Anthony Giddens – Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori

Bu kitap, sosyologlar arasında yaygın bir kanı olan, çağdaş sosyal teorinin köklü bir revizyona ihtiyacı olduğu görüşü etrafında yazılm ıştır. Böyle bir revizyon m odem sosyolojinin temel referans çerçevelerini oluşturan yazarların çalışmalarıyla başlamalıdır. Bu bağlamda özellikle üç yazar önem kazanır: Marx, Dürkheim ve W eber. Bu kitapta iki temel amacım var: İlk olarak, bu üç yazarın sosyolojik düşüncelerinin titiz, ancak kapsamlı bir analizini yapmak; ikinci olarak, Marx’m karakteristik görüşleri ile diğer iki yazarın görüşleri arasındaki bazı temel farklılıkları incelemek. “Marksist sosyoloji” ve “burjuva sosyolojisi” ilişkisi üzerine genel bir değerlendirme yapmayı düşünmüyorum. Ancak kitabın, bu konudaki tartışmaları kuşatan, oldukça dolambaçlı iddialar ve karşı-iddialan açıklığa kavuşturmaya yardımcı olacak hazırlık niteliğinde bir görevi başaracağını umuyorum. Yakın dönem bilim sel çalışmalarda bu üç yazarın yazılarının temel boyudan aydınlatılsa bile, analizimin bu alanda yapılmış bazı çalışmalardan büyük ölçüde farklı olduğuna inanıyorum. Kuşkusuz, bu kitapta incelenen yazarlann çalışmalannın sosyolojide vücut kazanmış toplumsal düşünce akım lannın en (* ) Akıl her zaman var oldu, fakat her zaman makul tarzda değil – ç.n. 11 önemlileri olduklarım iddia etmiyorum. Aksine, 1820-1920 yıllan arasındaki yüz yıllık dönemde toplumsal düşüncenin en belirgin karakteristik özelliği, pek çok farklı sosyal teori biçiminin geliştirilmiş olmasıdır. Marx’m çağdaşlan Tocqueville, Comte ve Spencer gibi isimlerin çalışmalan modem sosyolojinin problemleriyle ilişkisini belirli ölçüde sürdürmektedir ve onlan bu kitapta ayrıntılı bir tartışma konusu olarak almak muhtemelen daha mantıklı olacaktı. Kısmen yer darlığı yüzünden, kısmen de Marx’in günümüzdeki etkisinin bu yazarlarınkinden çok daha kapsamlı olması (daha doğrusu, Marx’in çalışmalarının daha geniş bir entelektüel içeriğe sahip olması) nedeniyle böyle bir karara vardım. Aynca egemen modem sosyal teori alanlannın çoğu, ciddi ara değişiklikler ve eklemeler yapılsa da, sonuçta kitapta odaklandığım bu üç yazara götürülebilir. Marx’m çalışmaları açıkça çağdaş neo-Marksist anlayışların temel kaynağıdır.


Durkheim’m yazılan “yapısal-işlevselciligin” egemen ilham kaynağı olarak alınabilir. En azından modem fenomenoloji türlerinin kaynaklan doğnıdan veya dolaylı olarak Max W eber’in yazılarına kadar götürülebilir. Ayrıca sosyal tabakalaşma, din sosyolojisi gibi çok özel sosyoloji alanlarında Marx, Durkheim ve W eber’in etkisi temel önemde olmuştur. D urkheim ’ın, arkadaşı ve m eslektaşı Ham elin’le birlikte Kant üzerine yazdığı kitabının girişinde belirttiği gibi, farklı bir dönemin fikir adamlarının düşüncelerini betimsel olarak ortaya koymak isteyen biri belirli bir ikilemle karşı karşıyadır. Ya yazann çalışmalarındaki terminolojiyi kullanır ya da onun terimlerini bilinçli olarak modernleştirir ve böylece analizinin ilgili yazarın fikirlerini doğra olarak yansıtmaması riskiyle karşı karşıya kalır. Bu ikilem M arx, Durkheim ve W eber’in toplum sal düşüncelerinin günüm üzle ilişkisini analiz ederken ciddi problemler yaratmadı. Bu tür sorunların yaşandığı durumlarda asıl deyimleri olduğu gibi bırakmayı tercih ettim. Ancak bu kitapta çalışmaları analiz edilen yazarlar örneğinde, yaşanan temel güçlükler kültürel olarak Almanca veya Fransızca’ya özgü terimlerin İngilizce kullanımlarıyla ilgiliydi. Geist ya da représentation collective gibi terimlerin tn12 gilizce’de tam karşılıkları yoktur ve bu terimler ilgili dönemde Britanya, Almanya ve Fransa arasındaki bazı gelişme farklılıklarını yansıtır. Bu sorunları, asıl metinlerde yer alan özel anlam farklılıklarına gereken dikkati göstererek ve alıntılar yaparken mevcut İngilizce çevirilerde sıkça düzeltmeler yaparak çözmeye çalıştım. Elinizdeki kitap eleştirel değil açıklayıcı ve karşılaştırm alı bir çalışmadır. Mümkün olduğu ölçüde “şimdiki zaman” kalıbını kullanarak, bu yazarların günüm üz açısından önemini vurgulamaya çabaladım. Marx, Dürkheim ve W eber’in çalışmalarındaki zayıflıkları veya belirsizlikleri ortaya koymak yerine, her birinin yazılarındaki iç bütünlüğü göstermeye uğraştım. Aynca bu üç şahsiyetin yazılarında yer alan düşüncelerin kaynaklarını ortaya çıkartacak bilim sel bir gezintiden mümkün olduğu kadar uzak durdum. Ancak üçü de polemikçi bir tarzda yazdığı için, diğer yazarlar ve düşünce geleneklerine referanslardan tamamen kaçınmak mümkün olmadı.

Burada çalışmaları analiz edilen üç yazarın toplumsal ve tarihsel “köklerini” bir ölçüde öne çıkardım, çünkü bu onlann yazılarının uygun bir yorumu için önemliydi. Bu üç adamın kişilikleri çarpıcı karşıtlıklar sergiler ve bu karşıtlıklar kuşkusuz onların sosyal teorilerinin açıklanması bakımından önemlidir. Fakat bunları dikkate almadım, zira asıl amacım kitapla ele alman yazıların “nedensel” kaynaklarını ayrıntılı olarak analiz etmek değildi. Sadece üçü arasındaki bazı karmaşık entelektüel ilişkileri ortaya koymaya çalıştım. Sonuç bölüm lerinde, D urkheim ve W eber’in çalışm alarını doğrudan karşılaştırmak yerine, Marx’m yazılarını referans noktası olarak aldım. M arx’in yazılarıyla Durkheim ve W eber’in yazıları arasındaki yakınlıklar ve farklılıkları değerlendirmek M arx’in ilk çalışmalarının gecikm eli yayımı nedeniyle zordur. Nispeten yakın bir dönemde, Durkheim (1917) ve W eber’in (1 9 2 0 ) ölümünden yaklaşık on yıl sonra yaşanana benzer biçim de, Marx’in yazılarının fikri içeriğini onun düşüncesini değerlendirebilmek için temel önemde olan, ancak yazıldıklarından yaklaşık yüzyıl sonra basılabilen çalışmaları 13 ışığında ele almak mümkün olmuştur. Marx’in yazılarına ilişkin açıklamamda, savaş sonrası birçok Marksist bilginin tiranlaştırdıgı Marx’in “genç” ve “olgun” dönem çalışmaları dikotomisinden uzak durmaya çalıştım. 1857-58’de K apital’e hazırlık olarak yazdığı notlar (G rundrisse d er K ritik d er p o litischen Ö kon om ie) dikkatlice incelendiğinde, M arx’in erken dönem yazılarındaki perspektifini aslında terk etmediği açıkça görülür. Ancak pratikte bu gerçeği takdir edenler Marx’in düşüncesini analiz ederken, diğer yazılarını dikkate alm adan, sadece bazı yazılarına yoğunlaşma eğilimi gösterirler. Ben M arx’in çalışmasında Kapital’in temel yerini koruyarak daha dengeli ve bütüncül bir analiz yapmaya çalıştım. Marx bir tarafa bırakılırsa, Durkheim gibi kaderi sürekli yanlış anlaşılmak olan çok az toplum felsefecisi vardır. Durkheim ’ın teorik yazıları yaşadığı dönemdeki çoğu eleştirmen tarafından kabul edilemez, metafizik bir “grup aklı” teriminin cisimleşmesi olarak alınmıştır. Daha yakın dönemdeki olumlu yorumlarda bu yanlış anlama büyük ölçüde giderilmiş, ancak bu sefer tüm vurguyu fiilen Durkheim’ın “işlevselcilik” anlayışına yapan bir başka yorum geçirilmiştir. Bu kitapta Durkheim’ı bir tarih felsefecisi olarak kurtarmaya çalıştım.

Durkheim sosyolojide tarihsel boyutun temel önemini her zaman vurgulamıştır ve bu vurgunun Durkheim’ın düşüncesi hakkında genelde yapılandan oldukça farklı bir değerlendirmeye götürdüğüne inanıyorum. Durkheim esasen “düzen problem i”yle değil, belirli bir toplum sal değişm e anlayışından hareketle “düzenin değişen doğası problem i”yle ilgilenmiştir. W eber’in yazılan bu kitapta analiz edilen yazıların belki de en karmaşık olanıdır ve onları genel düzeyde ele almak kolay değildir. Bu özelliğin, W eber’in çalışmasındaki temel tutarlılığı kavramaya yönelik bazı ikincil açıklamalan başarısızlığa ittiğini düşünüyorum. W eber’in katkılannın çeşitliliğinin onları tek bir yazılar toplamı kılan epistemolojik ilkelerin bir ifadesi olduğunu söylemek sadece görünüşte bir paradokstur. W eber’in farklı alanlardaki farklı yazılannı birleştiren temel hareket noktası onun radikal yeni-Kantçılıgıdır. Bazı önemli noktalarda, W e14 ber’in sosyal teorisi ile Durkheim ve Marx’in teorileri arasında giderilmesi olanaksız farklılıklar yaralan da bu özelliktir. Bu farklılıklardan bir kısmı son bölümlerde analiz edildi. M uhtem elen son bir noktanın daha belirtilm esi gerekir. Sosyologların her zaman teorilerin form üle edildikleri toplumsal bağlamların bilincinde olmaları gerektiğine inanıyorum. Ancak bunu vurgulamak, belirli bir anlayışın “geçerliliğinin” sadece onu yaratan koşullarla sınırlı olduğu şeklindeki tamamen rölativist bir konumu benim sem eyi gerektirmez. Marx’in yazılarının kaderi bunun bir kanıtıdır. M arx’in teorisinin kapitalist gelişmenin ilk evresinde formüle edildiğini ve Batı Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin sonraki deneyim lerinin, ilk kez Marx’in ana çerçevesini oluşturduğu düşünceden özünde farklı bir Marksizm yorum unu biçim lendirmeye hizmet ettiğini öne sürdüm. Her pratik teori biçimi kendi Aziz Paul’üne sahiptir ve bu sonuç belirli sınırlar dahilinde kaçınılmaz olarak görülebilir. Ancak bunu ifade etmek, kapitalizmin sonraki gelişiminin Marx’i “yanlışladığı”nı iddia eden m evcut görüşü kabul etmeyi gerektirmez.

M arx’in yazılan günümüzde bile, sonraki diğer yazarlarınkinin aksine, değerli bir toplum ve tarih anlayışı sunar. Aradaki farklılıklann bilim sel teorilerin ampirik testlerle “doğrulanabileceği” veya “yanlışlanabilecegi”ni savunan geleneksel anlayışla açıklanabileceğine inanmıyorum. Ancak M arx’m yazıları da ampirik referanslara felsefi teorilerde karşılaşılan türde bir direnç sergilemez. Sosyoloji ve toplum felsefesi arasındaki sınır çizgisini belirlem ek zor olsa bile, böyle bir sınırın varlığı inkâr edilemez. Sosyologlann kendi disiplinlerinin alanım, önermelerin ampirik olarak kolayca sınanabileceği alanlarla sınırlandırmaya çalışmalarının bir hata olduğundan kesinlikle eminim. Bu, sosyolojinin hayata yaban cı (leben sfrem d) kılındığı verimsiz bir şekilciliktir ve bu yüzden sosyolojik perspektifin hepimizin katkıda bulunması gereken temel sorunlarıyla ilişkisizdir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir