John Maynard Keynes – Genel Teori

Bu kitap özellikle meslektaşlarıma yöneliktir. İktisatçı olmayanlar tarafından da anlaşılabileceği umudunu taşıyorum. Ancak, kitabın temel amacı, zor teorik sorunları ele almak ve teorinin pratiğe ilişkin uygulamalarını ikinci plânda tutmaktır. Zira ortodoks iktisat yanlışsa, hata, mantıksal tutarlılık sağlama açısından büyük bir dikkatle inşa edilen süper yapıda değil, öncüllerin açıklık ve genellemeden yoksun olmasında aranmalıdır. Bu nedenle, iktisatçıları, oldukça yüksek düzeyli bir soyut argüman ortaya koymadan ve aynı zamanda da tartışmaya girmeden, belli temel varsayımlarının eleştirel bir biçimde yeniden incelenmesi gerektiğine ikna etmem mümkün değildir. Ortaya koyacağımız argüman ve yapacağımız tartışma keşke çok fazla olmasaydı. Ancak, bunu yapmanın, kendi bakış açımın yam sıra iktisatçıların temel varsayımlarının mevcut teoriden hangi bağlamda ayrıldığını göstermek için de önemli olduğunu düşündüm. ‘Klâsik teori’ olarak adlandıracağımız teoriye sıkı sıkıya bağlı olanların, oldukça hatalı olduğum ve yeni hiçbir şey söylemediğim inancı arasmda gidip gelmelerini bekliyorum. Bu teoriye sıkı sıkıya bağlı olanların dışında kalanlar, hatalı ölüp olmadığım ve yeni bir şey söyleyip söylemediğim ya da bunların dışında söylenebilecek bir üçüncü alternatifin doğru olup olmadığı hususunu belirleyeceklerdir. 8 Genel Teori Tartışma yaratacak ifadelerim, cevap sayılabilecek kimi unsurları ortaya koyma amacını taşımaktadır. Bu keskin farklılıkları ortaya koyarken yaratmış olduğum çok sert bir tartışma nedeniyle affımı dilerim. Uzunca bir süreden beri, şimdilerde saldırdığım teorileri büyük bir inançla savundum ve söz konusu teorilerin sağlam noktalarının da neler olduğu konusunda bilgisiz olmadığımı düşünüyorum. Ortadaki sorunlar, abartılamayacak bir öneme sahiptir. Ancak, açıklamalarım doğruysa, öncelikle kamuoyunu değil meslektaşlarımı ikna etmem gerekiyor. Tartışmanın bu aşamasında kamuoyu tartışmaya katılsa da, iktisat teorisinin pratik etkilerini bugün itibarıyla hemen hemen ortadan kaldıran meslektaşlarım arasındaki derin fikir ayrılığını gündeme getiren ve bu ayrılıklar çözümleyinceye kadar da bu girişimini sürdüren bir iktisatçının sadece kulak misafiri olacaklardır.


Bu kitap ve beş yıl önce yayınladığım Treatise on Money adlı kitabım arasındaki ilişki, benim için, başkalarıyla karşılaştırıldığında, muhtemelen daha nettir ve aklımda olan husus ise birkaç yıldır izlemekte olduğum ve okuyucunun kimi zaman kafa karıştırıcı bir görüş değişikliği olarak değerlendirdiği düşünce çizgisinin doğal evrimidir. Bu sorun, kendimi yapmaya mecbur hissettiğim terminolojide belli değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Söz konusu dil değişikliklerine kitapta değindim. Ancak, iki kitap arasındaki genel ilişki kısaca şu şekilde ifade edilebilir. Treatise on Money adlı kitabımı yazmaya başladığımda, paranın etkisinin, doğrusunu söylemek gerekirse, genel arz ve talep teorisinden ayrı bir şey olduğunu ortaya koyan geleneksel bir çizgiyi sürdürüyordum. Kitabı bitirdiğimde, para teorisini, tümüyle bir üretim (çıktı) teorisi haline getirmeye yönelik bazı girişimlerde bulundum. Önyargılı fikirlerden kendimi kurtaramamış olmam, şimdilerde o çalışmanın teorik kısımlarının oldukça göze çarpan hatalan (kısaca III. ve IV. Kitaplar) yani çıktı düzeyinde meydana gelen değişmelerin etkilerini tam anlamıyla ele almamış olmam biçiminde kendini göstermektedir. ‘Temel denklemler’ olarak adlandırdığım denklemler, veri çıktı düzeyi varsayımı altında ortaya konan anlık betimlemeydi. Söz konusu denklemler, veri çıktı düzeyi varsayımı altında, kâr dengesizliğini yaratan ve dolayısıyla da çıktı düzeyinde arzulanan bir değişikliğe neden olan güçlerin nasıl geliştiğini göstermek amacıyla kullanılmıştı. Ancak, anlık betimlemeden farklı olarak, dinamik gelişme tamamlanmadı ve de son derece karmaşıktı. Bu kitap, diğer taraftan, bir bütün olarak çıktı ve istih­ Önsöz 9 dam ölçeğinde meydana gelen değişmeleri belirleyen güçleri öncelikle ortaya çıkarma niteliğine büründü ve paranın İktisadî yaşama gerekli ve çok özel bir role sahip olan bir unsur olarak dâhil olduğu, paranın teknik ayrıntılarının arka plânda kaldığı tespit edildi. Daha sonra da göreceğimiz gibi, parasal bir ekonomi aslında gelecekle ilgili değişen görüşlerin, istihdamın yönünün yanı sıra miktarını da etkileme gücüne sahip olduğu bir şeydir. Ancak, gelecekle ilgili değişen fikirlerin yaratacağı etki çerçevesinde günümüzün İktisadî davranışını analiz etme yöntemimiz arz ve talebin karşılıklı etkileşimine dayanmakta ve bu yolla da temel değer teorisiyle bağlantı kurulmaktadır.

Bu çerçevede, hiç de yabancı olmadığımız klâsik teorinin özel bir durum olarak yer aldığı oldukça geniş kapsamlı bir genel teoriye ulaşmış oluyoruz. Bilmediği yollan arşınlayan bu kitabın yazan, bir dizi hataya düşmek istemiyorsa, yöneltilen eleştiri ve karşılıklı konuşmayla büyük ölçüde yarar sağlayacaktır. İnsan uzun süre tek başına düşünürse, bir kişinin fikirlerini kesin olarak teorik ya da deneysel olarak test etmenin imkânsız olduğu alanlarda özellikle de iktisat alanında (diğer ahlâki bilimlerle birlikte), geçici de olsa ne kadar aptalca şeylere inanıldığım gördüğünde hayrete düşecektir. Bu kitapta, belki de Treatise on Money adlı kitabımı yazarken olduğundan daha fazla Mr. R. F. Khan’m sürekli öğütlerini ve yapıcı eleştirilerini dinledim. Bu kitabın büyük bir kısmı, Khan’ın yapmış olduğu telkinlerle şekillendi. Bunun yanı sıra kitabın ön baskısının okunmasında Mrs. Joan Robinson, Mr. R. G. Hartwey ve Mr. H. F.

Harrod’un büyük yardımlan oldu. Bu kitabın oluşumu, benim için, alışılmış düşünce şekli ve ifadeden uzun soluklu bir kaçış mücadelesi biçiminde olmuştur. Yazdıklanmın anlaşılması ve bunlara inanılması konusunda elde edeceği başan, kitabı okuyacak olanlann büyük bir çoğunluğunun da benzer bir çaba göstermesini gerektirecektir. Kitapta oldukça emek verilerek ortaya konan fikirler bir hayli basit ve açıktır. Zorluk, yeni fikirlerin anlaşılmasında değil, çoğumuzun yetiştirilmesi çerçevesinde zihnimizin her köşesinde dallanıp budaklanmış eski fikirlerden uzaklaşılmasmda yatmaktadır. J. M. Keynes 13 Aralık 1935 KİTAP I GİRİŞ 1. KISIM GENEL TEORİ Bu kitabı genel kelimesine vurguda bulunarak The General Theory of Employment, Interest and Money (İstihdam, Faiz ve Paranm Genel Teorisi) olarak adlandırdım. Kitabı bu şekilde adlandırmam, argümanlarımın ve vardığım sonuçlann niteliğinin, yetiştirildiğim ve hem pratik ve hem de teorik açıdan İktisadî düşünce ve bir asır öncesinde olduğu gibi günümüzdeki akademisyenler üzerinde hâkimiyet kuran klâsik teorinin konuyla ilgili argümanları ve sonuçlarıyla olan karşıtlığını ortaya koyma amacını taşımaktadır. Klâsik(1) teorinin önermelerinin genele değil de, sadece özel bir duruma ilişkin uygulanabilirliğinin olduğunu, varsaydığı durumların mümkün olan denge konumlan açısından sınırlayıcı bir nokta olma özelliğini taşıdığını göstereceğim. Bundan başka, klâsik teori tarafından varsayılan özel durumun niteliklerinin, şu anda içinde yaşadığımız İktisadî toplum açısından hiçbir geçerliliği yoktur. Öyle ki, söz konusu varsayımlan deneyimle elde edilen gerçeklere uygulamamız yanlış bir öğretiye neden olacak ve iş felâketle sonuçlanacaktır. 1) ‘Klâsik iktisatçılar’ ifadesi, Ricardo ve James Mili ve bu iki iktisatçıdan önce yaşamış olanlan yani en yüksek aşaması Ricardiyen iktisat olarak belirtilen teorinin kuruculannı da kapsayacak biçimde ilk kez Marx tarafından kullanılmıştır. Bense, ‘klâsik okula’, belki de kullanım hatası yaparak, Ricardo’dan sonra gelenleri yani (örneğin) J.

S. Mili, Marshall, Edgeworth ve Prof. Pigou olmak üzere Ricardiyen iktisat teorisini benimseyen ve kusursuz hale getirenleri dâhil etme alışkanlığını edindim. 2. KISIM KLASİK İKTİSADIN ÖNERMELERİ Değer ve üretim teorisi üzerinde yapılan incelemelerin çoğu, öncelikli olarak istihdam edilen kaynakların veri hacminin farklı kullanım alanlan arasındaki dağılımı ve belli miktardaki kaynağın istihdam edilmesi varsayımı altında, bu kaynaklarla üretilen ürünler çerçevesinde sağlanan nispî ödülleri ve nispî değerleri belirleyen koşullar üzerinde durmuştur.® Aynı zamanda, istihdam edilebilir nüfusun büyüklüğü, doğal servet ve birikmiş sermaye donanımının boyutu anlamında, kullanılabilir kaynakların hacmi sorunu çoğu zaman tanımsal olarak ele alınmıştır. Ancak, kullanılabilir kaynakların fiilî istihdamını belirleyen unsurlan ortaya koyan pür teorik yapının detaylan üzerinde pek durulmamıştır. Hiç incelenmediğini söylemek, tabii ki, çok anlamsız olur. İstihdamda birçok kez meydana gelen dalgalanmalarla ilintili olarak yapılan her tartışma, kullanılabi2) Ricardiyen gelenekte yapılan budur. Zira Ricardo, millî dividant miktan üzerinde, söz konusu dividantm bölüşülmesinden farklı olarak durulmasını özellikle reddetmiştir. Bu şekilde davranarak da, kendi teorinin niteliğini doğru bir biçimde ortaya koyuyordu. Ancak, çok açık bir görüşe sahip olmayan varisleri, klâsik teoriyi servetin nedenlerini ele alan tartışmalarında kullanmışlardır. Ricardo 9 Ekim 1820 tarihinde Malthus’a yazdığı mektupta şunları söylemektedir: ‘Sizin düşündüğünüz politik iktisat servetin doğası ve nedenlerine ilişkin bir araştırmadır-politik iktisadın, sanayi üretiminin, bu üretimin oluşumuna razı olan sınıflar arasındaki dağılımını belirleyen kanunların araştırılması olarak tanımlanması gerektiğini düşünüyorum. Miktan hesaba katan hiçbir kanundan vazgeçilemese de, oranlan hesaba katan makul bir kanundan vazgeçilebilmesi mümkündür. Günden güne, birinci araştırma biçiminin nafile ve yanıltıcı ve ikinci araştırma biçiminin ise bilimin temel amacı olduğuna giderek inanmaktayım’.

1 6 Genel Teori lir kaynakların fiil! istihdamım belirleyen unsurlar üzerinde de durmuştur. Söylemek istediğim, konunun göz ardı edilmemekle birlikte konuya ilişkin temel teori oldukça basite indirgenerek ve açık olduğundan söz edilerek hak ettiği kadar incelenmediğidir.® I Sözüm ona çok basit ve açık olduğundan bahsedilen klâsik istihdam teorisinin, pratik olarak tartışılması mümkün olmayan, iki temel önermeye dayandığını düşünüyorum. Yani: I. Ücret, emeğin marjinal ürüne eşittir Yani istihdam edilen bir kişinin ücreti, istihdam bir birim azaltıldığında kaybedilecek değere eşittir (söz konusu çıktı azalışını önleyecek diğer her tür maliyet çıkarıldıktan sonra). Ancak, bu önermenin kısıtı, rekabet ve piyasalar mükemmel değilse, belli ilkeler çerçevesinde eşitliğin bozulabileceğidir. II. Veri emek hacmi istihdam edildiğinde ücretin sağladığı fayda, söz konusu istihdam miktarının marjinal külfetine eşittir. Yani istihdam edilen bir kişinin reel ücreti, gelecekte fiili olarak istihdam edilecek emek hacminin piyasaya gelmesini sağlayacak (istihdam edilen kişilerin bizzat kendilerinin yaptıklan kestirim çerçevesinde) ücrettir. Bu önermenin kısıtı ise her bir emek birimi açısından eşitliğin, birinci önermeyi zayıflatan rekabet eksikliklerine benzer bir biçimde, istihdam edilebilir birimlerin değişik bileşimiyle bozulabileceğidir. Burada, zarar, bir kişi ya da grubun emeğini belli bir minimumun altında fayda sağlayacak bir ücreti kabul etmektense satmamasına neden olan her tür neden olarak anlaşılmalıdır. Bu önerme, ‘friksiyonel’ işsizlik olarak adlandırılabilecek işsizlikle bağdaşmaktadır. Bunun gerçekçi bir biçimde yorumlanmasının meşruiyeti, 3) Örneğin, Prof. Pigou, Economics o f Welfare (4. baskı, s.

127) adlı kitabında şunları belirtmektedir (vurgular bana aittir): ‘Aksi kesin bir bifimâe belirtilmedikçe, tüm tartışma boyunca, kimi kayntMann maliklerin iradeleri aleyhine genellikle kullanılmamış olması gerçeği dikkate alınmaz. Bu ise argümanın sunumunu basitleştirdiği halde önemini etkilemez’. Bu nedenle, Ricardo, bir bütün olarak millî dividant miktanm ele alacak bir girişimi kesin bir şekilde reddederken, Prof. Pigou, millî dividant sorununa özel olarak değindiği bir kitapta, tam istihdam durumunda olduğu gibi, gönülsüz işsizlik durumu söz konusu olduğunda da aynı teorinin geçerli olacağı görüşündedir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir