Ahmet Tomor – Melek ve Insan

Cennet’e ve Cehennem’e uzanan yolların kavşak noktası olan bu dünya âlemi, bir imtihan alanıdır ve imtihanın gizlilik içinde olması, aklın, mantığın, eşitliğin ve adaletin gereğidir. Bu nedenle, yüce Allah dünya âleminde imanın gaybî (gizli) olmasını irade buyurmuş ve adına esbab (sebepler) denilen, birbirine bağımlı ve birbirini etkileyici zincirleme sebepler kuralı ile kudret ve azametini gizlemiştir. Dünyanın, ayın, güneşin ve yıldızların ilâhî iradenin takdir ettiği yörüngelerindeki hareketliliğinden kaynaklanan bu birbirine bağımlı ve birbirini etkileyici sebepler kuralı, dünyadaki her çeşit oluşumların kaynağı ve kökenidir. Ön yargıdan arınmış sağ duyuları ile kainattaki (evrendeki) denge, düzen, uyum ve disipline ibretle bakanlar, gafillerin doğa kanunları adını verdikleri bu zincirleme sebepler kuralının gerçekte düğmesine basılmış tam otomatik bir makine gibi, yüce Allah’ın emir, irade ve denetimi altında olduğunu ve bütün âlemlerde yalnızca yüce Allah’ın koymuş olduğu denge, düzen ve çekim kanunlarının geçerli olduğunu görürler. Yüce Allah’ın koymuş olduğu denge, düzen ve çekim kanunlarına Âdetullah denir ve hiçbir güç Âdetullah’ı değiştiremez. Üzerinde yaşama zorunluluğunda olduğumuz dünya gezegeni, Allah’ın koymuş olduğu denge, düzen ve çekim kanunlarının gereği, hem kendi ekseni hem de güneşin etrafında, Allah’ın takdir ettiği bir hızla dönmektedir. Dünya, kendi ekseni etrafındaki dönüşünü saatte 1666 km. hızla 24 saatte tamamlarken, güneşin etrafındaki dönüşünü 365 gün 5 saat ve 48 dakikada tamamlamaktadır. Altı (6) rakamının önüne tam 21 tane sıfırı yan yana dizdiğimizde, 6.000.000.000.000.000.000.


000 şeklinde çıkan sayı kilogram olarak dünyanın ağırlığına eşittir. Hayal edemeyeceğimiz ağırlıktaki bu dev kitleyi (yani dünyayı) takdir ettiği yörüngede dilediği gibi döndüren, gezdiren yüce Allah, dünyadan 332.000 kat daha ağır olan güneşi de Samanyolu galaksi merkezi etrafında saniyede 250 km. hızla dolaştırmakta ve güneş bu yolculuğunu, yani Samanyolu merkezi etrafındaki dönüşünü, 200-225 milyon yılda tamamlamaktadır. Güneş, Samanyolu merkezi etrafındaki bu uzun yolculuğunu çekim kanununu koruyarak, uyduları ile birlikte yapmaktadır. Güneşin bir uydusu olan dünyamız da, dağları, denizleri, atmosferi ve üzerindeki tüm varlıkları ile bu uzun yolculuğa katıldığından, uzaydaki yerimiz her an değişmektedir. Dün uzayın neresindeydik? ½u anda neresindeyiz? Ve yarınlarda nerelerde olacağız? Sevgili Kardeşlerim! Dünyanın en zengin, en gelişmiş ülkeleri bir araya gelseler, bilim, teknoloji ve tüm servetlerini ortaya koysalar ve yüzyıllarca çalışsalar, Ağrı Dağı’nı kaldıracak bir vinç yapmaya güçleri yetmezken, hayal edemeyeceğimiz boyutlardaki bu güneş sistemini, uzay boşluğundaki yörüngesinde dilediği gibi yönlendiren güç ve kudret sahibini düşünelim! Ya milyarlarca yıldızlardan oluşan galaksiler, yedi kat gökler, felekler ve melekler! Bunların her birini yaratan, yöneten, yönlendiren ve denetleyen yüce Allah’ın sonsuz ve sınırsız kudreti karşısında, insanın secdeye kapanmaktan ve O’na teslim olmaktan başka elinden ne gelir ki! Yazıklar olsun, küçücük taş parçalarını ilâhlaştırıp, putlaştıranlara ve onların önünde saygı ile eğilenlere!. Yazıklar olsun, sapık ideolojiler uğrunda ömür tüketenlere!. Üzerinde yaşama zorunluluğunda olduğumuz ve adına fani dünya dediğimiz bu uzay gemisi, madde âleminin bir parçasıdır. Bu nedenle, madde âleminde geçerli olan kevn’ülfesad kanunları, tabii olarak bu dünya gezegeninde de geçerlidir. Kevn; oluşma, gelişme ve olgunlaşma, fesad ise duraklama, bozulma ve dağılma demektir. Örneğin; toprağa saçılan tohumlar, yer altındaki oluşma sürecinden sonra, toprağın üzerinde gelişip, olgunlaşır, sonra duraklama, bozulma sürecinden geçip dağılır ve toprak olur. işte insan da böyledir. Ana karnındaki oluşma sürecinden sonra dünyaya gelen insan bu fani dünyada gelişir, olgunlaşır, makam, mevki ve yetki sahibi olur ama, sonra duraklama, bozulma (yaşlılık-hastalık) dönemlerinden geçip ölür, toprağa gömülür ve çürüyüp dağılır gider. Sevgili Kardeşlerim! En akıllı ve en bilinçli varlıklardan olan insanın, yüce Allah’ın koymuş olduğu bu kevn’ül-fesad kanunları karşısında kırdaki bir ottan, çölde ki bir bitkiden farklılığı ve ayrıcalığı var mı? Çağımızın bilim ve teknolojisi, insanların bu süreçlerden geçmesini, yaşlanmasını ve ölmesini engelleyebiliyor mu? Trilyonlarca farklı hücreden ve farklı dokudan yaratılan insanın, secdeye kapanıp, Allah’a kul olmaktan başka elinden ne gelir ki!.

Varlıklar arasındaki canlı-cansız ayırımı, bizim açımızdan geçerli olabilir ama, yüce Allah katında varlıkların hepsi aynı ve eşit konumdadır. Çünkü hayat, ilâhî bir sırdır. Yuhyî ve yümit olan yüce Allah, dilediği varlığa hayat verip, onu diriltirken, dilediği varlıktan hayatı geri alıp, onu öldürür. Yüce Allah’ın hayat verdiği ölü atomlar, elementler, canlı organizma yolu ile organik maddelere dönüşerek, canlı bedenlerde, canlı hücreler olurken, yüce Allah’ın hayatlarına son verdiği canlı Hücrelerde, tekrar ölü atomlara ve ölü elementlere dönüşürler. Aşağılayarak baktığımız ve ayaklarımızla çiğnediğimiz topraktaki ölü atomlara ibretle bakalım ve saygı duyalım. Bugün ölü diye algıladığımız ve ayaklarımızla çiğnediğimiz atom ve elementler, bundan yüzlerce, binlerce yıl önce yeryüzünün canlı varlıkları idi. Bazıları hayat dolu çiçek, bazıları meyve veren ağaç, yumurtlayan tavuk ve süt veren koyunlardı. Bazıları kral, imparator, şah, sultan ve bazıları da zindanlara atılan mahkumlardı. Bazıları vali, bazıları kapıcı, bazıları paşa, bazıları er, bazıları hırsız, bazıları polis, bazıları hakim ve bazıları da mahkumdu. Onlar yeryüzünde yaşarken, bizler ölü topraklarda, ölü atom yığınları halinde idik. Sonra nöbet bize geldi. Onlar ölüp, çürüyüp, dağılıp, tekrar ölü atom yığınları şekline dönüşürken, bizler et ve kemiğe bürünüp canlı bir bebek şeklinde dünyaya geldik. Atalarımız: “O da yalan, bu da yalan, var biraz da sen oyalan” demişler. Bakalım, oyun ve oyalanma ne kadar sürecek ve ölüm meleği Azrail kapımızı ne zaman çalacak!. BÖLÜM-1 MELEKLER Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’ın koymuş olduğu denge-düzen kurallarının gereği, madde âlemindeki varlıklar, belirli maddelerden, belirli sebepler kuralı doğrultusunda ve belirli zaman birimleri içinde yaratılırken, âlem-i emir denilen madde ötesi âlemlerde her şey, yüce Allah’ın yalnızca bir kün (ol) emri ile hemen oluverir.

Madde ötesi ruhsal varlıklar olan ve nurdan yaratılan melekler, hiçbir maddenin etki ve katılımı olmaksızın yüce Allah’ın bir “kün” emri ile yaratıldıkları için meleklerde oluşma, gelişme, olgunlaşma, duraklama, bozulma ve dağılma gibi değişim süreçleri olmaz ve onlar yaşamları boyunca yani milyarlarca yıl aynı halde kalırlar. Madde ötesi ruhsal varlıklar olan meleklerin hayatı, doğrudan yüce Allah’ın Hayy esmasına bağımlı olduğundan melekler yemezler, içmezler, havayı solumazlar, eşlenmezler ve üreme yolu ile çoğalmazlar. Meleklerde sinir sistemi, sindirim sistemi, solunum sistemi, dolaşım sistemi ve erkeklik-dişilik organları olmadığı gibi, gazap, şehvet, kin, ihtiras, onur ve benlik gibi nefsanî duygular da yoktur. Cinsel duyguları ve erkeklikdişilik organları olmayan melekler, ne erkektir, ne dişidir. Nurani ruhsal varlıklardır. Eski çağlardan beri bazı sapıklar, kendi hayal duygularında melekleri kanatlı güzel kızlar şeklinde algılayıp, bu sapıklıklarını resimlere de yansıtmışlardır. Onların hakkında yüce Allah şöyle buyuruyor: “Âhirete inanmayan (sapıklar), meleklere dişi adlar takınmaktadırlar. Gerçekte onların meleklerle ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Ancak zanna (varsayıma) tâbi oluyorlar. Zan ise, gerçekte hakkın yerini tutamaz.” (Necm, 27-28) Hayal ve evham bataklıklarında melekleri güzel kızlar şeklinde algılayanlar hakkında yüce Allah, “Âhirete inanmayanlar” buyuruyor ki, kâfirler demektir. Çünkü âhirete iman, imanın temel ilkelerindendir. Meleklerin kanadına gelince!… Yüce Allah buyuruyor: “Gökleri ve yeri yaratıp, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah’a hamd olsun, O “Allah” ki yaratışta dilediğini çoğaltır. Hiç kuşkusuz Allah’ın gücü her şeye yeter.” (Fatır, 1) Kanat denilince, aklımıza hemen kuş kanadı gelebilir.

Çünkü insan, görmediği şeyleri en iyi bildiği şeylere benzetmeye ve kıyaslamaya çalışır. Evet meleklerin ikişer, üçer, dörder kanatları vardır. Yüce Allah dilediği meleklere daha fazla kanat verir. Örneğin Hazret-i Cebrail’in 600 kanadı vardır. Ancak meleklerin kanadının ne anlama geldiğini, kinaye mi mecaz mı olduğunu ve niteliklerini bilemeyeceğimizden, hayal ve evham duygularımızla çözmeye çalışmayalım ve işin en doğrusunu onları yaratan bilir diye konuyu kapatalım. Hiçbir varlığa zararı dokunmayan, elinden, dilinden kimseye kötülük gelmeyen, uysal, uyumlu, hoş görülü ve güzel ahlâklı kişilere melek gibi denir. Doğrudur ve gerçekten melekler böyledir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah onlara neyi emrederse, isyan etmezler ve emir olundukları şeyi derhal yaparlar.”(Tahrim, 6) Doğal gıdaları manevî feyizler ve ruhsal zevkler olan ve Allah’ın rızasından başka hiçbir amaçları ve beklentileri olmayan meleklerin, belirli yerleri ve belirli makamları vardır ki, Allah’ın izni olmadan yerlerinden bir an ayrılamazlar. Cebrail adlı meleği çok seven ve ona karşı özlem duyan sevgili Peygamberimiz, ondan daha sıkça gelmesini isteyince, Hazret-i Cebrail; “Biz, ancak Rabbim’in izni ile ineriz.” (Meryem, 64) diye cevap verdi. Meleklerin cinslerini, niteliklerini, sayılarını, görevlerini ve ibadetlerini ancak onları yaratan yüce Allah bilir. Biz burada Kurân’da bildirilen meleklerden bazılarını kısaca özetleyelim. Hamele-i Arş: Arş-ı âlâ’yı taşıyıcı meleklerdir. Hâffîn: Arşın çevresinde Arş-ı âlâ’yı tavaf eden meleklerdir.

Mele-i â’lâ: Yüce ve kutsal makamlardaki mukarreb meleklerdir. Hazret-i Cebrail: En güçlü, en nurlu ve en kutsal meleklerden biri olan Hazret-i Cebrail, yüce Allah’ın emirlerini ve semavî kitapları vahiy yolu ile peygamberlere tebliğ eder. Bunun dışında depremler, fırtınalar, su baskınları, seller, bazı yerlerin batması, yanardağların infilak etmesi, yıldızlar arası olaylar ve güneşteki patlamalar, onun görevi kapsamındadır. Allah’ın gazabına uğrayan toplumların helak edilmesi de, onun görevidir. Hazret-i Mikail: En büyük ve en kutsal meleklerden biri olan Hazret-i Mikail, bütün canlıların yüce Allah tarafından takdir olunmuş ve Levh-i Mahfuz’a yazılmış rızıklarının yerinde ve zamanında oluşması için, gökteki ve yerdeki sebepler kuralını yönlendirir. Rızkın ana kaynağı olan suyun buhar halinde atmosferde depolanması, sonra takdir olunan zamanda, takdir olunan yerlere bulutlar halinde sevk edilmesi ve takdir olunan sayı ve nitelikteki suları yağmur, ya da kar tanecikleri şeklinde yeryüzüne indirilmesi, Hazret-i Mikail ve onun emrindeki meleklerin görevidir. Hazret-i Azrail: En büyük, en güçlü ve en heybetli meleklerden biri de Hazret-i Azrail’dir ve görevi can almaktır. İster savaş, ister deprem, ister sel, ister trafik kazası, ister kanser, ister kalp, ister tansiyon ve isterse aşırı yaşlılık gibi, ölüm nedeni ne olursa olsun, takdir olunan ömrünü tamamlayan, takdir olunan rızkını yiyen ve takdir olunan nefeslerini tamamlayanların canını ancak Hazret-i Azrail alır. Hazret-i İsrafil: En büyük, en güçlü ve en kutsal meleklerden biri de Hazret-i İsrafil’dir ve görevi iki defa Sûr’a üfürmektir. ½u anda, ağzında Sûr ve gözleri Arşta Sûr’a üfürmesi için, ilâhî emri beklemektedir. Sûr’a ilk üfürüşünde, hayal edemeyeceğimiz ölçüde çok şiddetli ve korkunç patlamalarla yerler, gökler sarsılacak, çok şiddetli depremler olacak, yıldızlar arası denge ve çekim gücü bozulacak ve “Kıyamet” kopacaktır. Sûr’a ikinci üfleyişinde, yine çok şiddetli ve korkunç patlamalarla yerler, gökler sarsılacak, yerler ve gökler başka maddelere dönüşecek, başka bir şekil alacak ve yeni bir düzen kurulacak ve bütün canlılar dirilip, mahşer yerinde toplanacak. Cennet Melekleri: Her biri çok güzel, çok nurlu ve çoksevimli olan Cennet meleklerinin başında Rıdvan adında bir melek vardır. Cehennem Melekleri: Çok heybetli, çok güçlü, çok korkunç ve acıma duygusundan yoksun olan Cehennem meleklerinin başında Malik adında bir melek bulunur. Gökyüzü Melekleri: Yedi kat göklerin tamamı, kıyam, rüku, secde eden ve yüce Allah’ı hamd ile tesbih eden meleklerle doludur.

Yeryüzü Melekleri: Dünyamız, her biri farklı işlerle görevli meleklerle doludur. Nusret Melekleri: Yüce Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmanın dışında bir amacı bulunmayan ve yüce Allah için savaşan İslâm ordularına yardım için gelen meleklerdir. Katip Melekler: Sağ omzumuzdaki sevapları ve sol omzumuzdaki günahları yazan iki yazıcı meleklerdir. Münker ve Nekir Melekleri: Kabre konduğumuzda bizi sorgulayacak olan iki sorgu meleğidir

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir