Anna Gavalda – 35 Kilo Tembel Teneke

Okuldan tiksiniyorum. Dünyadaki her şeyden daha fazla tiksiniyorum ondan. Ve hatta daha da fazla… Okul, hayatımı mahvediyor. Üç yaşıma kadar mutlu olduğumu söyleyebilirim. Tam olarak hatırlayamıyorum ama, bence her şey yolundaydı. Oyunlar oynuyor, Küçük Boz Ayı kasetimi on kez üst üste izliyor, resimler çiziyor ve çok sevdiğim oyuncak 10 Anna Gavalda köpeğim Grodoudou’ya binlerce öykü uyduruyordum. Annemin anlattığına göre, küçükken odamda yalnız başıma saatierce konuşup dururmuşum. Bundan da, mutlu olduğum sonucuna varıyorum. Hayatımın bu döneminde herkesi severdim ve herkesin de birbirini sevdiğine inanırdım. Ve sonra, üç yaş beş ayımı doldurduğumda, gümm! Okul. Anlaşılan, o sabah okula çok mutlu gitmişim. Annem ve babam bütün tatil boyunca aynı hikâyeyle kafamı şişirmiş olmalılar: “ Çok şanslısın, canım, çok iyi bir okula gideceksin…” , “ Şu yepyeni güzel okul çantasına bak! Seninle güzel okuluna gitmeyi bekliyor!” Vıdı vıdı vıdı… Galiba o ilk gün ağlamamıştım. (Meraklı biriyimdir; sanırım, nasıl oyuncakları ve ne tip legoları falan olduğunu görmek istiyordum…) Yanlış hatırlamıyorsam, yemek saatinde eve oldukça memnun gelmiş, iyi yemiş ve harika geçen sabahımı Grodoudou’ya anlatmak için odama dönmüştüm. E tabii, eğer bilseydim, o son mutlu dakikaların doya doya tadını çıkarmaya bakar­ 35 Kilo Tembel Teneke 11 dım, çünkü tam o andan sonra hayatını rayından çıktı. “Haydi, geri dönüyoruz,” dedi annem.


“Nereye?” “E tabii ki, okula!” “Hayır.” “Hayır ne?” “ Bir daha oraya gitmeyeceğim.” “ Öyle mi? Neden peki?” “ Çünkü yeter, nasıl bir yer olduğunu gördüm ve ilgimi çekmedi. Odamda yapacak bir sürü şeyim var. Grodoudou’ya, yatağımın altına gömdüğü bütün kemikleri bulmasına yardım etmek için özel bir alet yapacağımı söyledim; yani artık oraya gitmeye vaktim yok.” Annem diz çöktü, bense başımı iki yana salladım. Israr etti, ağlamaya başladım. Beni kaldırdı, bağırıp çağırmaya başladım. Sonunda, o da bana tokadı patlattı. Bu hayatımda ilkti. İşte. Okul buydu. Kâbusun başlangıcı. 12 Anna Gavalda Annemle babam bu hikâyeyi bin kez anlattılar. Arkadaşlarına, ilkokul öğretmenlerime, lise öğretmenlerime, psikologlara, diksiyon uzmanlarına ve rehberlik öğretmenine.

Ben de bu hikâyeyi her duyuşumda, hâlâ Grodoııdoıı’ya kemik tarayıcısını yapmadığımı hatırlıyorum. Şimdi on üç yaşındayım ve altıncı sınıftayım. Evet biliyorum, bunda garip bir şeyler var. Size hemen açıklayayım -boşu boşuna parmak hesabı yapmanıza gerek yok. İki kez sınıfta kaldım: İkinci ve altıncı sınıflarda. Tahmin edebileceğiniz gibi, okul her zaman bizim evin dramı olmuştur… Annem ağlar, babam beni paylar ya da tam tersi olur -annem azarlar, babam hiçbir şey söylemez. Onları böyle görmek beni üzüyor, ama ne yapabilirim ki? Bu durumda onlara ne diyebilirim? Hiçbir şey. Hiçbir şey diyemem, çünkü en kötüsü ağzımı açtığımda oluyor. Onlar papağan gibi aynı şeyi tekrarlayıp duruyor: “ Çalış!” “ Çalış! Çalış! Çalış!” “ Çalış!” 35 Kilo Tembel Teneke 13 Tamam, anladım. O kadar da aptal değilim yani. Ben de çalışmak isterdim; ama sorun bunu yapamamam. Okulda olup biten her şey bana anlaşılmaz geliyor. Her şey bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor. Yüzlerce doktora götürüldüm -gözlerim, kulaklarım, hatta beynim için. Ve bütün bu boşa giden zamandan çıkarılan sonuç, konsantrasyon sorunum olduğuydu.

Hadi ya! Ben neyim olduğunu çok iyi biliyorum, bana sormanız yeterli. Hiçbir sorunum yok benim. Hiçbir sorunum. Yalnız, bunların hiçbiri ilgimi çekmiyor, o kadar. İlgimi çekmiyor. Nokta. Okulda yalnızca tek bir yılım mutlu geçti; o da, Marie adlı bir öğretmenle geçirdiğimiz anasınıfı yılıydı. Onu asla unutmayacağım. Marie’yi bugün yeniden düşündüğümde, o yalnızca hayatta yapmaktan zevk aldığı şeyi, yani bir şeyler yaratmayı ve üretmeyi sürdürmek için öğretmen olmuş diyorum. Onu hemen sevmiştim. İlk günün ilk sabahından beri. Kendi diktiği giysileri ve ördüğü kazakları giyiyor, kendi yarattığı takıları 14 Anna Gavalda takıyordu. Onunlayken eve bir şey götürmediğimiz tek gün bile yoktu: Kâğıttan bir kirpi, süt şişesinden bir kedi, hindistancevizi kabuğundan bir fare, ufak tefek eşya, desenler, resimler, kolajlar… O, elimize hamur değmesi için Anneler Günü’nü bekleyen öğretmenlerden değildi. Bize hep, başarılı bir günün, bir şey ürettiğimiz gün olduğunu söylerdi. Geriye baktığımda, bu mutluluk yılının aynı zamanda bütün mutsuzluklarımın da kaynağı olduğunu düşünüyorum; çünkü çok basit bir şey o günlerde kafama dank etti: Ellerim ve onların üretebilecekleri dışında, dünyada hiçbir şey beni ilgilendirmiyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir