Uğur Mumcu – Kontrgerilla Öğretileri

Uğur Mumcu, ailesi Ankaralı olmasına karşın, 22 Ağustos I942’de, babasının görevi nedeniyle bulundukları Kırşehir’de doğdu. Babası Ankara’ya atanınca, Ulus’ta Devrim ilkokulunda başladığı ilköğrenimini Bahçelievler’deki Ulubatlı Hasan ilkokulunda tamamladı, Cumhuriyet Ortaokulu ve Deneme Lisesini bitirdikten sonra (1961), Ankara Hukuk Fakültesine girdi. Uğur Mumcu, öğrencilik yıllarında “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağı”nı kavramış, etkin, coşkulu, çok okuyan, araştıran ve sorgulayan bir gençti. Onun öncülüğünde yapılan toplantılara zamanın politikacıları, bilim ve sanat insanları çağrılıyor, “münazara’lardaki başarılarıyla dikkati çekiyordu. Daha 20 yaşındayken “Türk Sosyalizmi” başlıklı yazısıyla Yunus Nadi Makale Yarışmasını kazandı. Hukuk Fakültesini bitirince (1965), bir süre avukatlık yaptı. Sonra dil öğrenmek için ingiltere’ye gitti, dönüşünde Hukuk Fakültesinin idare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı oldu. 12 Martın aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı; askerliğini yapmak için hazırlanırken tutuklandı, sonrasında “Sakıncalı Piyade” sayıldı. Askerlik dönüşü gazetecilikte karar kıldı, üniversiteden ayrıldı. Yön, Kim, Devrim, Türk Solu, Ortam, Akşam, Milliyet ve Yeni Ortam’dan sonra uzun süre Cumhuriyet’te yazdı. Ölümünden önce 25; ölümünden sonra yazılarının toplandığı 4O’ı aşkın kitabı yayımlandı. Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi, demokrat bir Türkiye’nin yılmaz savunucusu; devrimci, hep emekten yana olan, hep araştıran ve sorgulayan gazeteci Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 günü otomobiline konan bir bomba ile inandığı değerler uğruna öldürüldü. Eşi Güldal Mumcu, çocukları Özgür ile Özge; Uğur Mumcu’nun, ilkelerinden ödün vermeyen kişiliğini gelecek kuşaklara aktarmak; kütüphanesini, arşivini ve tüm yazılarını tarihsel sırasıyla, düzenli olarak araştırmacıların kullanımına sunmak, gazeteciliğe hevesli gençleri, araştırmacılık alışkanlığıyla mesleğe kazandırmaya çalışmak gibi amaçlarla, Ekim 1994’te Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vak-fi’nı kurdular. Vakıf, Aralık 1995’te amacı doğrultusunda etkinliklerini yaşama geçirmeye başladı. Şimdi genç gazetecileri araştırmacılığa yöneltmek, insanların düşündüklerini yazıya doğru aktarmalarını sağlamak için yazma seminerleri düzenliyor, başkentlileri sanatsal, bilimsel etkinliklerde buluşturan toplantıların yanı sıra kitaplar yayımlıyor.


Uğur Mumcu’nun gazete ve dergilerde beş bini aşkın köşe yazısıyla, dizi yazıları söyleşileri yayımlanmış, um:ag Yayın Bölümü bunların hepsini “Bütün Yapıtları” ve “Bütün Yazılan” dizilerinde kitaplaş-tırmıştır. Yapıtların yeni baskılarına, ilk baskılarda gözden kaçan yazılar da eklenerek, Mumcu’nun tek satırının eksik kalmamasına özen gösterilmiştir. Çünkü onun canına mal olan bir savaşımla yaptığı araştırmalar, yazdığı yazılar, geride bıraktığı en değerli kalıttır. Ölümünden bu yana geçen sürede bu yazıların hâlâ güncel olması ise, bu kalıtın önemini anlatmaktadır. Bu görkemli dizinin oluşmasında büyük emeği geçen, ilk yayın yönetmenimiz Ali Tartanoğiu’na, TBMM Kütüphane Müdürü Ali Rıza Cihan, H.İlkay Balember ve çalışma arkadaşları ile Mesut Seven, Fatih Alpertan, Avni Kalkan, Bekir Tekkaya, Serkan Uzun, Şebnem Kocabıyık, Neş’e Tartanoğlu, Murat Kaya, Emrah Yücel, Gökhan Bozkurt, Hakan Yaman ve DUMAT Matbaası emekçilerine içtenlikle teşekkür ederiz. Sağ olsunlar… Bilimin ve sanatın aydınlattığı bir dünyada, demokrasinin yaşama biçimi ve adaletin herkes için olması, bir kişinin bile hak ve özgürlüklerinden yoksun kalmaması için savaşım veren Uğur Mumcu gibi aydınlar, düşündükleri için öldürüldüler. Daha aydınlık bir dünyanın Mumcu gibi aydınların çoğalmasıyla kurulacağına inanıyor ve bu inancı aydınlanmacılarla paylaşmanın verdiği güçle Mumcu’nun düşüncelerinin gelecek kuşakları da aydınlatacağını biliyoruz. Düşünenlerin öldürülmemesi, öldürülenlerin hiç unutulmaması dileğiyle… İŞLER KIZIŞIYOR Millet Meclisindeki Lockheed tartışmaları bir gerçeği gün ışığı gibi ortaya çıkarmıştır. Adalet Bakanı ismail Müftüoğlu, ABD ile imzalanan sözleşme gereğince, Lockheed’le ilgili belge ve bilgilerin ancak “adli mercilere” verilebileceğini, bu nedenle, önce, kamu kesimindeki alımları araştırmakla görevli komisyona bilgi ve belge vermediğini, fakat Başbakan Demirel’in ısrarı üzerine, komisyona bilgi ve belge vermek zorunda kaldığını açıklamıştır. DP Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli, hafta başında düzenlediği basın toplantısında, Amerika ile imzalanan sözleşmenin, Lockheed konusunun Parlamentoda araştırılıp soruşturulmasını önlediğini, bu belge ve bilgilerin bu komisyona verilmesi halinde, ABD Adalet Bakanlığının, bu bilgi ve belgeleri Türkiye’ye yollamayacağını belirtmişti. Adalet Bakanı Millet Meclisinde yaptığı konuşmada, Bozbeyli’nin bu gözlemini ve kuşkusunu doğrulamıştır. Müftüoğlu demek istiyor ki; “ABD ile imzaladığımız sözleşmeye göre, biz bu belgeleri ve bilgileri, ancak ‘adli makamlara’ verebiliriz. Eğer, biz bu gizliliğe uymazsak, ABD’nin bu bilgi ve belgeleri Türkiye’ye vermeme hakkı doğar.” Adalet Bakanı bunları anlattıktan sonra bu belge ve bilgilerin gönderilmesinde “tıkanıklık” olduğunu açıklamaktadır.

Yani ne olmuştur? Olan açıkça şudur. Adalet Bakanı, Başbakan Demirel’in ısrarı üzerine Parlamentoda kurulan komisyona bilgi ve belge vermiştir. Savcılık ya da mahkeme dışında, herhangi bir resmi kuruluşa bilgi ve belge vermek sözleşmeye aykırıdır. Sözleşme hükümlerine göre, savcılık ve mahkeme dışındaki resmi kuruKONTRGERİLLA ÖĞRETİLERİ luşlara belge ve bilgi verildiği için, ABD Türkiye’ye Lockheed yolsuzluğu ile ilgili belge ve bilgi göndermekten vazgeçmiştir. Buna Demirel yol açmıştır. Bu bir sonuçtur. Bu sonucun bir tek nedeni vardır. O neden de, Demirel’in, Adalet Bakanını sözleşmeye aykırı olarak, komisyona bilgi ve belge vermeye zorlamasıdır. Yani Demirel açıkça, Lockheed yolsuzluğu ile ilgili komisyona bilgi ve belge vermemiş olsa, konu sözleşme gereğince, sadece “adli merciler” içinde kalacak ve olay bu yolla sonuçlandırılmış olacaktı. Sözleşme hiçbir yorum gerektirmeyecek kadar açıktır. Eğer Amerika’dan yollanan bu belge ve bilgiler, “adli merciler” dışındaki resmi yerlere bildirilirse, ABD, Lockheed yolsuzluğu konusundaki yardımını kesecektir. Buna rağmen Başbakan Demirel, Adalet Bakanı Müftüoğlu, sözleşmenin bu hükmünü çiğneyerek, belge ve bilgilerin gönderilmemesine yol açmışlardır. Bu sonuç bilinerek mi yaratılmıştır yoksa, bazı rastlantıların sonucu mudur? Bunu bileme/iz. Şu anda bilebildiğimiz, ortaya böyle bir sonucun çıkmış olmasıdır. Bunun baş sorumlusu da Başbakandır.

Demirel, önceki gün AP Millet Meclisi grubunda yaptığı konuşmada, bu konuda şunları söylüyor: – Amerika bu belgeleri, ancak gizliliğe riayet ve adli makamlar için dağıtma şartıyla vermiştir. “Aksi halde bu belgeleri vermem” diyor. Biz bu şartları kabul etmeyerek belgesiz kalmaya mecburduk. Bunun başka izahı yoktur. Bunun başka “izahı” vardır. Antlaşmanın böyle olduğunu çok iyi bilen Demirel, Adalet Bakanı, sözleşmeye aykırı olarak Lockheed belgesini Meclisteki komisyona vermeye zorlamış ve böylece ABD’nin Lockheed şirketinden rüşvet alanların adlarını Türkiye’ye bildirilmesine engel olmuştur. Bu “izaha” ne buyurulur? (Cumhuriyet, I Ocak 1977)

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir