Özyönetim kavramı, Fransa’ya, ademi merkeziyetçi ve anti-bürokratik bir girişim olan Yugoslav denejdmini adlandırmak üzere, 1960’ların sonlarına doğru sokuldu. Yine de pek uygun bir kavram seçilmiş sayılmazdı. Yönetim (gestion) sadece ekonomik verimliliği çağnştıran bir kavram olduğu için, özyönetim (autogestion) a priori “bir işletmenin, bir kollektivitenin çalışanları tarafından yönetimiyle’* sınırlanmış oluyor (Robert’in tanıttıı). Oysa, kavramın Anglo-sakson eşdeğeri, özgül insanı alanda yer alıyor. “Self-government”, bir yandan insanı iktidardan uzaklaştıran mesafeyi mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırarak, vatandaşların demokrasiye aktif katillin isteğinin, diğer yandan da “self-management’, karar verme yetkisinin kısmen veya tamamen işletmenin tüm çalışanlarına bırakma isteğinin ifadesidir. Sözkonusu ikili içeriği nedeniyle özyönetim, hem siyasal hem de ekonomik veçheleri kapsar. iktidarın tepeden tabana aktarılması, herkes tarafından kullanılabilmesi, önemli değişiklikleri gerekli kılar. Bu yüzden özyönetim, birçok başka alanda, örneğin, eğitenlerle eğitilenler arasındaki ilişkilerin otoriter karakterinin ortadan kalktığı eğitim alanında, kişisel yaratıcılığı üretim sürecine sokmaya, buyuran-uygulayan ilişkisinin yabancılaştıncılığıylâ mücadele etmeye olanak vererek, işin organizasyonunda da uygulama alanı bulabilir. Değişik uygulamaları dikkate alan iki özyönetim ,1 . *A tanımı verilebilir: “Özyönetim, sadece ekonomik değil, aynı zamanda (bir politikacılar kastınm yönetim tekeli olarak anlaşılan) politika kavramını ortada kaldırarak, her aşamada insanların işlerini kendi ellerine almalarına olanak verecek biçimde ona yeni içerik kazandıran radikal bir dönüşümdür.” (*) “Özyönetim, her şeyden önce topluluklarınbelediyeler, işletmeler, bölgeler-kendi düzeylerine tekabül eden ve devlet işi niteliği taşıyan görevlerin taban tarafından yönetimidir. Fakat aynı zamanda siyasi kararları uygulayıp denetleyen bir iktidar biçimidir.” (**)
Henri Arvon – Özyönetim
PDF Kitap İndir |