Asaf Savas Akat – Alternatif Buyume Stratejisi

24 Ocak 1980’de devreye giden ve o günden bu yana ufak tefek farklılıklarla da olsa uygulanan istikrar paketinin Türkiye ekonomisine genellikle olumsuz bir etki yaptı÷ı kanısındayım. Gene de hiç olmazsa bir konuda, 1970’ler ortasında baúlayan ve 24 Ocak istikrar tedbirleri ile noktalanan bunalımın bir yararı oldu: øktisat politikası ile ilgili tartıúmalarda ve kamuoyunun bu tartıúmalara olan duyarlılı÷ında ciddi bir nitel sıçrama belirdi. Profesyonel iktisatçıların, örne÷in T. Berksoy’un, K. Boratav ve arkadaúlarının, O. Ulugay’ın Y. Kepenek’in son dönemde yayınladıkları kitaplar, hemen akla gelen son derece önemli yapıtlar; øktisat Dergisi’nin, Bilim ve Sanat’ın ve Toplum ve Bilim’in sayfalarında M. Durda÷’ın T. Çavdar’ın, S. Gürsel’in, T. Tayanç’ın, T. Berksoy’un, ø. Önder’in ilginç makaleleri çıktı. Büyük gazetelerde, sokaktaki adamın güncel yaúamı ile ba÷lantı kurmayı baúarılı bir úekilde becerebilen iktisat sayfaları oluútu. Yeni iktisat dergileri yayınlanmaya baúladı; günlük iktisat gazeteleri yerleúti ve güçlendi.


øktisat politikası sorumlularının fahiú hataları gözler önünde yapabilmesini ve bunlara ra÷men kamuoyu tarafından kolayca aklanmasını engellemekte yeterince güçlü olmasa da, Türkiye’nin sorunlarını iktisat bilgisi ve sa÷duyu düzeyinde ele alan yeni bir düúünce oda÷ının oluúmakta oldu÷una dair iúaretler var. 1980 sonrasında yazdı÷ım ve ancak sınırlı bir okuyucu kütlesine hitap edebilen dergilerde yayınlanan iktisat politikası ile ilgili makalelerimi bu kitapta toparlama kararı, söz konusu yeni iktisadi düúünce (ve eylem = politika) oda÷ının tartıúmalarını daha geniú bir çevreye yayma umudunu taúıyor. Aslında, Türkiye ekonomisinin idam fermanı 12 Mart hükümetlerinin üst üste yaptıkları inanılmaz hatalarla imzalanmıútı. 1976 ortalarına kadar, iúçi dövizleri ve DÇM’ler biçimini alan çok özel bir dıú konjonktür, birkaç eksantrik iktisatçı dıúında herkese, ekonomideki refah ve hızlı büyüme görüntüsünün altında yatan acı gerçe÷i gözardı etme olana÷ını verdi: En fakirinden en zenginine, tüm Türk halkı bayram harçlı÷ını bolca koparmıú çocuklar gibi har vurup harman savurmaya kendilerini kaptırmıúlardı. Derken bayram bitiverdi. Üstelik, gene herkesi hazırlıksız yakalayarak. Sokaktaki adamın bayramın süregelmesi yönündeki arzusunu anlamak, hattƒ onun bu arzusuna yakınlık duymak do÷al bir his. Ancak, ekonominin kaderini elinde tutan politik sorumluların olayın ciddiyetini nasıl olup da kavrayamadıklarını anlamak mümkün de÷il. 1976 yazından 1980 yılbaúına geçen 3.5 yıl boyunca iktisat politikası sorumlularının birkaç marjinal düzenleme ile tekrar 1970’lerin ilk yarısındaki mutlu ve müreffeh günlere geri dönülebilece÷i inancını taúımalarının ardındaki saik ve nedenleri bulmak kafamdaki en büyük bilmecelerden biri idi. ùüphesiz, dönemin kendi özgül toplumsal-politik konjonktürünün bu oluúuma büyük bir katkısı vardı. Gene de, sezgisel olarak bilmecenin çözümünü farklı bir düzeyde yani yapısal nedenlerde aramak gerekti÷ini hissediyorum. Sonucu baútan söyleyelim: 1980 yılına gelindi÷inde iflas eden (ve çöken) sadece Türk ekonomisi de÷ildir; Türkiye’yi 1980 yılına getiren iktisat anlayıúı (iktisadi olaylara bakıú açısı) ve onun ardında yatan dünya görüúüdür. Dikkat edilirse, iktisat anlayıúı ve dünya görüúü gibi ifadeler, iktisat idelolojisi kavramının yumuúatılmıú biçimleridir. Yani, Türkiye’de 1970’li yılların ikinci yarısında yaúanan büyük bunalım ve bu bunalımı tescil eden (güya) istikrar paketinin köklü bir ideolojik bunalımı yansıttı÷ını söylüyoruz: Ekonomi ile beraber iflas eden, onu belirleyen onca belirlenen hakim iktisat ideolojisidir.

Soruna tarihi perspektifi içinde bakmak gerekiyor. En basit bir tarih (ve toplum) teorisi bile, iktisadi, politik ve ideolojik úeklinde soyutlamaya çalıútı÷ımız süreçlerin aslında aynı toplumsal bütünün farklı cepheleri oldu÷unu vurgular; aralarındaki ba÷ımlılı÷ının (hiyerarúinin?) niteliklerini saptamaya çalıúır; herhangi birini tek baúına ele almanın imkansızlı÷ını belirtir; uzun dönem (yapısal) ve kısa dönem (konjonktür ya da türüm) farkını kavramsallaútırdı÷ını önerir. Ne var ki, teorik düzeydeki bu tür kaygılar somut toplumların somut analizleri yapılırken sık sık unutulur: Kısmi bütünü, güncel yapıyı kovar. Halbuki, ço÷umuzun elindeki analitik araçlar, yukarıda sözü edilen iflası kaçınılmaz hale getiren sürecin tohumlarını bizzat Cumhuriyet’in kuruluú aúamasındaki dengelerde bulmaya yeterlidir. Özgül bir tarihi konjonktürün, daha 1950’lerde do÷al ölümü ola÷an karúılanabilecek bir ideolojik yapıyı 1980 yılına kadar yapay teneffüsle yaúatabilmesi úaúırtıcıdır ama olmuútur. Önce, 1923’ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten üç temel iktidar oda÷ından ikisi her geçen gün derinleúen bunalımı gö÷üsleyemediklerini kanıtladılar ve bu úekilde üçüncüsüne kapıyı açtılar. Dönemin tarihini iyi bilen her gözlemci, üçüncüsünün baúarı ihtimalinin daha da düúük oldu÷unu kolayca öngördü. Bence, bu kaçınımaz iflas, toplumsal geliúmemizde önemli bir devrenin kapandı÷ına delildir; içinde yaúarken çekilen sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun, uzun dönemde olumlu hatta kurtarıcıdır. Ancak, kaçınılmaz sözcü÷ünde “demir kanunlarla” dolu bir determinizm ya da yarı-mistik bir kadercilik aranmamalıdır. Olsa olsa, insanların de÷iúen koúulları salt teorik düúünce aracılı÷ı ile temellük edebilme yetenekleri hakkında bir karamsarlık söz konusu. ødeolojilerin (kendilerini teori zannetseler bile) gerçek tarafından yanlıúlanmaları uzun ve zor bir süreç. ønsanlar, gelece÷in kendi bekleyiúlerinden çok farklı olaca÷ını öngörenlere ço÷u kez “erken öten horoz” muamelesini layık görüyorlar. Ne zaman ki yaúam bütün acımasızlı÷ı ile ve úüpheye yer bırakmaksızın düúüncelerimizin (ve bekleyiúlerimizin) yanlıúlı÷ını kesinkes yüzümüze vuruyor, belki o zaman horozu kesti÷imize hayıflanıyoruz. Olaya böyle bakmanın çok önemsedi÷im bir çıkarsaması var: Yakın gelecek hakkında çok iyimser de÷ilim. Eskinin iflası, yeninin ortaya çıkmasının önkoúulu; ama garantisi de÷il.

Kendini

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir