Aydin Buke – Mozart

27 Ocak 1756 günü, saat 20.00 sıralarında, Salzburg’da Getreidegasse’deki dokuz numaralı evin üçüncü katında oldukça zor geçen bir doğumun ardından, o günün koşullarına göre sağlıklı kabul edilebilecek bir erkek çocuk dünyaya gelmişti. Baba Leopold Mozart, karısı Anna Maria’nın yedinci hamileliğinin onu iyice yıprattığının farkındaydı. Üstelik dokuz yıllık evlilikleri boyunca gerçekleşen bu doğumlardan yalnızca biri, çiftin çocuk sahibi olma mutluluğunu tatmasına olanak sağlamış, diğer bebekler ya doğumun hemen ardından ya da kısa bir süre sonra yaşama veda etmişlerdi. 30 Temmuz 1751 tarihinde, karısının dördüncü hamileliğinde dünyaya gelen kızları Maria Anna Walburga’dan sonra bu bebeğin de sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmesi Mozart çiftinin en büyük dileğiydi. Doğumun ertesi günü, 28 Ocak 1756’da, kent katedralinde vaftiz edilen bebeğe, “Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus” ön adları verilmişti. İlk iki isim, doğuma rastlayan 27 Ocak, Aziz Johannes Chrysostomus’ un 7 “isim günü” 8 olduğu, üçüncüsü, bebeğin dedesi Wolfgang Nikolaus Pertl’a atıfta bulunmak için seçilmişti. Theophilus ise bebeğin vaftiz babası Salzburglu tüccar Johann Pergmayer’in ön ismi olarak kayıtlara geçmişti. Sonraki yıllarda “Theophilus” adı, önce Almanca karşılığı “Gottlieb”e (Tanrı’nın sevdiği), ardından da sözcüğün Fransızcası “Amadé”ye dönüşecek, müzik tarihi bu bebeği XIX. yüzyıldan sonra “Wolfgang Amadeus Mozart” olarak anacaktı. Leopold Mozart oğlunun vaftiz töreninin ardından Salzburg’daki olağan yaşamına dönmüştü; 27 Ocak 1756’nın yaşamında bir dönüm noktası olduğunu bir süre sonra anlayacaktı. O güne dek kendi başarılarıyla adından söz ettiren Leopold, gelecek kuşakların gözünde oğlunun babası olduğu için önem kazanacaktı. Aslında Wolfgang’ın doğumuna dek geçen 37 yıllık yaşamı, dönemin şartlarına göre ilginç sayılabilecek olaylarla doluydu. Augsburg ’dan Salzburg ’ a Mozart ailesinin köklerine, Güney Almanya’nın Bavyera bölgesindeki Augsburg kentinde oldukça eski tarihlere dek rastlanmaktadır. Her dönemde yoğun bir ticaret hayatına sahne olan kent, özellikle yetiştirdiği iki tüccar aile “Fugger”ler ve “Welser”ler sayesinde, Avrupa’nın ekonomik yapısına yön vermiş, bunun sonucunda siyasi yaşamında da söz sahibi olmuştu.


Kentteki en ilginç bölgelerin başında gelen “Fuggerei”, XVI. yüzyıl başlarında yoksullar için yapılmış bir toplu konut alanıydı. 1694’te bu mahalledeki bir evde ölen Franz Mozart, Leopold Mozart’ın dedesiydi. Mozart’lar o zamana dek kentte zanaatkâr olarak çeşitli işler yapmış, aile üyeleri çoğunlukla inşaat işiyle uğraşmıştı. Franz Mozart’ın 1679 yılında doğan oğlu Johann Georg, ilk evliliğini bir ciltçinin dul eşiyle gerçekleştirdiği için aynı mesleği sürdürmüş, onun ölümünün ardından evlendiği ikinci karısından 14 Kasım 1719 tarihinde ilk çocuğu Leopold Mozart dünyaya gelmişti. Leopold Mozart’ın doğduğu XVIII. yüzyılın başları, Barok dönemin tüm yönleriyle zirvede olduğu bir dünyaydı. Müzik çevresine göz atıldığında, dönemin iki ünlü bestecisi Bach ve Handel 9 henüz meslek yaşamlarının ortasında bulunuyordu. O tarihlerde Köthen Sarayı’nda görevli olan Bach, yanında çalıştığı kontun isteği doğrultusunda çalgı yapıtları besteliyordu. Brandenburg Konçertoları, İyi Düzenlenmiş Klavye gibi yapıtların yanı sıra çocuklarının müzik eğitimine katkıda bulunmak için yazılan Envansiyonlar ve Wilhelm Friedemann’ın Nota Defteri başlıklı yapıtlar da Köthen yıllarında ortaya çıkmıştı. Bestecinin ününü perçinleyecek Leipzig dönemine daha birkaç yıl vardı. Bir süredir Londra’ da bulunan Handel ise yeni kurulan Opera Akademisi’nin başarısı için İtalyan tarzı operalarını bestelemeye hazırlanıyordu. Barok dönemin bir başka ünlü müzikçisi Jean Philippe Rameau, ünlü kuramsal yapıtı Traité de l’harmonie (Armoni İncelemesi), 1722’de yayımlandığında Leopold Mozart henüz üç yaşındaydı. Siyasi yönden, mutlakıyetçi kralların gücünün doruğa ulaştığı bir dönemden geçiliyordu. Yüzyılın sonlarında tüm Avrupa’nın yapısını değiştirecek çalkantılar öncesinde, büyük savaşların, tüm kıtayı sarsacak olayların yaşanmadığı bir süreçti.

Leopold Mozart’ın yaşamının geçeceği Augsburg ve Salzburg, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu sınırları içinde kalıyordu. O dönemde soylu olmayan ailelerin çocuklarının eğitimi için Kilise’nin himayesi en çok tercih edilen yoldu. Maddi olarak fazla bir külfeti olmayan bu süreç, çoğunlukla sonunda delikanlının din adamı olmasıyla sonuçlanıyordu. Leopold Mozart beş yaşına geldiğinde benzer bir süreç onun için de başlamıştı. Evlerinin hemen yanında bulunan, Cizvit tarikatına bağlı St. Salvator Kilisesi bünyesinde eğitim veren okula başladı. Aynı yıl okuldaki bir oyuna katıldı ve yaşamında ilk kez sahneye çıktı. Leopold’un beş yaşındaki sahne deneyimi, okulun tüm öğrencilerinin katıldığı bir toplu gösterinin sınırlarını pek aşmıyordu. Ancak oldukça iyi bir öğrenci olan Leopold Mozart ilerleyen yıllarda da bu tür gösterilere katılmaya devam etmiş, aynı zamanda müzik bilgisini de ilerletmeye başlamıştı. Leopold Mozart’ın sonraki yıllardaki açık, Aydınlanma yanlısı fikirleri göz önüne alındığında iyi bir eğitim aldığı ve bilgileri kendi akıl süzgecinden geçirmeyi öğrendiği söylenebilir. Bunun bir başka nedeni ise delikanlının eğitimi süresince farklı görüşleri savunan kurumlarla işbirliği yapması da olabilir. Cizvit tarikatının okulunda eğitimine başlayan Leopold Mozart, Benediktenler tarafından yönetilen St. Ulrich ve Alfa manastırlarında koroda şarkı söylüyor, ayrıca bir başka önemli Hıristiyan tarikatı olan Augustinusçuların Kutsal Haç Manastırı’ndaki korosuna da katılıyordu. Müziğe olan ilgisi yalnızca koroda söylemekle sınırlı değildi. Kısa zamanda org ve keman çalmayı oldukça ilerletmişti.

Bir süre sonra kentteki Katolik ve Protestan kiliselerinde org çalmaya başladı. O dönem için çok olağan karşılanmayan bu açık fikirli davranış, delikanlının inanç konusunda ne denli özgür düşünebildiğinin bir başka göstergesidir. 1736 yılına gelindiğinde Leopold Mozart lise eğitimini tamamlamak üzereydi. Önündeki en akıllıca yol, bir süre üniversite eğitimi aldıktan sonra din adamı olmaktı. Yılın ilk aylarında babası Johann Georg Mozart’ın ölümünün ardından onun mesleği ciltçiliği sürdürme olanağı da ortaya çıktı. Kardeşlerinin en büyüğü olan Leopold’a, baba mesleğini devam ettirmek fazla ilginç gelmiyordu. Ağustos ayında lise eğitimini başarıyla bitirdi. Bu olayı izleyen bir yıllık sürede delikanlının, geleceğini şekillendirme konusunda bazı açmazlara düştüğü anlaşılıyor. 1737 Kasımı’nda Salzburg Üniversitesi’ne hukuk, felsefe ve teoloji okumak için kaydını yaptıran Leopold Mozart’ın bu kararı nasıl aldığı, müzik tarihçilerinin hâlâ üzerinde fikir birliğine varamadığı bir konudur. Bir görüşe göre, Augsburg’da delikanlının yakın ilişki içinde olduğu Benediktenlerin St. Ulrich Manastırı ile Salzburg Üniversitesi arasındaki işbirliği, Leopold Mozart’ın bu seçimi yapmasında önemli rol oynamıştır. Salzburg’dan gelip bir süre Augsburg’da felsefe dersleri veren Rupert Sembler’in 1737’de geri dönmüş olması, delikanlının bu kenti seçmesindeki önemli bir etkenin Sembler olabileceği fikrini kuvvetlendiriyor. Büyük olasılıkla yirmi yaşına yaklaşmakta olan Leopold, tıpkı yıllar sonra aynı dönemde oğlunun yapacağı gibi, kendi kanatlarıyla uçmayı denemek istemiş, bunun için doğup büyüdüğü çevreden uzaklaşması gerektiğine karar vermişti. Augsburg’da kalmak belki de bir süre sonra, baba mesleğini seçmesine neden olacak ve tüm ömrü bu kentte geçecekti. Ayrıca annesiyle düşüncelerinin her zaman uyuştuğu söylenemezdi.

Sonraki yıllarda yazdığı mektuplarda onun için, “aklı oldukça kıt” 10 şeklinde bir ifade kullanması, Leopold Mozart’ın, Augsburg’u terk etme nedenlerinden birinin de annesi olabileceğini akla getiriyor. Nedeni her ne olursa olsun, 26 Kasım 1737 günü Leopold Mozart, Salzburg Üniversitesi’ne kaydını yaptırdı. Doğduğu kentle benzerlikleri olmasına karşın, Salzach Irmağı kenarına kurulan Salzburg, Augsburg’la oldukça farklı bir konumdaydı. Kentin en önemli özelliği, yönetimdeki prenslerin aynı zamanda başpiskopos sıfatıyla dinî otoriteye sahip olmalarıydı. Roma döneminden beri çeşitli yerleşimlere sahne olan topraklar, Kuzey Avrupa’nın Akdeniz limanlarıyla ticaretinde her zaman önemli bir rol oynamıştı. Kent yakınlarında elde edilen tuz, yüzyıllar boyunca Salzburg ekonomisinin itici gücü olmayı sürdürmüştü. VIII. yüzyılda Başpiskoposluk olarak tanınan kent, XIII. yüzyılda Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu toprakları içinde bir prenslik statüsü de kazanmış, bu tarihten sonra Salzburg’u yöneten başpiskopos-prensler, hem siyasi hem de dinî lider olarak ağırlıklarını hissettirmişlerdi. Genellikle hemen yanı başındaki Bavyera bölgesinin merkezi konumundaki Münih’le, imparatorluğun başkenti Viyana arasında bir çeşit tampon görevi gören Salzburg, kenti yöneten prenslerin sanata olan düşkünlüğü sayesinde, pek çoğu günümüze dek korunmuş görkemli yapılarla bezenmiştir. Özellikle XVII. yüzyıl başlarında hükümdarlık yapan Başpiskopos Wolf Dietrich von Raitenau zamanında, barok mimarinin en kusursuz örnekleri Salzburg’da yükselmiştir. Bir din adamı olmasına rağmen, sevgilisi Salome Alt için yaptırdığı yazlık şato Mirabell, Başpiskopos Raitenau’yu kentin imarı konusunda en çok çaba harcayan isimlerin başına yerleştirmiştir. Leopold Mozart, Salzburg’a geldiği tarihlerde, kentin nüfusu yaklaşık on beş bin civarındaydı. Üniversitedeki derslerine ilk yıl oldukça düzenli devam eden delikanlı, sonra aynı başarıyı gösteremedi.

Bunun nedeni kesin olarak saptanamamakla birlikte, kentteki müzik çevresiyle daha yakın bir ilişki içine girmesi, bu ilgi dağılmasının önemli sebeplerinden biri olarak gösterilebilir. 1739’da üniversitenin, okulla ilişkilerinin kesildiğini bildirdiği öğrenciler arasında Leopold Mozart da vardı. Bu, genç adamın uzun zamandır beklediği bir gelişmeydi. Augsburg’daki ailesine, okulu kendi isteğiyle terk etmeyip ilişiğinin kesildiğini bildirmek daha kolay olacaktı; artık geçimini sağlayabilecek bir iş araştırmaya başlayabilirdi. Yirmi yaşına ulaşmıştı, dönemin şartları göz önüne alındığında yaşıtlarının çoğu mesleklerini seçmiş, kendi yollarını çizmişlerdi. Pek çok bestecinin yaşam öyküsü incelendiğinde, aynı yaşlarda ilk görevlerine başladıkları görülmektedir. Leopold Mozart’ın önceki kuşağından Bach ve Handel için geçerli olan bu kural, ondan bir sonraki kuşağa ait Joseph Haydn için de değişmeyecekti. Leopold Mozart, 1739’da kentin yönetiminde önemli bir konumda olan Kont Johann Baptist Thurn-Valsassina/Taxis’in yanında çalışmaya başladı. Görevi, kayıtlara Kammerdiener (oda hizmetçisi) olarak geçmekle birlikte, genç adamın gerçek işi bir çeşit özel sekreterlikti. Bu görev onun müzikle ilgilenmesine zaman bırakıyordu. Dönemin şartları göz önüne alındığında iyi eğitim almış olan Leopold Mozart, pek çok konuyla yakından ilgileniyordu. Latince ve Antik Yunancanın yanı sıra Fransızca ile İtalyancayı da konuşabiliyordu; İngilizce bilgisi o devir için genel ortalamanın çok üzerindeydi. Sosyal bilimler ve fen alanında temel eğitimi vardı, astronomi ilgisini çekiyordu. Dönemin eğitim almış kesimi içinde giderek yaygınlık kazanmaya başlayan Aydınlanma düşüncesi, Leopold Mozart’ı da etkiliyordu. Aklın önderliğine başvurmak, karşılaştığı sorunları onun yardımıyla çözmek, gençlik yıllarından başlayarak tüm yaşamı boyunca başvurduğu bir yöntemdi.

Bir süre sonra çocuklarının eğitimi söz konusu olduğunda, kalıplaşmış ve eski yöntemler yerine, ilerici, bir anlamda günümüz pedagoji öğretileri doğrultusunda hareket edecekti. Wolfgang’ın en büyük şansı, böyle bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmek, onun gözetiminde yetişmekti. Leopold Mozart, bazı müzik tarihçileri tarafından oğlunu, Avrupa’nın dört bir yanında bıkıp usanmadan dolaştırdığı için eleştirilere hedef olsa da, bunun artıları, eksilerinden daha fazlaydı. 1743’e gelindiğinde Leopold Mozart, Salzburg Başpiskoposluk Sarayı Orkestrası’na kemancı olarak kabul edildi. Bu, aradan geçen zaman içinde onun müzik bilgisini ilerlettiğinin de bir kanıtıydı. Yüzyıllar boyunca hareketli bir müzik yaşamına sahne olan Salzburg Sarayı, Alman sanatçıların yanı sıra, Avrupa’daki diğer müzik merkezleri gibi, İtalyan müzisyenlerin de uğrak yeriydi. Siyasi konumundan ötürü, Viyana veya Paris kadar önemli bir merkez olmamakla birlikte kentteki müzisyenler, Salzburg Sarayı’nın yapısı gereği, hem dinî hem de din dışı müzikten sorumluydu. Sık sık ufak boyutlu operalar veya müzikli oyunlar sahneleniyordu. Kentteki önemli müzisyenler arasında, özellikle keman tekniğine getirdiği yeniliklerden ötürü müzik tarihinde adından sıkça söz edilen Heinrich Ignaz Franz von Biber’in ayrı bir önemi vardı. 1670’te Salzburg Sarayı’nda çalışmaya başlayan sanatçı, ölüm yılı olan 1704’e dek kentte kalmış, çalgı yapıtlarının yanı sıra missa’larıyla 11 da adını duyurmuştu. Leopold Mozart kentte bulunduğu sırada müzik yaşamına yön veren isimlerin başında, Johann Ernst Eberlin geliyordu. Bazı kaynaklarda, saray orkestrasında ve kilisede önemli görevlerde bulunan Eberlin’in, Leopold Mozart’a bir süre ders verdiği, delikanlının bu ilişkinin sonucunda saraydaki göreve kabul edildiği belirtilir. Aynı tarihlerde Leopold Mozart, kilise bünyesinde eğitim gören çocuklara keman öğretmekle görevlendirildi. Bu olay, ileride kendi çocuklarını yetiştirmek için çaba harcayacak genç adamın, gereksinim duyacağı deneyimi kazanmasına yardımcı olacaktı. Ayrıca Leopold Mozart müzikle yalnızca icracı olarak ilgilenmiyor, dönemin pek çok müzisyeni gibi beste çalışmaları da yapıyordu.

Bunların içinde keman için sonatlar, ilk önemli çalışması olarak kabul edilmektedir. Eserler Kont Johann Baptist ThurnValsassina/Taxis’e ithaf edilmiştir. Leopold Mozart’ın tüm yapıtları incelendiğinde oldukça geniş bir yelpazeye yayıldığı görülür. Dinî kantatlar ve çalgı sonatlarının yanı sıra senfonileri ve divertimento’ları 12 da dönemin zevkini yansıtan eserlerdir. Özellikle Musikalische Schlittenfahrt (Müzikal Kızak Yolculuğu) ve Trompet Konçertosu, Leopold Mozart’ın bir besteci olarak da müzik tarihindeki yerini almasını sağlamıştır. Özellikle Musikalische Schlittenfahrt, kışın yapılan bir kızak yolculuğunu bir bir tablo gibi canlandırması nedeniyle ilgi çekicidir. Kızağın yola çıkışı, çanların çalışı, köpeklerin havlaması ve diğer olaylar, çalgılar ya da orkestraya eklenen değişik aletlerle betimlenmektedir. Bazı kaynaklarda Joseph Haydn’ın olduğu belirtilen Oyuncak Senfonisi, aslında Leopold Mozart’ın, bir çeşit divertimento olan Cassatio ex G başlıklı yapıtında yer alan üç bölümdür. Salzburg ’ un en güzel çifti ve çocukları 1746 yılında saray orkestrasındaki görevi uzatılan, bir anlamda daha kalıcı bir konuma getirilen Leopold Mozart, artık bir aile kurmanın vakti geldiğine de inanıyordu. Kendine eş olarak Anna Maria Pertl’ı seçmişti. Salzburg yakınlarındaki St. Gilgen kasabasında dünyaya gelen genç kadın, Leopold Mozart’tan bir yaş küçüktü. Babası Wolfgang Nikolaus Pertl, kasabada sağlık işlerinden sorumluydu; babanın ölümünden sonra annesi ve iki kız kardeşiyle Salzburg’a gelerek oldukça güç şartlar içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardı. O dönemde sıkça rastlanan bir durum, evlenme çağındaki delikanlıların, varlıklı ve bir işyerini çalıştırmak zorunda olan, kendilerinden daha yaşlı dul kadınlarla yaşamlarını birleştirmesiydi. Böylece hem kurulu bir düzenin başına geçilmiş hem de maddi yönden sıkıntı çekilmemiş oluyordu.

Böyle başlayan yaşam öyküleri genellikle, delikanlıdan yaşlı olan kadının ölmesinin ardından, genç ve güzel bir kızın, ikinci eş olarak seçilmesiyle devam ediyordu. Ancak Leopold Mozart için evleneceği kişinin sosyal ve maddi durumunun fazla önemi yoktu. Yaşamını Anna Maria Pertl’le birleştirmeye, sadece ondan hoşlandığı için karar vermişti. 21 Kasım 1747 günü Salzburg’daki katedralde gerçekleşen düğünün ardından çift, Lorenz Hagenauer’e ait olan Getreidegasse üzerindeki dokuz numaralı evin üçüncü katına taşındılar. Artık kentte tanınmış biri konumundaki Leopold Mozart ve eşi, kısa zamanda pek çok kişi tarafından, “Salzburg’un en güzel çifti” olarak tanımlanmaya başlamıştı. Evliliğin ardından Anna Maria Mozart ilk bebeğine hamile kaldı. 1748 Ağustosu’nda dünyaya gelen bebek, ne yazık ki yaşamadı. O dönemde çocuk ölümlerinin fazlalığı kimse için sürpriz değildi. Doğumun ardından hayatta kalabilmeyi başaran bebeklerin de büyük bir bölümü beş yaşını tamamlayamıyordu. Doğanın bu acımasız tavrına karşı çiftlerin tek silahı, olabildiğince çok çocuk yapmaktı. Bunun acısını en çok kadınlar çekiyor, evliliklerinin ilk yıllarını, neredeyse hep hamilelikle geçiriyorlardı. Her doğum annenin sağlığını tehdit ediyor, yeterli özen gösterilemediği için pek çok kadın doğum sırasında ölüyordu. Anna Maria’nın üçüncü hamileliği, Mozart çiftinin yaşamayı başarabilen ilk çocuklarına kavuşmasını sağladı. 31 Temmuz 1751 günü dünyaya gelen kız, Maria Anna Walburga Ignatia adıyla kilise defterine kaydedilmesine karşın, tüm yaşamı boyunca yakın çevresi için daima “Nannerl” olarak kalacaktı. 1755 yılında Leopold Mozart’ın bir müzisyen olarak ünlendiğinin en iyi kanıtlarından biri gerçekleşti.

1737’de Lorenz Christoph Mizler tarafından kurulmuş olan ve üyeleri arasında, Bach, Telemann, Handel gibi dönemin önde gelen isimlerinin bulunduğu Müzik Bilimi Derneği, Leopold Mozart’ı üyeleri arasına almak için çağrı yaptı. Bir dönem Bach’ın öğrencisi olan Mizler, müzik, matematik, felsefe ve tıp alanlarında doktora yapmış, 1737’de kurduğu dernekle müziğin bir bilim olduğunu kanıtlamak için çeşitli çalışmalar hayata geçirmişti. Fazla uzun ömürlü olmayan bu derneğe, tanınmış besteciler, aslında biraz da Mizler’in ısrarı sonucu üye olmuştu. Leopold Mozart, kendine yapılan tekliften hoşnut kalmış, memnuniyetini Augsburglu dostu, yayımcı Johann Jakob Lotter’e yazdığı bir mektupta açıkça belli etmişti. İki eski arkadaş arasındaki mektuplaşmaların asıl konusu, Leopold Mozart’ın yazmakta olduğu bir kitaptı. Basım masraflarını tümüyle kendi üstlenerek yayımlatmayı düşündüğü kitap, kısa zamanda Leopold Mozart adının Avrupa’da yayılmasını sağlayacaktı. Versuch einer gründlichen Violinschule (Temel Nitelikte Bir Keman Okulu Denemesi) başlıklı eser 1756 Temmuz’unda yayımlanacak, kısa zamanda Fransızca ve Hollandacaya çevrilerek birkaç baskı yapacaktı. Leopold Mozart, Keman Okulu’nda, yalnızca çalgının nasıl çalınacağı konusunda değil, müziğin genel yapısı ve tarihçesi hakkında da etraflı bilgiler vermiş, olabildiğince geniş bir okuyucu kitlesine seslenmeyi hedeflemişti. Kendinden önce Johann Joachim Quantz’ın flüt, Carl Philipp Emanuel Bach’ın klavye için yazdığı benzer kitaplar gibi, Leopold Mozart’ın yapıtı da uzun yıllar temel başvuru kaynakları arasında sayılmıştı. 27 Ocak 1756 günü dünyaya gelen oğlu Wolfgang, Leopold Mozart’ın hayatını tümüyle değiştirecek, çocuğun olağanüstü müzik yeteneği kısa süre sonra Getreidegasse’deki yaşamın merkezi olacaktı. Başlangıçta aileye yeni katılan bu bebek, kimsenin fazla ilgisini çekmiyordu. Evde sık sık arkadaşlarıyla bir araya gelerek müzik yapan Leopold Mozart, 1757’de kızının müzik eğitimine başlaması gerektiğini düşünmüş, Nannerl da klavsen çalmaya başlamıştı. Böylece bebek Wolfgang, yalnızca babası ve arkadaşları çalarken değil, ablası çalışırken de müzik duyuyordu. Mesleğiyle yakından ilgilenen, besteler yapan biri olan Leopold, farkında olmadan küçük oğlunun yakın çevresini sürekli müzikle dolduruyordu. Onun yeteneğinde biri için bu, bulunmaz bir fırsattı.

Notalara karşı son derece duyarlı olan çocuk, günlük hayatın büyük bölümünün müzikten oluştuğunu algılamaya, insanların ellerinde çalgılarla zaman geçirmelerinin onların olağan yaşamlarının bir parçası olduğunu kavramaya başladı. Leopold Mozart, her iki çocuğunun müzik eğitimi yanında temel bilgileri de ev ortamında almasını uygun görmüştü. O dönemde Salzburg’da soylu olmayan ailelerin çocuklarının eğitim alabilecekleri okullar yok denecek kadar azdı ve olanların durumu hiç parlak değildi. Bu nedenle, gençliğinde düzenli bir eğitim alan ve bunun önemine inanan Leopold Mozart, çocuklarını kendi eğitmekte kararlıydı. Genç adamın çabaları bir yönüyle ünlü Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau’nun Emile ou de l’education (Emil ya da Eğitim Üzerine) adlı kitabındaki düşünceleriyle paralellik gösterir. Leopold Mozart, büyük olasılıkla 1762’de yayımlanan bu kitabı okumamıştı ama o dönemde oldukça geniş bir çevrede benimsenen, eğitim için çocuğun doğal yapısına uygun bir yöntem uygulamanın doğru olacağı görüşündeydi. Küçük Wolfgang üç yaşına geldiğinde ablasının müzik eğitimine elinden geldiğince katılmak istediğini belli etmeye başlamıştı. Bunun ortaya çıkmasında, çocuğun müziğe ilgisinin yaşıtlarının çok ilerisinde olmasının yanı sıra, babasının dikkatli tavrının da önemli bir payı vardı. Leopold Mozart, oğlunun müziğe karşı tutkusunun her aşamasını büyük bir titizlikle kayda geçirmeye başlamıştı. Dört yaşında, kısa parçaları klavsenle kusursuz çalmak için yarım saat çalışması yetiyordu. Bir süre sonra, 1761’de, klavsen için yazılmış iki kısa parçanın altına düşülen şu not, Leopold Mozart’ın hayretinin yanında gururunun da ifadesi gibiydi: “Küçük Wolfgang’ın beşinci yaşının ilk üç ayında bestelediği eserler.” 13 Wolfgang’ın ilgisi yalnızca müzikle sınırlı değildi. Etrafında gördüklerine ve yeni öğrendiği her şeye karşı aşırı bir merak duyuyor, hayatına katılanlar bir anda tüm dünyası oluyordu. Bunun en güzel örneği, sayıları öğrendiğinde yaşadıklarıydı. Wolfgang, eline geçen her şeyi sayılarla doldurmuş, hızını alamayarak duvarlara bile yazmıştı.

Leopold Mozart, büyük olasılıkla, oğlunun öğrenmeye karşı tutkusunu müzik yeteneğiyle ustaca birleştirmeyi başarabilmişti. Ayrıca Wolfgang, etrafındaki insanlar tarafından sevildiğini sürekli olarak duymak isteyen bir çocuktu. İlk kapsamlı Mozart yaşamöyküsünü kaleme alan Nissen’in 14 yazdıklarına göre, Wolfgang çevresinde bulunanlara günde onlarca defa, kendisini sevip sevmediklerini sorar, olumlu yanıt alınca sevinirdi. Şaka için bile olsa cevap olumsuz olursa derin bir korkuya kapılır ve hemen gözleri dolardı. Nissen’in yazdıklarının, XIX. yüzyıl romantizminin etkisiyle biraz abartılmış olduğu düşünülse bile, Wolfgang’ın yakın çevresine sevgiyle bağlandığı ve onlardan da aynı şekilde karşılık gördüğü bir gerçek. Özellikle babasına karşı bağlılığını ve güvenini Wolfgang, şu sözlerle dile getirmiştir: “Tanrı’dan hemen sonra babam gelir.” 15 1761 Eylülü’nde Wolfgang ilk kez halk önüne çıktı; ancak bu beklendiğinin aksine bir konser değildi. Başpiskoposluk Sarayı müzik yöneticisi Johann Ernst Eberlin’in Sigismundus Hungariae Rex (Macar Kralı Sigismundus) adlı müzikli sahne eserinde Wolfgang, dans edenlerin arasında yer alıyordu. Ama Leopold Mozart’ın asıl amacı çocuklarının, özellikle de oğlunun yeteneğini herkese gösterebilmek, Tanrı’nın kendine bahşettiği bu mucizeyi olabildiğince geniş bir coğrafyaya tanıtabilmekti. Pek çok Mozart yaşamöyküsünde yazıldığının aksine, Leopold Mozart’ın, Wolfgang’ı para kazanabilmek için, bir sirk cambazı gibi şehir şehir dolaştırdığını düşünmek yanlış olur. Genç adam, yakın çevresinden başlayarak oldukça bilinçli bir plan uyarınca gezilere çıkmış, bu yorucu yolculukları, elinden geldiğince tüm aileyle birlikte gerçekleştirerek Salzburg’daki düzeni korumaya özen göstermişti. Üstelik bunları Wolfgang için tam anlamıyla bir eğitim yolculuğuna dönüştürmeyi başarıyor, ziyaret ettikleri her yerin, oğlunun üzerinde olumlu bir etki bırakmasına gayret ediyordu.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir