Taha Parla – Türkiyede Anayasalar

Bu kitapçıkta Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasalan inceleniyor ve karşılaştırılıyor. Meşrutiyet dönemi Osmanlı anayasalanna hiç deginilmemesinin iki nedeni var: Birincisi yer sınırlaması ve konuyu daraltma gereği. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Cumhuriyet anayasalarının kendi içinde bir bütünlük taşıması ve anlaşılmak için meşrutiyet anayasalanna geri gidilmesini belirleyici ölçülerde gerektirmemesi. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye ulus-devletine geçilirken, ekonomik-sosyalkültürel yapılarda elbette süreklilik sözkonusu ama; devlet yapısında ve siyasal teori, pratik, kurumlar planında kökten değişimler olduğu için ancak “tortu”lardan sözetmek mümkün. O da daha kapsamlı, başka bir incelemenir. ·konusu. Bu çerçeve içinde, 1921 ve 1924 anayasalanna daha kısa, 1961 ve 1982 anayasalanna daha uzun yer verildi. Bunun da iki nedeni var: Birincisi, 1961 ve 1982’nin günümüzde de, anayasa tartışmalarının Türkiye’de siyasal gündemin eksik olmaz (ya da müzmin) maddelerinden biri durumuna geldi� son on yıl da da, üzerinde asıl durulan anayasalar olmaları. İkincisi, ileride görüleceği üzere, 192l’in zaten çok kısa ve geçici, 1924’ün de görece kısa ve pek gelişkin sayılamayacak anayasalar olmalan. Buna göre, 1921 ve 1924 anayasaları temel özellikleri açısından özetleniyor; 1961 ve 1982 ise, anayasalann beylik bölümleri bakımından bir “yakın 7 okuma”ya tabi tutuluyor: (1) temel ideoloji, (2) özgürlükler rejimi, (3) devlet yapısı, (4) değiştirme (ve yapılma) yöntemi. En sonda da bu anayasaların sistemleri, anayasa gelenegi.ndeki süreklilikler ve kınlmalar, anayasalann yapılış yöntemlerine ilişkin meşruiyet sorunları üstüne bazı gözlemler yer alıyor. Eldeki kitapçıkta bulunmayan, ama tüketici bir anayasalar incelemesi kitabında kapsanması gereken ek konuların ve inceleme düzlemlerinin sayısı az değildir. Bunlar, bu kitapçığın odağını ya da inceleme malzemesini oluşturan anayasal sonuç belgelerini genişleyerek çevreleyen daireler biçiminde düşünülebilir: . anayasa maddelerinde genel olarak düzenlenen kurum ve kurallan açan özel yasalar, .


seçim ve siyasal partiler yasaları gibi “organik” yasalar, . ceza, dernekler, sendikalar, iş, basın yasaları gibi “rejim yasa”lan, . anayasalann taslaklan, tasarılan, gerekçeleri, modelleri; çağdaş hukuk ve anayasa ilkeleri, . anayasalann meclis görüşmeleri, tartışmalan; anayasayı yapanların ya da değiştirenierin ideolojisi, zihniyeti, siyasal kültürü, . anayasalann yapılış anındaki siyasal güç dengesi, sosyal sınıflar yapısı, ekonomik çıkarlar çatışması, . tarihsel anayasal ve siyasal değişim ve gelişim süreci, . anayasaların teorisi ile pratiği arasındaki uyum ve uyumsuzluklar; anayasalann öznel amaçlan ile beklenmedik sonuçlan arasındaki farklılıklar, vb. Bir anayasal düzeni bütünüy1e aynntıda ve tarihsel bağlam içinde belirleyen, tüm bu etkenler ise; o düzenin genel çerçevesini çizen ve ön-cephesini 8 oluşturan da anayasanın metni, anayasanın sonuç belgesidir. Anayasa, bir toplumun iç hukukunun ve iç siyasetinin temel normudur; yukanda saydıg-ımız öteki kurum ve kurallar ondan türerler. Uyumsuzluk ve iç-tutarsızlıklar, anayasanın önemini azaltmaz; öbürlerinin düzeltilmesi gerekir. Anayasayı sözde gerçekçilik ya da kuşkuculuk adına bir ”kurgu” ya da “kağıt parçası” olarak görmek dowu değildir. Kötü uygulamayla boşa çıkanlan iyi anayasalar kadar, yurttaşlara nefes aldırmayan kötü anayasalar da çok ciddi siyasal-hukuksal gerçekliklerdir. Uygulama ve işlerlik/işlemezlik de önemlidir ama, daha önemli de�·ildir. Buna karşılık, anayasaları siyasal romantizmle ya da legal pozitivizmle idealize etmek, yüceleştirrnek de gerekmez. Kötüsü vardır, iyileştirilebilir olanı vardır, zamanın gereklerine ya da ahlakifelsefi değer ve yargılann de�şimine göre eleştirilmesi ve de�ştirilmesi gerekeni vardır.

Anayasa bir üst-yasadır ama, üst tarafı o da bir yasadır. Yasal {kanuni) olan mutlaka hukuki, hele meşru demek -değildir. Belli bir zaman ve yerde çıkanlı.1ış olan belli bir yasa (kanun) o dönemde geçerli genel hukuk ilkelerine aykın olabilir ya da bir kanunun uygun olduğu genelgeçer hukuk ilkelerinin ta kendisi, daha yüksek felsefi meşruiyet ö1çüt1erine göre sorgulanabilir nitelikte olabilir. Türkiye’de ise tuhaf bir anayasa fetişizmi sürüyor. Anayasayı demokratik yöntemlerle yapmak ve değiştirmek, üstünlüğüne saygı duymak ve onu kalıcı kılmaya çalışmak anlamında değil tabii (zaten o zaman fetişizmden söz edilmezdi). Türkiye herhalde anayasası en sık bozulup yenilenen ülkelerden biri. Üstelik bu iş olağan yasaina yönteminden (1921, 1924) çok askeri darbelerle ve güdümlü kuru11arca (1961, 1971-73, 1982) yapılıyor. Yine de 9 anayasa sözcü� kimsenin ağzından düşmüyor. Herkes anayasaya sı�nıyor ya da anayasaya uyulmadıgını söylüyor; tabii “kendisinin” koruduğunu, “başkasının” bozduğunu kastederek. Anayasa ka�t parçası haline getiriliyor ama, anayasanın bir ka�t parçası oldu�u dowudan söyleyen de çıkmıyor. Demek ki sözcük, iyi kötü yerleşmiş; önemli sayılıyor. Zaten siyasal değişim süreçlerinde genellikle böyle olur: Önce “sözcük” yerleşir, sonra o sözcü­ �n temsil ettiği “kavram” ya da kural, en sonunda da kavram ya da kuralın “uygulaması” ve kurumsallaşması. Türkiye anayasa açısından daha ancak birinci aşamada; öteki aşamalar için daha zaman geçmesi gerekiyor. Demokrasi geleneği henüz sözcüklerden ibaret; kavramlar sindirilmiş, kurumlar oturmuş değil.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir