Alison Jolly – Lucynin Mirası – İnsanın Evriminde Cinsellik Ve Zeka

Halka kuyruklu erkek lernurlar tamamen dişilerinin tahakkümü altındadır. Madagaskar’ da, dişilerin, erkeklerin yanına gidip bumnIarına bir tokat attıktan sonra, yemekte oldukları demirbindi meyvesini ellerinden alıverdiklerini gördüm. Erkek lemur, grup arkadaşlan arasında bir numara olsa da, bu durumda sızıanarak geri çekilir. Lernur amazonlar bölgelerini korur. İki grup karşılaştığında, dişiler Amerikan futbolu takımları gibi karşılıklı saf alır; tek fark tüylerine tutunmuş olan bebekleridir. Göğüslerini şişirir, saldırıyarmuş gibi yaparlar, bazen de köpek dişlerini birbirlerine geçirirler: Lernurlar bıçaklı savaşçılardır. Erkekler ise bir köşeye çekilip o güzelim siyahlı beyazlı kuyruklannı kol bileği salgılarıyla kokuya boğar; kendileri ve çeteleri için bölgelerini belirlemek üzere koku salmak görevi ise hem erkeklere hem de dişilere aittir. Çalıştığım kampusta, fen bilimleriyle beşeri bilimler; doğayla kültür; ekoloji binasıyla dil laboratuvarı arasındaki sınır bölgesinde bir kızıl kayın ağacı durur. Beş katlı, yanık bakır renkli bir kamabahara benzeyen ilahi bir kubbe gibidir bu ağaç. Sanat ve bilim profesörleri birer halka kuyruklu lernur olsalardı, bu ağacı cinsel organlarının kokularıyla işaretlerdi. Ağacın hemen yanından yoluma devam edeceğim; bu, Madagaskar’ da yapılacak herhangi bir geziden daha cüretkar bir yolculuk demek. Biyologlar insanlara anlatacak çok şeyleri olduğunu düşünürler. Ben de bir biyoloğum ve bu konuda haklı olduğumuz kanısındayım. Söz konusu olan, salt seksi ya da ürkütücü ayrıntılar yığını değildir. Biyoloji, insanın doğası ve doğada insanın yeri konusunda giderek daha bütünlüklü bir bakış sunmaktadır.


Bazı davranışların nedenini anladığımızı iddia ediyoruz: Dişi lernurların neden koku işaretlernesi yaptıkları, şempanzelerin cinsel olarak uyarıldıklarında labia’larının [döl yolu girişine bitişik ka bank, renkli kitle] parlak, pembe mangolara benzeyecek biçimde neden şiştiği ve hatta insanların niçin bir amaç duyusu geliştirdikleri gibi. İnsanlar tabii ki di ğer maymunlardan farklıdır, ama bizler de diğer garip türler gibi gözlem konusu olabiliriz. Hikayemizin konusu, bir araya nasıl geldiğimiz. Siz ve ben, ilkçağların çamurunda sürüklenen kimyevi maddeler değiliz. Bu kimyevi maddeler bir araya gelerek ilkel bakterileri oluşturdu; bakteriler, çekirdekli hücreler üretmek için güç birliği yaph; hücreler ise vücut oluşturmak için kardeş hücreler klonladı. Bu vücutların birkaçı sosyal primatlar olarak evrildi. Primat soyunun temsilcilerinden biri, Lucy’nin ailesi olan Afrika australopithesinleri* savanalara doğru gitti. İki ayak üzerinde durmak australopithesinlerin döl kanallannı önden arkaya doğru tuhaf bir biçimde sıkışhrdı. Lucy’nin soyundan gelenler daha büyük beyinler geliştirdiler; çocukları, dünyaya gelirken geçecekleri o dar kanalı aşabilmek için gelişimlerinin daha erken bir evresinde doğdu. Lucy’nin mirasını devralan bizler, şimdi dünyaya öylesine çaresiz bebekler getiriyoruz ki, dil, kültür ve sevgiyle sanlıp sarmalanmadan beyinlerini geliştiremiyorlar. İnsanların birbirlerine bağımlılıkları, türtimüzün tarihi boyunca artarak, arhk biyosferi de içine alacak biçimde hızla ilerliyor. Küresel karşılıklı bağımlılığa neden olan, yalnızca uluslar arasında uçuşan paracıklar değildir. Bilginin ağları tüm insanlığı birbirine bağlamaktadır; bu, yaşamın neredeyse dört milyar yıllık tarihinde bir türlin başına ilk kez gelmektedir. Bu durum evrimin -bakterilerin doğuşu, hücreler, vücutlar ve toplumlardan sonra- beşinci aşaması olabilir. Dünya üzerindeki yaşamın çerçevesi içinde bile radikal bir değişikliktir bu, ama aynı zamanda daha önce gerçekleşmiş olanlara da benzemektedir.

Eğer bu değişiklik iddia ettiğim kadar önemliyse, tüm tarihimiz bağlamında, çamurdaki kümelenmelerden başlayarak sonunda şimdiki bizler olma sürecinde değerlendirilmeyi hak etmektedir.’ Hikayemi, neysem o olarak, yani bir kadın, bir öğretmen ve bir lemur gözlemcisi olarak anlatacağım. Örneklerimi kadınların yaşamından ve biyolojisinden alma eğilimindeyim. Dişi orgazmı, adet görme, çocuk büyütme ve menapoz benim tanışık olduğum vücudun gerçekleri; bu vücudun sperm fırlatan, futbol oynayan vücutlardan daha iyi ya da daha kötü olduğunu söylemiyorum. Benim dişi ve erkek kahramaniarım genellikle ça tışma yaşamıyor; çoğu zaman birbirlerine aşıklar. Çıkarlarının her zaman çakışmıyor olması ise bazı insanları hala şaşırtmakta. Beni büyüleyen bir diğer konu ise zeka: Dahilerin değil. lemurlann, şempanzelerin, yeni doğmuş bir bebeğin zekası. Bizi hayvanlardan ayıran şey insan aklıysa, hayvanlar bu insan aklını nasıl geliştirmiş olabilirler? Zeki maymun beyinleri biyosferin orasıyla burasıyla oynadığında bunun evrim açısından sonuçları ne olabilir? Beyinlerimiz şimdi evrimin kendisi için önemli bir güç haline geldi. Dünyaya şekil veren ya da onun şeklini bozan şey, insanların amaçları. Geleneksel kadın bakış açısına sahip olduğum doğru. Beni hem kişisel hem de entelektüel olarak ilgilendiren şey rekabet değil, işbirliğine dayalı organizasyon. Bu ise Darwin evrimiyle eğitilmiş biri için temel bir ikilem; bu eğitim sınırsız bir bireycilik vurgusu taşır çünkü. Biyologlara çıkış yolunu ise sosyobiyoloji gösterir; insanların birbirlerine duyduklan sevginin nasıl geliştiğini gösteren bir yoldur bu. Sosyobiyolojinin ilkelerinin bencil genlerin kendi çıkarları peşinde koşmalarına indirgenebilir olması şok edici olabilir.

Bir de tersinden bakalım. Bu, bencil genlerin, çevreleriyle etkileşim içinde, akrabalar arasındaki sevgiye, arkadaşlar arasındaki güvene, aklın karmaşık özelliklerine ve toplumsal örgütlenmelerin ortaya çıkmasına neden olduğu anlamına gelir.2 İnsan evrimiyle ilgili ders vermeye on yıl önce başladım. Bunun, eğitimli birinin Darwin hakkında bilmesi gerekenleri kafası karışık kadın araştırmaları öğrencilerine anlatmanın tek yolu olduğunu düşünüyordum. Öncelikle oldukça fazla sayıda öğrencinin bu fikirden nefret ettiğini söylemeliyim. Onları geleneksel cinsiyet rollerine mahkum edebilecek, biyolojiye göre biçilmiş bir giysiye güvenıniyorlardı. İyi tartışmalarımız oldu. On yıl sonra, bu kez tersi bir sorun yaşıyorum. Korkutucu sayıda insan her konuda genlere inanmaya hazır; yalnızca cinsiyet konusunda değil, meme kanseri, böcek ilaçlarının böceklerde neden olduğu bağışıklık, eşcinsellik, dışa dönüklük konusunda da. Biyolojinin her şeye gücü yeter mi, gizlerinin tümü çözülebilir mi? Klonlanan koyun Dolly meliyor; genetik değişikliğe uğratılmış domatesler tarlalarda kızarıyor; menapoz dönemini çoktan geçmiş kadınlar çocuk doğuruyor. Bu kitap biyolojinin yeni gücüyle ilgili bir polemik yaratmayı amaçlamıyor; ama bu noktaya nasıl geldiğimizi özetlemeye ve bundan sonra nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalışmak istiyorum. Birinci bölüm olan, “Evrim”de, bütünün, kendi çıkarlarını gözeten parçalardan meydana geldiği fikrini geliştiriyorum. Darwin’in evrimi tamamen rekabetle ilgilidir, ancak evrimdeki önemli değişiklikler bütünleşmeden -yani işbirliğinden- kaynaklanmıştır. Doğanın ahlakı yoktur, kısa dönemli avantajiara paye verir. Bizim güzel vücutlarımız, cinsel flörtümüz ve seçimimiz bu bencillikten çiçeklenmiştir.

İnsan zekası, vücutların gen alışverişi yapma nedenlerine çok benzer biçimde fikir alışverişi yapmıştır. İnsanların zeka, birbirlerine duydukları sevgi ve bireysel amaç duyusunu geliştirmiş olmaları, tam da doğanın kayıtsızlığının bizi hayal kırıklığına uğratmasının nedenidir. İkinci bölüm olan “Yabanıl Toplumlar”da, primat kuzenlerimizi, özellikle de en yakın akrabalarımız olan şempanze, bonobo (bazen pigme şempanzeler adını taşırlar) ve gorilleri inceliyoruz. İnsan doğası erkek şempanzelerin birbirine bağlılığı ve savaşı ile bonobolarınkilerin taşkın cinsel oyunları arasında salımr. Biz insanlar, monogam eşleşmeyi -dişilerin erkeklerin sahipliğinde olması- bu iki şempanze türünden daha fazla yaşarız: Goriller gibi biz de aşık oluruz. İnsan zekasma giden ilk adımlarımızı bu maymun topluluklarında artık. Zekamızın temel güdüsü maymun yoldaşlarımızı yenmek ve işbirliği yapmaktı. Üçüncü bölüm “Bir Zihin Geliştirmek”, indirgeme ve ortaya çıkma konusundaki daha belirgin savlarla insanları birey olarak inceliyor. Her birimiz bir katedraliz, taş yığınından ibaret değiliz. Embriyon ve yetişkin hormonları yetişkin cinsel kimliğine, miras alınan genler de yetişkin davranışIarına katkıda bulunur. Sanat, dil ve kendiliğimiz, çevresiyle ittifak içindeki beyinlerimizin kıvrım ve girdaplarından doğmuştur. Büyüyen cenin, ağzında baloncuklar oluşan bebek, zekanın kendisinin nasıl geliştiğine dair ipuçları sağlar. Dördüncü bölüm, “İnsanlık Çağı”nı, beş milyon yıllık geçmiş ve yakın geleceği anlatıyor. Kültür teriminin anlamları denizin üzerindeki mazot benzeri parlak, yanar döner bir çokrenkliliğe sahip olsa da, kültüre ge çiş konusuna kısaca değiniyorum. Lucy’nin atalarının diğer maymunlardan ayrılıp savanalara gittiği dört ya da beş milyon yıl öncesinden, şimdi yirmi ya da otuz bin yıllık geçmişi olan, boncuklu kolyeler ve elle oyulmuş kadın heykelleriyle tarifini bulan sanatın doğuşuna uzanan sürede akıl, eş ve aileler hakkında fikir yürütüyorum.

Modern dönem, bu sanatçıların çevrelerini akıl yoluyla şekillendirme çabalarıyla başlar. Neolitik tarım fiziksel kontrolü başlatmış, bunu şehirlerin gelişimi izlemiştir. Endüstri devrimi ürünlerimizi, çevremizi ve kendimizi yeniden inşa eden biyolojik devrimin önemsiz bir öncülüdür. İsrail’ deki sperm bankasını yöneten doktordan Madagaskar’ın yağmur ormanlarını çapasıyla kazan çiftçiye kadar hepimizin bu işin içindeyiz. Yabanıl türlerin tükenmesi, evcil türlerin ve kıymetli zatımızın gen mühendisliğine maruz kalması, demir ya da çeliğin yapabileceğinden çok daha önemli ve mahrem değişikliklere neden olacaktır. Bu kitabın son bölümü, istenirse bilimkurgu varsayılarak göz ardı edilebilir. Bu bölüm toplumları, vücutlan, hücreleri ve yaşamın kendisini yaratan rekabet ve işbirliği ile aynı evrimsel ilkelere göre yaratılan küresel organizasyonun -belki de hatta küresel organizmanın- ortaya çıkışıyla ilgilidir. Böylesi bir organizma, tıpkı bir zamanlar hücrelerin ve vücutların olduğu gibi, bir bölümüyle bilinçli insan amaçlarıyla yönlendirilen yeni bir biyolojik sentez olacaktır. Kitaptaki önemli görüşler bana ait değil; bunların çoğu, üniversite birinci sınıf öğrencilerine biyoloji derslerinde öğretilen standart bilgilerden. Bu kitabın geniş bir fikir birliğini temsil ettiğini iddia etsem de, elbette, sınav öncesi faydalı bir aymazlık anı yaşayan bir lisans öğrencisi dışında kitabın tümüne katılacak tek bir öğrenci bile olmayacağını biliyorum. Bazı okurlar ise fıkirlerin hiçbirine katılmayacaktır. Günümüzde, New Age mistikleri ve fen derslerinden kaçınan lise öğrencilerinden, bilim insanlarını da insan olarak ele alacakları daha üst bir platform bulma çabasındaki akademik hümanistlere kadar birçok kişi, bilimin kendisine tepki duyuyor. Bilim savaşlarının “sosyal yapılanma” yönüyle ilgili eleştiriler, aslında bilim insanlarının herhangi bir şeyi bilme iddialarının kibrine işaret ediyor.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir