Andrzej Walicki – Rus Düşünce Tarihi – Aydınlanma’dan Marksizme

Elinizdeki Rus düşünce tarihini okumaya başlayan okuyuculardan bazıları, bu çalışmada felsefenin neden toplumsal düşünceyle bu kadar sıkı bir bağlantı içinde ele alındığını ve belki aynı zamanda yazarın, tarihi neden l 760’ta başlatıp 19. yüzyılla kapattığını merak etmiş olabilir. Önce birinci soruyu yanıtlamaya çalışayım: Belli bir ülkenin felsefe tarihini yazmanın, bazı kolaylıklarının yanı sıra birtakım güçlüklerinin de olacağı ortada. Örneğin, ele alınan dönem, dünya felsefesinde başlı başına bir bölümü temsil eden bir zaman dilimine rastlamadıkça, kuramsal felsefeyi herhangi bir ulusun düşüncesinin çerçevesi içinde tutmaya çalışmak hiç de kolay değildir. Öte yandan, daha çok felsefi kuramlarda dile getirilen “dünya görüşleri”ni belirleyen tarihsel etmenlerle, bu görüşlerin toplumsal işlevleriyle ilgilenen bir tarihçi, düşüncelerle bu düşüncelerin içinde türetildikleri somut siyasal ve kültürel koşullar arasındaki bağlantıları gösterebilmek için, işlediği konuyu ulusal çerçevesi içinde ele alıp incelemek isteyecektir. Ancak böyle bir yaklaşım ister istemez, vurgunun, salt kuramsal felsefeden, çeşitli siyasal ve toplumsal düşünce akımlarının felsefi kaynaklarına doğru kayması anlamına gelecektir. Rusya örneğinde, bunun dışında, felsefe tarihinin içine top13 !umsa! düşünceleri de sokmanın gereğini kuvvetle destekleyecek birçok başka neden vardır. Önce , felsefenin Rusya’da, öteki bazı ülkelere göre oldukça geç bir tarihte görüldüğünü ve genellikle ayrı bir disiplin olarak kabul edilme olanağı bulamadığını belirtelim. Bu, bir dereceye kadar, sıkı bir biçimde denetim altında tutulan üniversitelerin, kurgusal (spekülatiO düşünüşü engelleyen son derece güç siyasal koşullar içinde bulunmalarının bir sonucuydu. Kurgusal düşünce alanında bir parça gelişmenin ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında göze görünür duruma geldiği söylenebilir. Felsefenin özerk bir disiplin olarak doğuşunu gecikt iren bir başka etmen, 19. yüzyıl Rusya’sı intcligentsiya’sının (aydınlarının) içinde bulunduğu özel durumdu. Siyasal baskının, geri kalmışlığın ve acil çözüm bekleyen toplumsal sorunların acısını yüreklerinde duyan aydınlar, hemen toplumsal sonuçlar doğurmayacak konularla ilgilenmediler. Dolayısıyla felsefi düşünce, ontoloj inin ve epistemolojinin geleneksel sorunlarının bir dereceye kadar savsaklanması pahasına, etik [ahlak felsefesi] sorunlarıyla, tarihsel-felsefi sorunlarla, siyasal ve çoğu zaman dinsel sorunlarla sınırlı kaldı.


“Salt felsefe” ile uğraşmak, 19. yüzyılın ikinci yansında, aydınların en etkili kesimini oluşturan popülist çevrelerde ahlaka sığmayan bir davranış, halkın kutsal davasına karşı bir ihanet olarak görüldü. Buraya dek anlattığım nedenler, dar bir profesyonel açıdan yaklaşarak bir Rus felsefe tarihi yazmayı verilen emeğin karşılığının alınamadığı “nankör” bir iş durumuna düşürdü. Radlov, Şpet, jakovenko tarafından yazılan, Birinci Dünya Savaşı’nın öncesinde ve sonrasında yayımlanan kitaplar bunu göstermektedir.1 Bu yazarlar, daha çok akademik filozoflar üzerinde durup, felsefeyi tanımlamada formalist (biçimci) bir ölçüte başvurduklarından, Rus düşünce tarihinin çok yoksullaştırılmış bir görünümünü ortaya koymak ve sonuçta, Rus 14 E.L. Radlov, Ochcrh i.�lorii russhoi filozofii, (Sı. Pcıersburg, 191 2); G. Şpel, Ochcrh razvitiia filozofi v Rossii, (Peırograd, 1 922); B. jakovenko, Dcjiııy ruskc filozo/ic, ( Prag, 1939). ! Rus düşünür ve yazarlarının adları okunuşuna göre Rusça, Lehçe kitap adları ise lngilizce çevirideki Latin harOeriyle olduğu gibi akıarıldı – ç n. 1 düşüncelerinin özgünlüğünü tümüyle yadsımak durumunda kalmışlardır. Vardığım bu sonuca, söz konusu yazarlardan alınıp gösterilecek sözlerle karşı çıkılabilir; ne var ki Rus düşünüşünün Batı Avrupa düşüncesine olan bağımlıl ığı apaçı k görülürken, konu sınırlı bir bakış açısından ele alındığında , özgün yönlerini ortaya koymanın hiç de kolay bir iş olmayacağı açıkça bellidir. Rus düşüncesinin şaşırtıcı özgünlüğü, ancak Rus düşünce tarihi bağlamı içinde, yani eğitim görmüş Rusların içten bir kaygıyla yaklaştıkları sorunlarda ülkenin geleceği bakımından büyük bir önem yattığına ilişkin sezgileri ışığında kavranabilir.

Bu söylediklerim 1 9. yüzyıl Rus düşüncesi için daha da geçerlidir: 19. yüzyılda çeşitli düşüncelerin ve etkilerin birbirini benzeri görülmedik derecede besleyip çoğalttıklarını; büyük bir ulusun hızla çağdaşlaştırılması işinin kısa bir zaman dilimi içine sıkıştırılıp sığdırıldığını; toplumsal yapı içinde ve düşünüş biçimlerinde eski ve yeni ögelerin garip bir biçimde yan yana gelip varlıklarını sürdürdüklerini; dış etkiler hızla yayılırken, entelektüel seçkinlerin bir yandan Batı Avrupa’nın toplumsal gerçeklerinden ve düşüncelerinden etkilendiklerini, öte yandan durmaksızın kendi ülkelerinin geleneklerini ve toplumsal gerçeklerini ortaya çıkardıklarını görüyoruz. Tüm bu etmenler, 19. yüzyıl Rus düşünce tarihinin, çok daha zengin felsefi gelenekleri olan birçok gelişmiş ülkenin düşünce tarihinden daha ilgi çekici ve daha dramatik bir nitelik kazanmasına yol açmıştı r. Buna Rus aydınlarının ödün vermez ideolojik bağlılık gelenekleri, ahlak ilkeleri arama yolundaki tutkulu çabaları ve karşılarındaki sorunların ne derece “çetin ceviz” olduğunu anlamakta gösterdikleri kavrayış da eklenmelidir. Bu sözlerimle, felsefi sorunların ancak toplumsal-siyasal düşünce geleneğinin bir parçası olarak ele alınıp incelenebileceğini söylemek istemiyorum. Gerçekten, ileriki bölümlerde, Rus toplumsal düşüncesinin yalnızca önemli felsefi uzantıları olan yönleri üzerinde durulduğu görülecektir. Toplum felsefesinin gösterdiği gelişmenin kavranması açısından gerekli olmadıkça, somut siyasal programlar tartışmaya dahil edilme15 miştir. Felsefi kuramlar ise, toplumsal bakımdan taşıdıkları anlam ve tarihsel önemleri açısından ele alınmıştır; bununla birlikte, Rus düşünce tarihinin ana akımının dışında kalan, onu pek az etkileyebilmiş olan filozoflar, inceleme dışında bırakılmamıştır. Ama böyle bir çalışmayı kaleme alan yazarın amaçlarından biri de, ortaya işe yarar bir başvuru yapıtı koymak olunca, bu konuda bazı seçimlerde bulunmak kaçınılmaz bir durumdu; o ya da bu düşünürün incelemeye katılması ya da dışarıda bırakılması kararı, daha çok salt felsefi ölçütlere başvuru tarak verildi. 2 ikinci sorunun, ( niçin bu başlangıç ve bitiş tarihlerinin alındığı sorusunun) yanıtına gelince, seçilen bu tarihler felsefi ölçütlerden çok tarihsel ölçütlerle belirlendi. Rusya’da edebiyat ve kültür alanlarında olağanüstü verimliliğin görüldüğü bir çağ olan 19. yüzyıl, onu yapısal bir bütün olarak görüp ele almamızı sağlayacak birçok özelliğe sahiptir. Bu, bir “inteligentsiya”nın, terimin özellikle Rusça anlamıyla, kendilerini ülkelerinin geleceğinden sorumlu gören eğitimli insanlar grubunun, görüş birliği içinde olmamalarına karşın, gericiliğe karşı mücadele anlayışında birleştikleri bir çağdı.

Bu anlamda kullanıldığında “inteligentsiya” kavramının ahlaksal bir kategori olduğu kadar, hükümete karşı bir tavır sergilemekle aynı anlama geldiği düşünülürse, bir siyasal kategori oluşturduğu bile söylenebilir.3 Bu çağda Rusların kendilerine 2 Şunu da belirtmeliyim ki, bu kiıapıa Rusya”da manıık disiplininin ıarihi ve bilim felsefesi ıarıışılmamakıadır. 3 Bu konuda ıipik bir örnek, Rus toplumsal düşüncesinin lvanov-Razumnik’in lstoriia russkoi obshchntvennoi mysli (Sı. Peıersburg. 1 907) 1 Rus Toplumsal Düşünce Tarihi] adını ıaşıyan, Rus ıarihini, biri, kişinin kendini toplumun iyiliği için kurban eımesinde doruğuna ulaşan nonkorformisı “eıik bireycilik”; ötekisi, burjuvazinin kültürsüz bencilliğini (yani burjuvazinin yaraıııgı gerçekliği) benimseme olan iki soyuı ilke arasındaki kavga olarak yorumlayan yeni – popülisı tarihidir. Razumnik’e göre, “lııırlegentsiya” ıam anlamıyla bir etik (ahlaksal) kategoridir; ancak bir “bireyci” olan ve burjuvaziye karşı çıkan bir kimse, inteligentsiya’nın (aydın takımının) bir üyesi sayılabilir. 16 Ivanov-Razumnik’in bu yapııı, Rus aydınına bir övgü niteliğinde olup, onun rolünü mitsel bir konuma yükseltmektedir. 1 9. yüzyılda Rus aydınlarının kendi kendilerini eleştirme eğilimi içine girdikleri anımsanırsa, böyle bir tuıurn o çag için söz konusu olamaz. Rus aydınları ancak 20. yüzyılda, geri- sordukları soruların tümü ulusal kimlikleriyle ilgiliydi: “Biz kimiz?”, “Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz ?” , ” insanlığa yapabileceğimiz katkı nedir?”, “Bize verilen görevi yerine getireb ilmek için neler yapabiliriz?” Düşünen Ruslar bu sorulara yanıt bulmaya çalışırken, kendi durumlarına daha ileri ülkelerin perspektifinden bakmak ve bu ülkelerin kuramsal kavrayış yöntemlerini kullanmak gibi bir olanağı elde etmelerini sağlayan, “geri kalmışlığın ayrıcalığı” olarak nitelenebilecek özel bir ayrıcalıktan yararlandılar. Dolayısıyla bu düşüncelerin alınıp benimsenmesini izlemek, yalnızca akademik bir ilgi sorunu değil, Rus düşüncesini şekillendiren ve hızla gelişmesini sağlayan düşünsel ortamın ortaya çıkarılmasına ilişkin çabanın da önemli bir bölümüdür. 18. yüzyılın ikinci yarısının düşünürleri de, yazdıkları konular 19. yüzyılda tartışılacak sorunların nüvelerini taşıdığı için kitaba alındı.

Rus felsefesinde son derece önemli bir yeri olan, Rusya’nın gelecek yüzyıllarda ne yönde gelişeceği sorunu, insanların kafalarını ilk kez il. Katerina zamanında kurcalamaya başladı; bu aynı zamanda, siyasal erki elinde tutan seçkinlerle, düşünüşü tekelinde tutan seçkinler arasındaki birliğin yavaş yavaş çözüldüğü bir dönemdi. Eğitimli seçkinler kendilerini hem soyluluğun ana dalını oluşturan tabakadan hem de Batılılaşma sürecini başlatarak -doğuşunda rol aldıkları- çarcı otokrasiden ayırdılar ve bağımsızlıklarının temellerini attılar. Milyukorun da belirttiği gibi, Rusya’da kesintiye uğramaksızın süregelen eleştirel toplumsal düşüncenin kökleri Katerina çağına dayanır.4 cilige karşı üstlendikleri önderlik rolü sona erince. kendilerini böylesine göklere yüksclıip yüceltme eğilimine kapılabildiler. Sahip oldugu değerler sistemiyle tanımlanan bir toplumsal tabaka olarak iııteligcntsiya’sının anlayışının öteki klasik örneğini Polonya’nın verdiğini belirtmekte yarar var. Yaygın kanının aksine, “aydın” (Lehçe’de “inteligencja “) terimi, ilk olarak, l860″larda Rusya”da değil, l840’larda Polonya”da kullanılmtşıır. Polonya ile Rus intcligcııt.ıiya”ları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ile ilgili yararlı bir inceleme: A. Gella, ‘The Life and Dcath of the Old Polish lntclligenısia,” Slavic Rcvirw, 30. no. 1 (Mart 1 971) sayısında bulunmaktadır. 4 P.N.

Milyukof. Ocherki po isıorii russkoi hultury, (Sı. Petersburg, 1 901), cilı 3, s. 248-250 1 Rus Kültür Tarihi Üzerine Makaleleri ; ayrıca bkz. Marc Raeff, Ori17 Bazı okurlar incelemenin 191 Tde değil de 1 900’de sona ermesinin nedenini merak edebilir. 19. yüzyılı sona erdiren tarihlerden öteye geçmeme kararı, birçok nedene dayanıyor. Mutlakçılığın [ mutlakiyetin, mutlak monarşinin ] bunalımının son aşamasının yaşandığı 20. yüzyılın başları, güçlü siyasal grupların doğuşuna sahne oldu. Rus Marksizmi, Rusya’da yalnızca bir aydın akımı olmaktan çıkmış, işçi akımı içinden yandaşlar kazanarak, Sosyal Demokratlar’ın 1903’te yapılan ikinci kongrelerinde iyi örgütlenmiş bir siyasal partinin kurulması yönünde gelişmeye başlamıştı. Siyasal partiler 1905 Devrimi’nden sonra, çalışmalarını açık [legal] olarak sürdürmeye başlamışlardı. Öte yandan intcligentsiya kesimi içinde 1 909’da Vcldıi (“işaret Direkleri”) adlı derginin yayınlanmaya başlamasıyla su yüzüne çıkan bir bunalım yaşanıyordu. Öne çıkan birçok aydın bu yayında 19. yüzyılın [aydınlarının ] radikal geleneklerine saldırarak, inteligentsiya’nın tek görevinin kültürel değerler yaratmak olması gerektiği vurguladı. Rus siyasal yelpazesinin öteki ucunda, gündelik mücadelenin stratejik ve taktik sorunları, Rusya’nın tarihi ve geleceği üzerine felsefi düşüncelere dalmaktan daha önemli görülmeye başladı.

Öte yandan akademik felsefe, profesyonel bir gelişme çizgisi tulturup daha önce savsaklanmış ontolojik ve epistemolojik sorunlar üzerinde yoğunlaştı. Tüm bunlar 20. yüzyılın başında Rus düşünce geleneğinde radikal bir kırılma görüldüğü anlamına gelmez. Tersine, 19. yüzyıl polemikleri, Rusya ile Avrupa’nın il işkilerini ve intdigentsiya’nın rolünü de dışarıda bırakmaksızın, hem felsefi hem siyasal bağlamlarda yürütülen tartışmalarla sürüp gitti. Bununla birlikte, felsefenin gittikçe artan profesyonelliği açısından bakıldığında ve siyasal düşünce ile siyasal eylemin gittikçe birleştiği hesaba katıldığında, 20. yüzyılın başlarının felsefi ve toplumsal düşünüşünün bu kitapta tartışılmasının herhangi bir amaca hizmet etmeyeceği anlaşılacaktır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir