yolları keşfetmeyip aydınlatmasaydı bugün klasik dünya diye adlandırılan zaman dilimi de bu şekilde yerini alamayacaktı. Bu uygarlığın yehi doğmakta olan Yunan medeniyetini ne dereceye kadar etkilediğini kesin olarak saptamak oldukça güçtür, fakat bu medeniyetin gelişmesinde çok önemli bir güce sahip olduğu inkar edilemez: özellikle Herodote bunu belirtmekten kaçınmaz. Yunanlıların _aracılığı ile bazı Mısır kavramlan Batı medeniyetine ulaşmıştır. 2. Mısır’ın Tanınması – Dünyanın bu en eski medeniyeti, aynı zamanda çok kısa bir süredir tanınan medeniy,etlerden biridir.

Bu medeniyetin yeniden keşfedilmesi sadece bir yüzyıldan ·biraz fazla ll bir süredir gerçekleştirilmiştir ki, bu da bize ejiptolojinin henüz yeni bir bilim dalı olduğunu açıklar. Mısır dilini altmış yıldan beridir tanımaktayız ve henüz yeterince bu dili bildiğimiz söylenemez. Bu bilim dalı, yani ejiptoloji hala keşif aşamasında olup kazılar düzenli olarak devam etmekte, her yıl yeni buluntular sistematik olarak yayınlanmaktadır. Tarihi kaynaklar bütünüyle biJinınediği sürece de yeni, önemli ipuçlarının olduğunu ümit edebiliriz. Yine de elde edilmiş olan bilgilerin ışığında Mısır medeniyeti tarihinin bir dökümünü çıkarmak mümkündür.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir