Reinhold Hartmann – Sipsak Mozart

Koyun çobanı olan genç ve güzel Bastienne’in büyük bir sıkıntısı vardır; köydeki malikânenin sahibesi, delicesine sevdiği Bastien’e pahalı hediyeler sunarak onun aklını çelmeye çalışmaktadır. Genç kızın ona “akla hayale gelebilecek her şeyi” verdiği düşünülecek olursa bu resmen eşi görülmemiş bir aymazlıktır. Yüreği yanan kız, herkes tarafından köyün en bilge adamı olarak tanınan ve aynı zamanda birtakım gizli güçleri de olduğuna inanılan Colas’tan yardım ister. Colas elinde, âşıklara özel, inanılmaz etkili formüller olduğunu belirterek bir kehanette bulunur; “Senin şu Bastien sadece biraz hercai. Ama güzelliğin onun elini kolunu bağlıyor… hoşuna giden tek şey o şaşaa!” Kıza biraz değişmesi gerektiğini söyler; üstüne başına biraz çekidüzen vermesini, daha sık gülümsemesini ve o kadar ağırbaşlı davranmamasını öğütler. Bunların yanı sıra Bastien’in kıskançlıktan deliye dönmesini sağlamalıdır, böylece genç adam yeniden ona kul köle olacaktır. “Beni iyi dinle, bu işler böyledir. Şehirde yaşayan kadınlar böyle davranırlar” der. Duydukları Bastienne’in aklına hiç mi hiç yatmaz, ancak çaresizdir… Büyücü Colas, Bastien’in üzerine gitmeye başlar. Ona, pek sevgili Bastienne’sini “delicesine seven” bir başkası daha olduğunu söyler. Şaşkına dönen Bastien’e adamın “son derece nazik, efendi, zengin ve cana yakın” olduğunu belirtmekten de geri durmaz. Colas onu, mevki sahibi birinin Bastienne’nin peşinde olduğuna inandırır. Bu yalan işe yarar. Aşk konusunda yardıma ihtiyaç duyan taraf artık Bastien’dir. Büyücüye yalvarmaya başlar: “Sevgili Bay Colas, sevgili Bastienne’imin bana dönmesini sağlayacak bir şey yok mu elinde?” Aşk meşk meseleleri Colas’ın işidir.


Hiç acele etmeden gider ve Bastien’in geleceğine dair ipuçları bulmak üzere büyü kitabının sayfalarını karıştırmaya başlar. Anlaşılmaz sözcüklerden oluşan bir şeyler söyler (do minör), ardından da “diggi-daggischurry” gibi sihirli formüllerin tekrarından oluşan bir arya söyler. Colas bu şekilde uzun süre büyücülük sanatını icra eder. Büyücünün Seslendirdiği Arya: Büyücülük özellikle çocukların hayranlıkla izlediği bir şeydir ve görünüşe bakılırsa büyücünün aryası da on iki yaşındaki Mozart’ı derinden etkilemiştir, bunu operanın bu bölümünde bazı özel müzikal araçlar kullanmış olmasından anlıyoruz: evet, daha başlangıçta tempo olarak sakin yapıdaki Andante maestoso’yu tercih etmiştir. Ama alla breve’nin (Lütfen iki kat daha hızlı!) büyücünün söylediği “diggi-daggischurry” sözlerini fırtınaya kapılmış ağaç yaprakları gibi hızla sürüklediği çoğunlukla gözden kaçırılır. On büyülü sözün her birinin ardından gelen yarım vuruşluk esler bu durumu güçlendirir. Büyücünün sık sık tekrar ettiği sesler –“giri-gari, besti-basti” gibi büyülü sözlerden oluşurlar– ve ardından büyük nota değerleri içinde kullanılan sesler büyücünün anlamını açıkça ortaya koyar. Burada asıl dikkati çeken makamdır. Operada (on altı bölümden oluşur) sadece bir kez karşımıza çıkar. Ariosoya (numara 14) eşlik eden do mimör tek başına majör tondan ayrılır, insanüstülüğü çağrıştırarak, heyecan uyandırır. Colas nihayet söze başlar: “Git ve mutluluğuna bugüne dek vermediğin kadar değer ver.” Bastien rahatlamıştır, derin bir nefes alır. O andan itibaren gözü Bastienne’den başkasını görmeyecektir. Büyük bir coşkuyla, neredeyse sahiplenici bir edayla şöyle der: “O benim için yaratılmış.” Bastienne geldiğinde Bastien’in eli ayağına dolaşır, ne yapacağını bilemez.

Gitmeli midir, yoksa kalmalı mı; hiçbir şeyden haberi yokuş gibi mi davranmalıdır, yoksa üzülüyormuş gibi yapmak daha mı iyidir? Kalmaya karar verir ve yavaşça kıza yaklaşarak utana sıkıla ona neden üzgün olduğunu sorar. Neticede pek sevgili Bastien’i yanı başındadır, bu durumda sevinçli olması gerekir. Genç kız sert bir şekilde yanıt verir: “Seni tanımıyorum.” Kızın tanıdığı kişi, önceleri onu, sadece ve sadece onu seven adamdır. Ne var ki karşısında duran adam “kendisinin tüm tatlı heveslerini” kursağına tıkmış, bir kenara iterek üzerlerine basıp geçmiştir. Şimdi ise kararsızlık abidesi olarak karşısındadır. Bastien ondan kendisini affettirmek için bir şans vermesini ister. Tüm o göz kamaştıran zırvalıklara ve sosyete ihtiyacı olmadığını söyler: “Asalet, mücevherler umurumda değil…” der. Ancak genç kız söylediklerine kulak vermez, ona soğuk davranır: “Şehre ineceğim. Orada âşık bulmak çok daha kolay!” diyerek genç adamı daha da kıskandırmakla kalmaz, aynı zamanda “yüzlerce adamı kolayca kendine bağlayabileceğini” de görmüş olur. Genç kızın ufak imalarla saraylı kadını ve fuhuş dünyasını kast etmesi Bastien’ı çileden çıkarır. Aynı melodi eşliğinde ve Bastienne ile aynı hızdaki aryasını söylemeye başlar. Bu sözlerle –gerçekten de kalleşçe bir biçimde– ona karşı resmen savaş ilan eder: “Ben de malikâneye gider… vakit kaybetmeden o kadınla evlenirim… Altınlar gümüşler içinde çalım satarım…” İki küçük inatçı keçi gibi birbirlerine girerler. Bastien olayı iyice dramatik bir hale getirir. Şayet gösterdiği direnç genç kızın acılarını körüklüyorsa, ölmeye razıdır: “Bıçak, hançer ya da halat yardımıyla” ya da yakındaki derede boğulmak suretiyle.

Bastien’deki bu intihar eğilimi karşısında Bastienne umursamaz bir tavırla “Sana kolay gelsin!” der durur. Ne kadar kararlı olursa olsun hiçbir âşık buna tahammül edemez. Her şey bitmiştir. Her ikisi de yollarını ayırmaya karar verirler, “Git, git vefasız” diye haykırırlar birbirlerine. Sonra da önce kim gidecek diye beklemeye başlarlar. İkisi de gitmez. Sessizlik olur. (Mozart burada dominanta sekiz vuruş uzunluğunda bir pedal ses koymuştur.) Bunun ardından Bastien daha fazla dayanamaz ve utana sıkıla söze başlar: “Eğer sen istersen… “ Artık yorgun düşen koyun çobanı kız razı olur. “Şayet” ve “belki de”lerin ardından Mozart’a özgü bir Andantino eşliğinde gençler birbirlerine aşklarını ilan ederler. Final’de ikili, üç zamanlı, neşeli bir parça seslendirerek aşk, sadakat ve şefkat gibi kavramları överler. Düğün de aradan çıkar. Artık hüzünden eser kalmamıştır. Colas’a göre şaşılacak bir şey yoktur, yaptığı büyüler tutmuştur. Pontus Kralı Mitridates (1770) İşler iyice arapsaçına dönmüştür: Tahtın iki vârisi Sifares ve Farnaces babaları Mitridates’in sözlüsü Aspasia’ya abayı yakmışlardır.

Hal böyle olunca Aspasia, farklı cephelerde aralıksız düşmana karşı savaşan bu üç adamın arasında kalakalmıştır. Bir yanda veliaht prensler, diğer yanda evlilik sözü verdiği kral vardır. Farnaces kadını her fırsatta sıkıştırmaktan bir an olsun vazgeçmezken, prensin üvey kardeşi Sifares ona olan aşkını gizler. Kral Mitridates yine ordusunun başında savaşa gider, ancak bu kez bir oyun oynamaya karar verir ve sadık ulakları aracılığıyla öldürüldüğü haberinin dört bir yana duyurulmasını sağlar. Kralın asıl merak ettiği, haberi alan oğullarının nasıl davranacağıdır. Özellikle “pek sevmediği oğlu” Farnaces’in tam bir vefasızlık örneği sergileyeceğinden emindir. Henüz yakın bir geçmişte, düşmanları olan Romalılara yakın davranmakta sakınca görmeyen o değil midir? – Bu, terbiyesizliğin dik alası değil de nedir! Babası oğlunu gerçekten de çok iyi tanır. Farnaces yaşlı adamın ölüm haberini alır almaz “dul kalan” genç kadının etrafında pervane olmak üzere harekete geçer. Tek amacı vardır: Aspasia ile evlenmek. Erkek kardeşinden daha büyük olduğu için tahta çıkmak için çabalamasına gerek yoktur, çünkü bu zaten onun hakkıdır. Amacına ulaşmak için Aspasia’yı açıkça tehdit eder: “Karım olmanı istiyorum, isteğime karşı koyarak boşa çaba harcama!” Aspasia biraz düşündükten sonra Sifares’ten yardım istemeye karar verir. Aspasia’nın Seslendirdiği Arya: Bu arya on dört yaşındaki Mozart için inanılmaz bir durum betimlemesidir. Orkestra kadar solo ses kullanımı da monotonluktan çok uzak bir biçimde gerçekleştirilmiştir –Mozart’ın sıkıntılı durumlarda kullanmayı çok sevdiği sol minör burada da dikkati çeker. Mozart Aspasia’nın içinde bulunduğu sıkıntılı durumu dört dörtlük ölçüde bir “allegro agitatio”ya yaymıştır. İç çekişleri andıran motiflerin ardı ardına sıralanması ve aralık atlamaları kadının telaşlı haline işaret eder.

Üç dakikayı bile bulmayacak kadar kısa süren o anlık müzikal süreç sonrasında telaş sona erer. Sifares kadına destek çıkar ve ağabeyine meydan okur: “Her kim ki bu yüreği zorlamaya cüret eder, tüm öfkemi üzerine çekmiş olur.” Kralın donanmasının rıhtıma yanaştığı ve Mitridates’in hayatta olduğu haberinin gelmesiyle birlikte Aspasia iki kardeş arasında başlayacak savaşı önlemeyi başarır. İki kardeş aralarındaki anlaşmazlığı babalarından gizlemeye karar verirler. Ancak Sifares babasının isteklerine boyun eğerken, Farnaces karşı çıkar: “Hadi gelsin de tehditler savursun, öfkeden kudursun bakalım… Bu yürek ne onun öfkesine ne de hiddetine boyun eğer.” Mitridates, Farnaces’in Romalılarla kurduğu hain planlardan korkarken, Farnaces arkadaşı Marcius’tan Roma tarafından destekleneceğine dair garanti almıştır. Kırım’da Nimpheum şehrinin valisi olan Arbate, koşa koşa rıhtıma giderek Mitridates’i ve beraberindekileri karşılar. Kral kötü haberler getirmiştir. Bu kez muzaffer bir hükümdar olarak dönememiştir yurduna, Anadolu topraklarının bir bölümünü daha almak üzere çıktığı seferde yenilgiye uğramıştır. Bu kez orduları Pompei tarafından bozguna uğratılmıştır. Kral yalnız değildir; yanında Partiya kralının kızı da vardır. Prenses, daha önce kendisine aşkını ilan eden Farnaces’i sevmektedir. Buraya gelme amacı da onunla evlenmektir. Mitridates prensesin bu amacını var gücüyle desteklerken aynı zamanda politik de düşünür. Oğluna şöyle der: “İsmene ile evleneceksin.

Mitridates’in büyük çabalarla ele geçirdiği taht için yeni bir destek o.” İsmene sessiz duran Farnaces’in yüzüne bakar, karşılaştığı ifadenin hiç de iyi şeylere işaret olmadığını anlar. Görünen o ki, oğlan İsmene’ye olan aşkından çoktan vazgeçmiştir. Üstelik gönlünde artık başkası vardır. İsmene dehşete düşmüştür: “Seni başka birinin yüzüne gülerken buldum, kendimi ise terk edilmiş bir âşık olarak.” Aldatılan kadın öcünü alacaktır, kararlıdır: “Mitridates bunu elde etmemi sağlayacaktır!” Farnaces kadına resmen kafa tutar. Kendisini babasına istediği gibi gammazlayabileceğini, zaten babasının “sevilmeyen çocuğu” olduğunu söyler. Ancak kadına dikkatli olmasını da tavsiye eder ve sözlerine şöyle devam eder: “İntikam sana pahalıya mal olabilir.” Mitridates çok güvendiği Vali Arbates ile bir araya gelir. Yokluğunda oğullarının neler yaptığını, nasıl davrandıklarını öğrenmek ister. Bir vukuatları olmuş mudur? Aspasia’ya ile yakınlaşmışlar mıdır? Peki ya Aspasia kendisine sadık kalmış mıdır? Kiminle birlikte olmuştur? Arbates tüm bildikleri açık açık krala anlatır, Farnaces’in saygısızca Aspasia’nın üzerine geldiğini, Sifares’in ise aksi yönde bir tavır sergilediğini söyler: “Âşık olduğuna dair herhangi bir işaret görmedim onda… O, Mitridates’in pek sevgili oğludur.” Baba her şeyi öğrenmiştir. Eğer tahminleri doğruysa babanın öfkesi Farnaces’i yok edecektir. Şayet Aspasia’yı baştan çıkarmaya çalıştıysa, “o kalleş bundan böyle merhamet beklememelidir”. Arbates’in verdiği havadisler kralın varsayımlarını güçlendirir, hatta kuruntulu düşüncelere kapılmasına neden olur.

Aspasia’nın kendisini aldattığından ve Farnaces’in kollarına seve seve atıldığından emindir. Güvensizliği her geçen gün biraz daha büyür. Kadına iftira etmekten geri durmaz: “Benimle yalnızca ve yalnızca zorunlu olduğun için bir kurban gibi evleneceksin. Bunu görüyorum, seni rezil.” Kral payına düşen, onuru kırılmış, mutsuz adam rolünü üstlenir. Sinirlerinin yatışmasını beklemeden vefalı evladı Sifares’i Aspasia’ya göndererek, kadına henüz kral özrünü kabul etmeye hazırken ondan af dilemek gibi bir zorunluluğu bulunduğunu söylemesini ister

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir