Beatrice Masini – GACK IV – Ejder Cocuk

Yeşil Balıklar Ülkesi’nde, buradan çok ama çok uzakta, Min adında bir çocuk yaşar­ ·mış ve kendisi yeryüzünde görülmüş görülecek belki de en kötü kalpli kızmış. En azından böyle düşünüyormuş tüm o eziyetlerine ve kibrine katlanmak zorunda kalan talihsiz okul ve oyun arkadaşları. Hayır, kaba kuwet kullanan bir çocuk değilmiş Min; onun özelliği diğerlerine kötülük yapmak için dilini kullanmasındaymış. Hain, kırıcı ve acı veren şeyler söylemesindeymiş, başka .bir deyişle. 9 aı . � ı; . � Pek becerikliymiş başkalarının kusurlarını ve 2: � zayıf noktalarını bulmakta. Mesela azıcık to- � parlak olan Chao burnunu çekmeye görsün, <> g Min hemen yaftalıyormuş oğlanı “yağ topu, c “‘ pis domuzun teki” diye. Diyelim Liu ürkek ve içine kapanık bir kız olsun “aptal istiridye”ye dönüşüyormuş Min’in dilinde. Pin, koşuda yavaş olsa “uyuşuk sümüklüböcek” oluyormuş bir anda. Kimi bir köşeye kaçıp ağlayarak tepki veriyormuş, kimi benzer bir şekilde cevap vermeye kalkışarak … Ama Min ile laf dalaşına girmek de her babayiğidin harcı de- ğilmiş doğrusu çünkü yeni ve en parlak ha- � -. karetleri en hızlı bulan, laf dalaşına en hazır � � olan yine o oluyormuş eninde sonunda.


::!: ., Min’in annesiyle babası, diğer anne ve � ., aı babaların şikayetlerini dinliyorlarmış dinlemesine fakat bu lafları saçma endişeler olarak değerlendiriyorlarmış. Ne de olsa tüm ebeveynler, kendi çocuklarını savunmaya, kabahatlerini küçük göstermeye ve hatanın aslında başkalarında olduğunu düşünmeye meyillidirler. Gerçekten de, “Ne sulugöz şu Min’in arkadaşları,” diyormuş annesi. “Hem de nasıl!” diye katılıyormuş babası ve şöyle devam ediyormuş, “Espri anlayışından nasiplerini hiç almamışlar.” “Bana sorarsan,” diyormuş annesi, “çocuklar kavga ederken kendi başlarının çaresine bakmalı, araya yetişkinleri sokmamalılar.” “Çok haklısın,” diye cevap veriyormuş babası. “Biz, başının çaresine hep tek başına bakabilsin diye yalnız bırakmıyor muyuz Min’i?” İşin aslı şuydu ki Min’in büyük birinden gelecek desteğe, cesaretlendirmeye ya da birinin onu savunmasına hiç ihtiyacı yok11 O> . � ff . E tu. Onun kılıç kadar keskin dili halihazırda !!!. :?. ölümcül bir silahtı zaten. Ancak neden böyle � � davrandığını anlamak için dikkatli bir yetiş- <> g kine ihtiyaç olabilirdi o kadar. Fakat başka c “‘ zamanlardı onlar, bambaşka dünyalardı ve 12 aslına bakarsanız kimse çocukların akıllarından ve gönüllerinden geçenleri çok fazla takmıyordu kafasına. Yazık oluyordu aslında çünkü biri kafasına takmış olsa bu öykü bambaşka bir öykü olacaktı; ama bambaşka değil bu öykü oldu işte ve onu anlatmanın vakti gelip çattı bile.

Biri�c.i Bölüt’Y\ . l.şte burada ö'{le bir .şe'{ ‘{apar ki Min, ‘{oktur affı ve U'{,Sun .şekilde bulur ce-ı:a.sını Min, erkek çocukların arasında pek de popüler sayılmazdı; ama kızlar arasında öyleydi. Birçoğu her zaman olduğu üzere, onu taklit etmeye çalışıyordu ve onun gibi hain ve kırıcı olmak hayatlarının amacına dönüşmüştü. Zaten o da hedef tahtasına erkekleri oturtmayı tercih ediyordu. Ne de olsa erkekleri koşuda, kavgada ve benzeri faaliyetlerde yenemiyorlardı, dolayısıyla onları kelimeler gibi basit ve acı veren bir silahla aşağılama13 : i f ya çalışmaya değiyordu. Min’in dokuzuncu : � doğum gününde sadece kızlara özel bir parti � düzenlemesi bu nedenle son derece doğaldı. g Davetli bütün kızlar da “Evet, tabii ki orada c “‘ 14 olacağız, başka sözümüz olsa bile hemen iptal ederiz,” diye cevap vermek için adeta birbirleriyle yarışmışlardı. Min’in doğum günü partisi, evinin bahçesinde, üzerinde ahenkli meyve ağaçlarının yetiştiği uzun bir duvarla çevrili güzel bahçesinde düzenlenmişti. İlkbahar olduğu için ağaçların hepsi çiçeklere bürünmüştü ve ne zaman rüzgar parmaklarını dalların arasında gezdirse çiçeklerin taçyaprakları, ellerini heyecanla çırpan çocukların üzerine pembe ve beyaz, zarif bir yağmur olarak düşüyordu. Daha da büyük bir heyecanla Min’in ailesinden gelen hediyelere hayran oluyorlardı: Farklı renklerde ipekten giydirilmiş ikiz oyuncak bebek, ejderha şeklinde bir uçurtma, yeşim taşından şıkır şıkır bir dizi bilezik ve anneannesinin hediye ettiği, yine yeşim taşından fakat bu defa mat, kenarları altın işlemeli, mavi ipek kordona asılı küçük balık… Min bu kolyeyi hemen ı.

: ::ı o o o turuncu kıyafetinin üzerine takıvermişti. � Ü} “Ne güzel şeyler bunlar,” diye mırıldanı- ·c ·u; yordu kızlar. Aralarından bir tanesi eli- � 8 ni uzatıp yeşim taşından yapılma pürüz- J süz balığ1 okşamaya cesaret etmişti. Fakat Min, “Haydi, yemeğe gidelim1” diye bağırarak uzaklaştırmıştı onu. Evet, kendi eşyaları konusunda çok kıskançtı küçük kız. Yemekte pirinçten tatlılar, ballı turtalar ve tebrik anlamı taşıyan kırmızı şekerli balık şeklinde tatlılar vardı; ancak etrafta doğum günü pastası görünmüyordu. Bunun nedeni o sırada o taraflarda pasta diye bir şeyin bilinmiyor olmasıydı. Bu kadar tatlı bir ortamda, taçyaprakları ve yenecek bunca güzel şey arasında, çocuklar neredeyse normal görünüyorlardı; Min bile belki de dilinin üzerinde eriyen şekerden yumuşamış olacak, istisnai şekilde herkese nazik davranıyordu. Partinin başladığı andan beri ağzından tek bir kırıcı söz çıkmamıştı. Fakat daha sonra biraz geç kalmış olan Liu gelmişti. Evet, Min’in deyişiyle hani şu “aptal istiridye” olan kız… Liu, aceleyle bahçeye gelip nefes nefese Min’e etrafı

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir