Julian Young – Nietszsche

Nietzsche’ye göre, ruh sağlığı gayet yerinde olan bir insan geriye bakıp bütün hayatını gözden geçirdikten sonra coşkuyla ayağa kalkıp “oyunun ve performansın tamamına” “Da capo!* -Bir daha! Bir daha! Tekrar en baştan!- diye haykırabilmeliydi. Bu fikir onun en büyük esin kaynağıydı. Sağlığı tamamen yerinde olan bir insanın “en büyük coşkuyla arzulayacağı şey” kendi hayatının sonsuz bir zaman boyunca “bengi dönüşü”dür (ewige Wiederkehr) -kötü parçaları atılarak arıtılmış haliyle değil, tam olarak aynı hayatı, ne kadar acı ve utanç verici olursa olsun, en ufak ayrıntısına kadar ister. Nietzsche’nin kendi amacı da bunu yapabilmek, kendi hayatına “Da capo!” diye haykıracak bir noktaya ulaşabilmekti. Bakalım o noktaya varıncaya dek nelerle yetinmek zorunda kalmış. Friedrich Nietzsche, “Fritz”, 15 Ekim 1 844’te (idollerinden biri olan Sarah Bernhardt’tan tam bir hafta önce) Sakson köyü Röcken’de doğdu. Bu doğum yeriyle ilgili iki olgu önemlidir. Birincisi, Röcken’in bulunduğu yöre yükselen Prusya devleti tarafından Saksonya’nın 1815’te ilhak edilen kesimindeydi. Bu ilhak Sakson kralının Napoleon’la ittifakına Prusyalıların verdiği cezaydı. Napoleon 1 8 13’te Leipzig savaşında Prusya’ya ve onun müttefiki olan Rusya, Avusturya ve İsveç’e yenilmişti. (Nietzsche, ailesinin geri kalan üyelerinin aksine babaannesinin Napoleon’a büyük hayranlık duyduğunu hatırlar;l bu özellik daha sonra Nietzsche’nin siyasi bakış açısında önemli bir unsur haline gelecektir. • Da capo: “Baştan al” anlamına gelen, İtalyanca müzik terimi-r.n. 4 NIETZSCHE Göreceğimiz gibi, Nietzsche’nin entelektüel manzarasında Prusya önemli bir rol oynar. Gençliğinde Prusya milliyetinden olmakla büyük gurur duyuyordu -kendini kısaca tanımlaması gerektiğinde “Ben Prusyalıyım” demişti- ayrıca Prusya başbakanı ve daha sonra da birleşik Alman Rt!ich’ının şansölyesi olan Otto von Bismarck’ın tutkulu bir hayranıydı. Ancak Bismarck’ın Alman devletlerini ortak düşmana karşı birleşmeye zorlamak için başlattığı, “tercih savaşı” olarak da bilinen Fransa-Prusya Savaşı’nın (1870-71 ) dehşetini gören Nietzsche, “kan ve demir” şansölyesinin Prusya devletini kullanma biçimi ve bu devletin kalkanının altında büyüyen halinden memnun şovenist dar kafalılık karşısında şoke olacaktı. Yine de, tutkulu bir Prusya hanesinde yetiştiği ve Prusya eğitim sisteminden geçtiği için, benim kanaatimce, arketipik bir Prusyalı kişiliği edinmişti. İnsanın hayatını tek bir “hedefe” doğru giden “dümdüz bir çizgi” olarak örgütlemesini isteyen,2 hem ruhta hem devlette bir “rütbe sırası” gerektiğini düşünen bir filozofun çağdaş “postmodernizmin” babası sayılması, filozofların birbirini kasten yanlış anlamakta neredeyse hiç sınır tanımadıklarının delilidir. Nietzsche’nin doğum yeriyle ilgili ikinci önemli olgu, Röcken’in Protestan Reformunun merkezinde bulunmasıdır: Bu köy Martin Luther’in doğduğu Eisleben’den yetmiş kilometre uzaktadır, Johann Sebastian Bach’ın çalıştığı ve öldüğü Leipzig’in yirmi beş kilometre güneybatısında kalır, Georg Friedrich Handel’in doğduğu ve çalıştığı Halle’den elli kilometre mesafededir. Hem Bach hem de Handel -Alman Lutherciliğinin ve Nietzsche’nin anayurdunun iki büyük müzikal sesi- müzikle derinden ilgilenen Fritz için çok önemliydi. Nietzsche’nin yazılarına göre dokuz yaşındayken Handel’in Messiah’ından Hallelujah Korosu’nu duyduğunda, “meleklerin neşeli şarkısına, dalgalarında İsa’nın göğe yükseldiği şarkıya katılmak zorunda olduğunu” hissedip benzer bir şey yazmaya çalışmak için kesin kararını verdi (bu kitabın web sitesinde 1. Parça).3 Kendi verdiği adla geleceğin “Deccal’ının” Protestanlığın beşiğinde doğmuş olması burada çözmeye çalışacağımız bir paradoks yaratıyor. Alman Protestanlığının koynunda nasıl böyle bir engerekli yılan beslediğini sormamız gerekecek. *** Fritz, “Friedrich Wilhelm” adıyla vaftiz edildi, çünkü Prusya Kralı IV. Friedrich Wilhelm’in doğum gününde dünyaya gelmişti ve babası Da Capo 5 Kari Ludwig de (bkz. Resim 1) tutkulu bir Königsstreu, yani ateşli bir kralcıydı. Nietzsche’nin babası Ludwig, 1813’te, Luther Kilisesi’nde “murakıplık” (tahminen başdiyakoz) görevini yürüten, ayrıca ahlaki ve ilahi konularda ilmi eserler kaleme alan Friedrich August’un (1756-1 862) oğlu olarak dünyaya gelmişti. Ludwig’in annesi Erdmuthe beş kuşaklık Lutherci papazlar soyundan geliyordu. Ludwig’in Prusya kralına sadakati hiç değilse kısmen minnettarlıktan ileri geliyordu. Halle Üniversitesi’nde teoloji çalışmalarını tamamladıktan sonra, tıpkı Röcken gibi Prusya Saksonya’sında bulunan küçük bir prenslik olan Sax-Altenburg’da dükün üç kızına özel öğretmenlik yapmıştı. Neredeyse züppece denebilecek -alışılmış kasvetli din adamı tarzından uzak- giyim tarzını orada edinmişti; oğlu da bu tarzı ondan miras alacaktı. Ayrıca Prusya Kralı’yla da orada karşılaşmıştı; kral üzerinde iyi bir izlenim bırakmış olmalı, zira komşu köyler Michiltz ve Bothfeld’le birlikte Röcken’in din işleri kraliyet fermanıyla onun sorumluluğuna verilmişti. Yirmi dokuz yaşındaki Ludwig aynı yıl, yakındaki Pobles köyünün papazı David Ernst Oehler’in on yedi yaşındaki kızı Franziska Oehler’le (bkz. Resim 2) tanıştı. Şık kıyafetleri, kibar tavırları ve piyano çalma yeteneği -bu yetenek de oğluna miras kalacaktı- iyi bir izlenim bırakmış olsa gerek, çünkü ertesi yıl evlendiler. Bu yüzden Nietzsche’nin dört bir yanı Lutherci papazlarla doluydu diyebiliriz. Ama daha sonra Hıristiyanlığa suikast girişimini köktendinci ya da bağnaz bir geçmişe tepki olarak değerlendirmek hata olacaktır. Ailesi ne köktendinci ne de bağnazdı, mesleğinin sonunda yazdığı yarıotobiyografik eseri Ecce Homo’da kendisi de bunu doğrular: “Hıristiyanlıkla savaşıyorsam, bu tam benim işimdir; çünkü o yönden hiçbir yıkımla, hiçbir engelle karşılaşmadım. En koyu Hıristiyanlar benden hiç esirgememişlerdir sevgilerini. “4 Yani Nietzsche’nin babası -özellikle müzik alanında- geniş bir kültüre sahipti, dogmalarla ilgilenmiyordu ve ilahi inancın ayrıntısının bireysel vicdanın mahremiyetine ait olduğunu savunuyordu. Fritz’in kız kardeşi Elizabeth’in hatırladığı kadarıyla Erdmuthe Nietzsche de, “katı rasyonellik döneminde yetişmişti … bu yüzden de 1 850’lerde Ortodoksluğun canlanmasın�an, insanların alenen kendilerini çaresiz günahkarlar ilan edip ‘yeniden doğmalarından’ huzursuz oluyordu. “5 6 NIETZSCHE Aynı fanatizm karşıtlığı Fritz’in annesinin babasında da vardı ve küçük Fritz bu dedesinin, herkesin birbirine “içten [gemütlich]” ve hoşgörüyle yaklaştığı evine aşırı derecede bağlıydı. David Oehler, zekası, eğitimi ve evliliği sayesinde toprak sahibi beyler arasına yükselen ve böylece bir toprak ağası gibi yaşayabilen bir dokumacının oğluydu. On bir çocuk yapmıştı, kağıt oynamayı severdi, hem çiftçi hem de attığını vuran bir avcıydı. Kış akşamlarını canlandırmak için düzenli olarak müzikli toplantılar organize eden yetenekli bir müzisyendi ve Fritz’in en sevdiği uğraklardan biri olan büyük bir kütüphanesi vardı. Aslında Luther Kilisesi, Anglikan Kilisesi’ne çok benziyordu. Bu durum, toplumsal ilerlemenin ve nispeten soylulara özgü yaşam sürdürmenin yolunu açıyordu. Nietzsche/Oehler aileleri için Hıristiyan inancının hiçbir şey ifade etmediğini ve onların Hıristiyanlığın sadece dışsal, toplumsal biçimiyle yetindiklerini düşünüp, onlara hemen “Trollopeci” [nezaketsiz-r.] sıfatı yakıştırmak yanlış olur. İki aile de, genellikle sorgulamayan, şüphe sarsıntısı geçirmemiş, içten bir inanca sahipti.* Din onların hayatının temeliydi. Elizabeth bunu açıkça ifade eder: Çocukluğumuz sırasında Hıristiyanlık ve dinin asla kısıtlayıcı bir unsur içerdiğini görmedik, ama her ikisinin de örnekleri fiilen, doğal teslimiyetin en yüce görünümleri halinde önümüzdeydi.G * Buna ilişkin kayıtlara geçmiş tek istisna Nietzsche’nin dayısı Edmund Oehler’in 1862’de yazdığı bir mektuptadır: “Nasıl olduğumu soracaksın. Tanrı’ya şükür şimdi çok iyiyim. Kasvetli ve puslu havalar geçip gitti, şimdi yeniden temiz ve taze hava alabiliyorum … Karanlık gecede ve büyük içsel çilelerle geçen zamandan sonra yeni bir gün ve yeni bir yaşam doğmaya başladı. Çarmıha gerilip dirilen ve cennete yükselen İsa Mesih bugün de hala yaşıyor ve hükmünü sürdürüyor; o artık benim tek Efendim ve gönlümün biricik kralı, sadece onu izleyeceğim, sadece onun için yaşayacak, ölecek ve çalışacağım. İnsanları, kendi aklımı ve dünyevi irfanı takip ettiğim için uzun zaman şüphe içinde yaşadım. Aslında senin de bildiğin gibi, insanların görüşleri sürekli birbirini geçersiz kılar ki bu da arayış içindeki bir ruhun sağlam bir zemin bulamaması demektir. Ama şimdi İsa gönlümün efendisi olunca şüphelerim geçmişte kaldı. Artık sağlam bir zeminim var, çünkü İsa daima bir ve aynı kalıyor … Sevgili Fritz, senin de arayan, mücadele eden, çatışmalar yaşayan bir ruh olduğunu sohbetlerimizden biliyorum. Öğüdümü dinle ve İsa’yı Rabbin kabul et, sadece onu izle … insanların sistemlerini değil. Sadece İsa, sadece İsa ve yine sadece İsa … sadece İsa” (KGB 1.1 Nietzsche’ye 58). Bu mektup Nietzsche’nin dayısı Edmund’un dini bir kriz yaşadıktan sonra, Nietzsche/Oehler ailelerinin epeyce yadırgadığı bir “yeniden doğuş” Hıristiyanlığına kaydığını gösteriyor. Da Capo 7 Nietzsche/Oehler aileleri çocuklarını, Hıristiyan erdeminin zorlama olmayan tezahürleriyle, sahici Hıristiyan hayatlarıyla çevrelemişlerdi. Nietzsche’nin olgunluğunda Hıristiyanlığa saldırısındaki gaddarlık bu yüzden biyografik bir bulmacadır. Hıristiyanlık onun çocukluğunu sevgi ve emniyetle dolduran, asla kıymetini bilmezlik etmediği bir sıcaklık sağlayan geniş bir ailenin maddi ve duygusal temeliydi. Fritz özellikle babasına derinden bağlıydı. On üç yaşındayken yazdığı otobiyografik düşüncelerde onu şöyle hatırlar: Tam bir taşra papazı! Canlı bir ruh ve sıcak bir kalbe sahip, Hıristiyanlığın tüm meziyetlerini donanmış olarak sessiz, sade ama yine de mutlu bir yaşam sürdü; onu tanıyan herkesçe sevildi sayı ldı. Görgülü davranışları ve neşeli tavırları, davet edildiği pek çok sosyal faaliyete zarafet kattı ve herkesin hemen onu sevmesini sağladı. Boş vakitlerini bilimle uğraşmanın hazzıyla ve müzikle doldururdu. Piyanoda, bilhassa temalardaki doğaçlama çeşitlemeleri çalmakta çarpıcı bir becerisi vardı. ..7 Fritz de bu beceriyi çok geçmeden kusursuzlaştıracaktı. Elizabeth babalarına dair bu tabloya hafifçe baskıcı bir nüans katar; hatırladığı kadarıyla babasının önünde ihtilaflara yer yoktu, çünkü son derece duyarlı bir adamdı, ya da o zamanlar söylendiği şekliyle, her şeyi çok ciddiye alıyordu. Mıntıkasındaki ya da ailesindeki her ihtilaf işareti ona öyle acı verici geliyordu ki çalışma odasına çekiliyor, yemeyi içmeyi ya da başkalarıyla konuşmayı reddediyordu. a Ama Fritz’in ona derinden bağlı olduğundan bir an bile şüphe etmiyordu. Babamız zamanının büyük bir kısmını bizlerle geçirirdi ama özellikle en büyük oğlu Fritz’le birlikteydi; ona “küçük arkadaş” der, meşgul olduğunda dahi yanında olmasına izin verirdi, çünkü [Fritz] hiç kıpırdamadan oturmayı ve çalışan babasını düşünceli bir edayla izlemeyi beceriyordu. Fritz daha bir yaşındayken bile babasının müziğini o kadar seviyordu ki herhangi bir neden yokken ağladığında babasından ona piyano çalması rica ediliyordu. Çocuk piyanonun sesini duyunca minik bebek arabasında dimdik oturuyor, bir fare gibi sessiz kalıyor ve gözlerini müzisyenden hiç ayırmıyordu.9 8 NIETZSCHE Nietzsche Ecce Homo’da şöyle der: Böyle bir babam olmasını büyük bir ayrıcalık sayıyorum; üstelik bana öyle geliyor ki. .. sahip olduğum diğer ayrıcalıkların hepsi de bununla açıklanabilir. Öncelikle, yüksek, ince şeylerle dolu bir dünyaya [kitapların dünyasına] istemeksizin girmek için biraz beklemem yeter, ayrıca niyet etmem gerekmez: Orada evimdeyim ben; en derin tutkularım ancak orada açığa çıkar. 10

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir