Andrey Vladimiroviç Anikin – Altın (Sarı Şeytan)

İngiltere Merkez Bankası’nın çıkardığı banknotlardan herhangi birisine biraz dikkatlice bakarsanız, altında Baş Kasiyer’in imzası olan şu ibareyi görürsünüz: “[Bu banknot] hamiline, talebi halinde […] tutarında pound ödemeyi taahhüt ederim.”* Bu taahhüdün ne derece doğru olduğunu anlamak için İngiltere Merkez Bankası’na gidip vezneye verdiğiniz banknotu “pound” olarak talep ederseniz size, hiç duraksamadan, verdiğiniz banknotun değerine eşit tutarda banknotlar veya bozuk para verirler. Yani, verdiğiniz parayı bozarlar. 19. yüzyıl ortalarında aynı taleple bankaya gitseydiniz vezneye verdiğiniz her pound için size 23 ayar saflığında 7,32 gram altın verirlerdi. Daha önceleri benzer bir ifadeye sahip, fakat bu haliyle 1855 yılından beri banknotların üzerinde bulunan bu vaat, artık geçerliliğini yitirmiş tarihsel bir taahhüt olmanın ötesinde, günümüzde hararetle tartışılan birçok konuya da açıklık getirme yeteneğine sahiptir. Örneğin, geçenlerde gazetelerde yer aldığı biçimiyle, girişken bir işadamımızın neden arük kimsenin işine yaramayacak kadar eskimiş bilgisayarları ucuz da olsa bir fiyat ödeyerek satin almak istediğini son derece kolaylıkla açıklayabilir. Artvin, Bergama, Kozak Yaylası ve Kaz Dağlan’nda doğayı acımasızca tahrip ederek alün arayan şirketlerin bunu neden yaptığının alünda o İngiliz banknotlarının içerdiği taahhüt olduğunu söylemem acaba okuyucuyu çok şaşırtır mı? Dahası, eskiden de tartışılan fakat günümüzde iktisatçıların ve merkez bankacılarının özellikle üzerine eğildiği, bir ülkede uygulanması gereken kur sisteminin sabit mi yoksa değişken mi olması gerektiği sorusuna bile cevap verebilir. Hatta, daha öznel bir düzeyde, tasarruflannızı altina mı çevirmeniz yoksa daha başka biçimde mi değerlendirmeniz gerekir sorusunu kendinize sürekli olarak soruyorsanız, bir tercih yapmanız için size yardımcı olabilir. Elinizde tuttuğunuz bu kitap, size, birbirleri ile ilgisini ilk bakışta kuramayabileceğiniz bu olgulann derinlerde nasıl bir ortak temelden kaynaklandığını anlatacak. O ortak temel, altın. Tarih içinde akının oynadığı rol ve üstlendiği işlevlerden başlayarak kitabın ikinci basım tarihi olan 1983’e kadar olan bu serüvenin anlatimı, en basit biçimin- ‘ İngilizcesi şöyle: “I promise tD pay the bearer on demand the sum of […] pounds.” Köşeli parantez içinde banknotun tutan, örneğin 20 yazar. den başlayarak giderek daha çok bilgi birikimi getiren bir yol izleyecek. O kadar ki, sekizinci ve dokuzuncu bölümleri lâyıkıyla anlayabilmek için asgari düzeyde de olsa uluslararası iktisat bilgisi ve Marksist terminolojiye aşina olmak gerekiyor. Uluslararası likidite sorunlan ve dış ticarette kullanılan ödeme mekanizmalan gibi girift konular sizi korkutmasın. A. Anikin, yol aldıkça, sizi bu konulann temel mantığı ile de tanıştiracak. Altının binlerce yıldır taşıdığı ikili niteliği anlamanıza yardımcı olmak için Anikin çeşitli tarihsel dönemlerden ilginç örnekler verecek. Altinın değişim değerinin diferansiyel ve mutlak rant kavramları kullanılarak açıklanması; bu değişim değerinin pazarda nasıl fiyata dönüştüğü; dünya alün üretimine egemen ve çoğu Güney Afrika’da kümelenmiş büyük şirketlerin bu dönüşümde oynadığı rol, alün denilen nesneye atfettiğimiz değerin kökenlerini gösterecek. Altin, özellikle 19. yüzyılda ve I. Dünya Savaşı’na kadar uluslararası para sisteminin temelini oluşturduğu gibi kendisi de para olarak dolaşımdaydı. Altinın bu rolünü giderek yitirmesi (teknik olarak buna altinın demonetizasyonu diyoruz) uluslararası güç dengelerinin nasıl değiştiğinin en önemli göstergelerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Anikin bize bu süreci aynntilanyla anlatiyor. 1960’larda başlayan ve 1970’lerin ortalarına kadar süren ABD-Fransa çekişmesinin altinda yatan nedenleri böylece daha kolay anlama olanağına kavuşuyoruz. 1971 yılında Fransa Cumhurbaşkanı G. Pompidou’nun Bati Avrupa ülkelerini temsil ederek ABD Başkanı R. Nixon’ı saatler süren bir tartışmadan sonra ABD dolarının alün karşısındaki değerinin düşürülerek devalüe edilmeye zorlaması, bu çekişmenin yalnız Fransa ve ABD arasında değil aynı zamanda diğer Avrupa ülkelerini de içerdiğini göstermesi ve tartışmanın temel konusunun alün ve dolar arasındaki ilişki ohnası, altinın uluslararası siyasete damgasını nasıl vurduğunun ilginç ve öğretici bir örneğidir. Rekabetçi kapitalizm döneminde altinın üstlendiği uluslararası likiditeyi sağlamak ve ödemeleri kolaylaştirmak rolünün gereklerinden birisi ve en önemlisi ulusal para birimlerinin serbest bir biçimde altina çevrilebilmesi ve elde edilen külçe alünın hiçbir kayda tabi olmaksızın bir ülkeden başka bir ülkeye nakledilebilmesiydi. Alün standardı adı verilen (aşağıda daha aynntıh olarak inceleyeceğimiz) bu sistem kapitalizmin gelişmesine önemli katkılar yapü. Kapitalizmin tekelci aşamasında, özellikle de devlet ve tekellerin iç içe geçtiği aşamada, altin standardı tekellerin bir aracı olarak devletin ekonomiye tekeller lehine müdahalesine çok imkân tanımadığı için bir ayak bağı olmaya başladı. İşte bu nedenle Anikin, altinın yeniden bu rolü üstlenmesi (altinın remonetizasyonu) taraftarlannın kapitalist ideoloji içinde yelpazenin hangi bölümünde yer aldıklarını inceliyor. Bu önsöz bir kitap eleştirisi olarak kaleme ahnmadı. Ne var ki, kitabın bundan 30 yıl önce yazılmasının ve dolayısıyla istatistiksel verilerin güncellikten uzak olmasının yanı sıra Türkiye tarihi ile ilgili önemli bir konuyu, kitabın kapsamı açısından doğal olarak. 8 Önsöz deyim yerindeyse, es geçmesi, konuyu merak eden okuyucular açısmdan bile eksiklik gibi yorumlanabilir. Anikin 16. yüzyılda İspanya ve Portekiz’in Güney Amerika’yı talan etmesinin sonuçlarını, hızla artan altın ve özellikle gümüş para bolluğu nedeniyle Avrupa’da meydana gelen yüksek enflasyon çerçevesinde yorumluyor.^ Bu yorumun ister istemez akla, “0 dönemin en önemli ekonomik ve siyasi güçlerinden birisi, belki de en önemlisi olan Osmanlı Imparatorlugu’nda bu fiyat artışının etkileri ne oldu?” sorusunu getirmesini gayet doğal karşılamak gerekir. Fiyat devrimi ve Osmanü İmparatorluğu İspanyol ve Portekiz gümüşünün Kızıl Deniz yoluyla Osmanlı topraklanna bol miktarda girmesinin yol açacağı sorunlan anlayabilmek için, dolaşımda olan tüm paranın az miktarda altın, çok miktarda gümüş paradan oluştuğu bir ekonomi düşünelim. Gümüş para miktarının artması, kısıtlı mal ve hizmet üretimine karşı daha yüksek bir talep yarattığı için fiyatların artmasına yol açtı. Aynı zamanda, Avrupa ülkelerinde daha önceleri başlayan fiyat artışlan sonucunda Osmanh topraklannda üretilen birçok malın büyük miktarlarda Avrupa’ya ihraç edilmesi, iç pazarda zaten kısıtlı olan mal arzını daha da azalttı. 1950’lerde Halil İnalcık ve daha sonra Ömer Lütfi Barkan gözlenen fiyat artışlarını inceleyerek geleneksel Osmanh devlet sisteminin 16. yüzyıl ortalarından başlayarak bozulmasının nedenlerini bu enflasyonist eğilim ile açıkladılar. Bu araştırmaların başlamasından 50 yıl kadar sonra Şevket Pamuk, çok daha kapsamlı bir çerçevede ve daha modem teknikler kullanarak bu fiyat artışlarının Avrupa ülkelerinde gözlemlenen olgu ile hemen hemen aynı dönemlerde ve aynı oranlarda meydana geldiğini gösterdi. Fiyat artışlarının yanı sıra gözlemlenen ve ilk bakışta oldukça garip görünen bir başka olgu ise dolaşımda olan gümüş paranın içerdiği gümüş miktarının sürekli olarak azalmasıydı. Gerçekten garip çünkü hem ekonomiye bol miktarda gümüş para girişi var hem de paradaki gümüş miktan azalıyor. Bu garip durumun açıklamasını yapan çok sayıda tarihçi yok; zaten konuyu ciddi olarak inceleyen tarihçi sayısı da neredeyse yukanda adını verdiklerimizle sınırlı. Onların açıklaması da aşağı jmkan şöyle; Osmanlı topraklanna gelen gümüşün miktan konusunda bir veri yok, ama geldiği biliniyor. 1520 ve 1680 arasında fiyatlar yaklaşık beş kat artıyor, bir akçenin içerdiği gümüş miktan ise 0,66 gramdan 0,21 grama düşüyor. Fiyat düzeyinin sürekli yükselmeye başlaması Osmanh feodalizminin temel taşı olan timar sistemini sarsıyor. Tımarlı sipahilerin reayadan aldıklan vergiler arasında yalnız aşar vergisi aynı olarak alınıyor, diğer tüm vergiler akçe olarak tahsil ediliyor. Akçe’nin satın alma gücünün fiyat artışlan karşısında sürekli gerilemesi, sipahilerin elde ettikleri A ltın … Sarı Şeytan 9 ^ Tarihçilerin “Fiyat Devrimi” diye adlandırdıklan bu enflasyonist dönemde Avrupa’da fiyatların 150 yıllık bir dönem içinde ortalama altı kat kadar arttığı hesaplanıyor. Modem dönem enflasyonlan ile karşdaştınldıgı zaman hiç de önemli görünmeyen bu artış sürecinin “devrim” diye adlandırılmasına birçok tarihçi itiraz ediyor vergi gelirlerinin, devlete karşı olan yükümlülüklerini (timann büyüklüğüne bağlı olarak savaşa tam teçhizatlı asker götürme) yerine getirmesini giderek zorlaştırmaya başladığı görülüyor. Devletin 1585-86 yılında akçenin içerdiği gümüş miktannı 0,61 gramdan 0,39 grama indirmesiyle birlikte satın alma gücü daha da azalan sipahiler tımarlarını terk etmeye başlıyorlar. Peki devlet akçenin gümüş içeriğini neden düşürüyor? Bunun cevabı da Osmanlı bütçelerinin incelenmesiyle veriliyor: Merkezi hükümetin gelirleri fiyat artışları nedeniyle giderlerinin gerisinde kahnca Osmanlı devleti de o dönemde her devletin başvurduğu yöntemi uyguluyor; aynı miktardaki gümüşten eskiye göre daha fazla sayıda akçe kestiriyor. Bu önsözün sınırları içinde özetlenmeye çalışılan bu gelişmeler metal para sistemine dayanan tüm ekonomilerde yaşanılması kaçınılmaz olan bir durum. Osmanh feodalizminin 16. yüzyıl ortalarından itibaren çözülmeye başlamasının tek nedenini Fiyat Devrimi’ne bağlamak doğru olmasa bile Fiyat Devrimi’nin bu çözülüşte oynadığı rolün çok önemli olduğu kuşku duyulamayacak bir gerçektir. A ltın standardı Anikin, 1971 yılında ABD dolan ile altın arasındaki ilişkinin kaldmimasmdan yedi yıl sonra ilk baskısı yapılan kitabının hemen her sayfasında altın standardına göndermeler yapıyor. Dolayısıyla, Anikin’in anlattıklarını daha iyi anlayabilmek için yalnız 19. yüzyılda değil 20. yüzyıhn önemli bir bölümünde de çeşitli adlar ve biçimlerde yürüyen bu sistemi iyi anlamak gerekiyor. Altın standardının tarihini 19. yüzyılın en güçlü devleti İngiltere tarihi ile özdeşleştirmek ve en yaygın biçimiyle uygulanmaya başlamasını da 1844 yılında yürürlüğe giren Bankacılık Yasası ile başlatmak yanlış olmaz. Altın standardı son derece basit temel kurallar içeren ve ancak tüm tarafların bu temel kurallara sonuna kadar uymasıyla çalışabilen bir sistemdi. Bir ülkenin altın standardına geçebilmesi için üç önemli kural vardı: 1. Ulusal para biriminin ne kadar altına eşdeğer olduğunu belirlemek ve ilan etmek (buna darphane paritesi deniyordu); 2. Hâzineye veya merkez bankasına getirilen ulusal parayı bu parite üzerinden altına çevirmek veya getirilen altını bu parite üzerinden satın almak; 3. Ülkeye altın giriş ve çıkışını tümüyle serbest bırakmak. İlk iki kurala uyulması, sistemdeki tüm ülkelerin paralan arasındaki kuru otomatik olarak belirliyordu. Örneğin A ülkesi para birimini 1 gram altına, B ülkesi ise 2 gram altına eşdeğer olarak belirlemişse, iki ülke parası arasındaki kur 1:2 oluyordu. Yani A ülkesinin parası ile yarım birim B ülkesi parası; B ülkesinin parası ile 2 birim A ülkesi 10 Önsöz parası degiştirilebiliyor ve uluslararası para hareketleri bu kur üzerinden yapılıyordu. Yıllardır, “Acaba bugün kur ne oldu, yann ne olacak?” sorusunun yalnız ekonomik değil, toplumsal hayatımızda da önemli bir yer tuttuğu bir ülkenin yurttaşları olarak inanması güç ama bu sabit kur sistemi (ender ba2 i değişikliklerle) yüzyıldan daha uzun bir süre var oldu. Üçüncü kurala uyulması, teorik olarak dış ticaret fazla veya açıklannı neredeyse otomatik bir biçimde düzeltiyordu. Mekanizma şöyle çalışıyordu: Dış ticaret açığı veren ülkeden altın çıkışı olunca para arzı darahyor ve iç pazarda fiyatiar düşüyor; buna karşılık altın girişi olan ülkede para arzı artıyor ve iç pazarda fiyatlar yükseliyor; göreli fiyatlardaki bu değişiklik başlangıçta dış ticaret açığı veren ülkenin mallanna olan talebi artınrken dış ticaret fazlası veren ülkenin mallanna olan talebi ise azaltıyordu. Böylece, her iki ülke de ne dış ticaret açığının ne de fazlasının olduğu bir dengeye doğru yol ahyorlardı. Gerçekten de mekanizma bu anlatılana yakın bir biçimde işliyordu, ama Anikin’in yedinci bölümde anlattığı gibi dengenin sağlanması veya dengeye gidiş yolu büyük yıkımlardan geçerek gerçekleştirilebiliyordu.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir