Henri Troyat – Yaslı Kar

Rus asıllı ünlü Fransız romancısı Henri Troyat (asıl adı, Torossi Antarassav), 1 Aralık 191!’de Moskova’da doğdu. Zengin bir tüccar ailesinden gelen Troyat’nın ilk çocukluk çağı izlenimleri, ihtilal, kaçış, Paris’teki geçim sıkıntıları ile dolu sürgii.n hayatının olayiarına bağlanır. İhtilal sırasında, ailesiyle birlikte, alt üst olmuş Rusya’nın içinden geçerek göç etmişlerdi. Troyat, bu uzun, aralıksız, korkunç sahnelerle dolu yürüyüşün anılarını daha ilerde eserlerine aktarmak üzere saklıyabildi. O sırada dokuz yaşlarında olan Troyat, Moskova’dan Kafkasya’ya, Kafkasya’dan Kırım’a, daha sonra Karadeniz yolu ile lstanbul’a, oradan Venedik’e, en sonunda Paris’e götürüldü. 1920 yılında artık bu :büyük göçün amacı olan Paris’e ulaşmışlardı. Troyat, bütün dereceleriyle öğrenimini Paris’te yaptı. Daha önceden Fransızcayı Rusça kadar iyi konuştuğundan, bu yeni hayata uyması kolay olmuştu. Pasteure Lisesini, sonra N€-uilly’de Hukuk Fakültesini bitirdi. Devlet sınavını kazanarak memur oldu. Ailece Fransız uyruğuna geçti.klerinden, genç Troyat, askerlik görevini Metz’de yaptı. Bu sırada ilk romanı «Faux Jonr» (1935) ((<l”.:ıIaneı Işık» 1956) daha askerdeyken yayınlanmıştı.


24 yaşındayken yazdığı bu ilk romanı «çok şaşırtıcı bir erken gelişme» olarak belirlendi ve Populistlerin roman ödülünü aynı yıl içinde kazandı. Baba-o- P. T ROYAT ÜZE RİNE ğul çatışmalarını tam bir psikoloji doğruluğu ile çözümliyen H. Troyat, anlatımı ile halka yakın gerçekçi yazarlar grubuna katılmıştı. Aynı yılda ikinci eseri olan «Le Vivier» (1935) romanını da yayınladıktan sonra, Dostoyevski’nin belirli etkileri altında, yavaş yavaş yeni bir anlatım yoluna girdi. Kompleksler içinde kıvranan, kin ve nefretle yüklü, yalnız başkalarını değil, sonunda kendilerini de mahva sürükliyen gençleri eserlerine kahraman olarak seçmeğe başladı. Bu yoldaki en büyük başarısı «Araignee» (1938), ile aynı yılın Goncourt ödülünü aldı. Bu romanın kahramanı Gerard Fonseque, soğukkanlı ve egosantrik bir literat, bir kitap kurdudur. Üstelik sandığı kadar akıllı ve aydın bir kimse de değildir. Nietsche’ye bula�ınış bir bencilliğin azgınlığı ve saldırgan bir irade egemenliğinin coşkunluğu içinde yakınlarının hayatlarını düzene koymak, üç kızkardeşini de kendi yönetimine bağlamak tutkusundadır. Yakınlarının hayatlarını alt üst eder, çevresine huzursuzluk ve kargaşalık getirir. Kendi kanısına göre o bir dahidir, burjuvazinin kurumlarından, bu arada evlilikten kesin olarak nefret etmekte, aşkı da fizyolojik bir zorunluk saymaktadır. Düşünce ve hareketlerinin baş etkeni hiddet ve tiksinmedir. Dıştan bakılınca kendini üç kızkardeşine vakfetmiş görünmektedir. Onların basit ve burjuvaca hayatlarını kendi düşünce ve tasardarına göre yeni biçimlere zorlamaktadır.

Ama onları sevdiği söylenemez. Onlar ancak kendi irade gücünün kurbanları, deneme tavşanlarıdır. Herüçü de kaba ve iğrenç birtakım esnaflarla evlenmişlerdir. Lucie, tenbel, bayağı, dar görüşlüdür, karakter gücünden yoksun kocası Paul’e uygun düşen bir tip. Elisabeth ise, Tellier adındaki herifi bulduğu için T ROYAT ÜZE RİNE kendini pek mutlu saymaktadır. O zamana kadar geçen renksiz hayatı, onu, sert, suskun, faydacı bir kadın haline getirmiştir. Delişmen ve düşüncesiz Marie Claud ise, ahlaksız, ruhça kötürüm Vigneral’e pek uygun düşmektedir. Kızkardeşlerini, budalaca ve boş geçen gündelik hayatlarından kurtarınağa çalışan Gerard, onları, bir türlü anlıyamadıkları gereksiz ve saçma denemelerle uğraştırır. Aslında kızkardeşlerinin şahsında insanlığı kurtarmak çabaları ile çırpınırken kendi felaketini de hazırlar. Aşırı düşünceleri, onu, bütün manevi ve ruhi neşelere kapatmıştır. Başkalarının ruhları üzerinde despotluk sürdürme tutkusu da intiharın kapısına kadar ulaştırır. İradesile hayata hükmetmek inancındayken, buna, başkalarının hayatlarında değil, kendi hayatına son verirken başarı ile ulaşır. Troyat’mn ilk romanları («Örümcek» de bunlara dahil), bilhassa hasta ruh lu kişileri, psikoloji çözümleri, toplurucu eleştiri eğilimleri yüzünd-:m, onun, Rus aslından gelişini açıkça ortaya koyar. Bu anlamda, bu romanın kahramanı, Dostoyevski’nin onun üzerindeki etkilerini açıkça ortaya koyar. Hele bitiminde bir bakıma, Tolstoy’un «Kreutzer Sonab>ını da hatırlatır.

«Judith Madrien (1940) adındaki romanı, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Alman işgali günlerinde Fransa’da yasaklanmıştı. Troyat 194l’de memurluktan ayrılarak bütün vaktini yazılarına hasretti. Büyük çaptaki eserlerini profesyonel bir bollukta yayınlamağa girişti. Bu devrede, onun, birbiri peşine yayınladığı üç roman var : «La M ort Saisit Le Vih ( 1942) ile hayal gücünün genişliğini gösteriyor, «Le Signe Du Taureau» (1942) romanında ise durgun bir yüceliğe yükseliyordu anlatımında. H. Troyat, artık geniş okuyucu 10 TROYAT ÜZERİNE kitlelerine yönelen bir romancı olmuştu. Bu arada yazının başka alanlarında da başarısını gösteriyor, «Le Jugement De Dieu» (1943) deki garip, ilginç, tutkulu hikayeleriyle, Fransız edebiyatının en güzel fantastik masallarını veriyordu. Sonra yol yazıları ve biyografya araştırmaları yayınladığını da görüyoruz. Bunların en ünlülerinden biri olan «Dostoye\·ski» (1940) ( «Dostoyevski’nin Dünyası». Çeviren : Leyla GürseL 1966), dünya edebiyatında biyografya denemelerinin en başarılılarından biri sayıldı. ROMAN DİZİLERİ İki ödül kazandıktan ve bütün bu denemelere giriştikten sonra, Troyat, büyük roman dizilerine de el attı. Bunlardan ilki bir Rus ailesinin 1888-1939 yılları arasını kaplıyan büyük serüvenini, yer yer yazarın çocukluk izlenimlerine, yer yer araştırmalarına dayanarak tasvir eder. Bu roman trilojisinde yazar, yalnız kendisinin ve ailesinin biyografi romanını değil, Beyaz Rusların büyük serüvenini bir çağ romanı niteliğinde belirlerneğe çalışmıştır. Bu t�mayı işleyen edebiyatın da en başarılı eseri sayılmaktadır. Henri Troyat, bu önemli eserini, akrabalarının ve Paris’teki sürgün Rusların anılarına dayanarak hazırlamıştı.

Savaş, iç savaş ve devrim kargaşalıkları boyunca adım adım izlenen bir Rus ailesinin destanıdır bu. «Tant Que La Terre Durera» (1947), «Le Sac Et La Cendre» (1948), «Etrangers Sur La Terre (1950) adlarını taşıyan bu roman trilojisinin bir çağ romanı olmaktan başka bir özelliği de, yurdunu bırakmak zorunda kalan bir Beyaz Rus ailesinin ikinci nesiinin ikinci vataniarına alışmalarını da anlatmasıdır. Tro1at’nın ilk eserlerindr> ve T ROYAT ÜZERİNE ll bu serinin ilk cildinde Slav ruhu ağır basarker:, son cildinde artık sürgün ailenin oğlu Boris Danoff, tam bir Fransız olarak tasvir edilmektedir. Bu romanın yaygın ve geniş teması, iki dünya arasındaki insanların dramları, Henri Troyat’nın sanatının da anlamını ortaya koyuyor. Çünkii bir yandan eski vatanını anlatırken bir bölüm eserleri ile Fransayı anlatmaya yönelmektedir. Üç ciltlik bir başka roman trilojisinde, «Les semailles Et Les Moissons» (1953) da da, Fransız küçük burjuvalarının aile hayatlarını ve çatışmalarını tasvir etmektedir. Böylece iki büyük dizi halinde, birinde Rus ailesinin büyük olaylar içindeki evrimini, ötekisinde ise yeni vatanlarında aralarına karıştıkları küçük burjuvalar arasındaki ayni aile sorunlarını ele almaktadır. Troyat, son yıllarda beş ciltlik yeni bir roman dizisine daha başlıyarak 1959 64 yılları arasında sona erdirdi. «La Lumiere Des Justes>> adını taşıyan bu diz�­ de de, yeniden, eski vatanından alınan ternalara dönüyordu. YASLI KAR pV ·—– Troyat, «La Neige En Deuih> (1952) («Yaslı Kar». Çeviren : Orhan GürseL 1967) romanı ile, yine geniş kalabalıklara yönelen eserlerinden birini vcımiş, yayınlanır yayınlanmaz Monako Prensliği Büyük Edebiyat Armağanı’nı almış ( 1952 ı, romanın filmi yapılarak ünlü aktör Spencer Tracy baş rolde oynamıştır. Troyat, bu romanında, ölmüş bir dağ rehberinin iki oğlunun trajik hikayesini anlatmaktadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir