Burçak Çerezcioğlu – Mavi Saçlı Kız

Dayanılmaz kemik ağrıları var . – Derslerin nasıl bakayım, zor değil mi? Psikolojiktir efendim … İstanbul’un ünlü bir hastanesinde doktorla aramızda geçen bu diyalog, eşin dostun “Ben büyürken de ağrımıştı kemiklerim, boyu uzuyordur” tanımından biraz daha cahilceydi. Yatağı eskidir diye yatağını yeniledik biz de, psikolojik’ten biraz daha somut bir şey yapabilmek için … Ama sararma ve ağrılar sürüyordu. Bu sefer -başkaca bildiğimiz bir şey olmadığından o sıralar- araya tanıdıkları sokup bir üniversite hastanesinde, bir profesöre teslim ettik kaderimizi … Bir ayı aşkın zamanda 40-50 tahlil ve hastanenin hemen hemen tüm branşlarından uzman ‘Hoca’lar -profesör de deniyorkonsültasyonlar yaparak sonuca ulaştılar… Malta Humması, yani tıpçası Brusella. Yani süt ürünlerinden geçen, oldukça basit, 21 günde sona eren, bakteriyel bir hastalık. -hem de biz kanser beklerken- (Canım Tıp’ tan da iyi bilemezdik ya!) Bakın şu Tanrı’nın güzel raslantısına, Burçak deli oluyor Bodrum Ak-tur’ a ya, oh ne güzel, bizim profesör hoca da o tarihte ev kiralıyormuş orada … O çok sevdiği denize, ancak bir kere inebildi Burçak, Aktur’ da. Gün günden kötü. Kan değerleri aşırı düşmekte … 7 Deniz banyosunu almakta iken sokulup sorduk Hoca’ya … Dedi ki: – Ben zaten baştan beri şüpheleniyorum. (Yahu biz mi yanlış biliyoruz acaba? Bilimin, ama gerçek bilimin işi şüphe etmek ve fakat bu şüphelerin peşine düşmek değil midir? Bizimkinin şüphesi tamam, ya sonrası! . ) Dedik ki: – Söyleyin şüphenizi lütfen. Bizim baştan beri düşündüğümüz şey mi? – Hemen İstanbul’ a dönün, hastaneye … ‘O Dönüş’ü anlatmak için kalem yetersiz kalır. Varın düşgücünüze başvurun. İstanbul.


Gene aynı üniversite hastanesi, bu sefer başka bir profesör. Ve onun uzmanlık alanı. Sonucu almak çok basit oldu. Göğsünden -bağırta bağırtabir iğneyle ilik alınıp bakıldı. Netice: – Çocuğunuz lösemi. Hocanın odasından çıkınca sessizce, süzülürcesine bayılıverdi koridorda ‘Anne’ ilk kez. (Bütün süreç boyunca birkaçı geçmedi bu bayılmalar. Giderek taş gibi oldu, ölüme karşı durmak için … Durdu da. Baba, başta iyi, giderek pelteleşti. Güçlü erkek’lerimize selam olsun … ) Neyse, sağolsun eş-dost, özel bir oda bulundu. (Sonradan öğrendik ki Yaman Okay’ın geçiş’ ini yaptığı, bu oda.) Bu çok özel oda, müthiş güzel manzaralı -tabii o durumda görecek gözü olana-; özel fareleri, özel karafatmaları gece oldu mu cirit atmakta odanın içinde. Oysa ki mikrop taşımaması için odaya ziyaretçi bile sokulması yasaktı. Yerler duvardan duvara halı kaplı (Sonradan Almanya’ da öğrendik ki kesinlikle zararlı bir şey bu, böyle kliniklerde! … ). Hastanede sular kesik. Bu yüzden de yemekleri dağıtan görevli gizlice, tepsileri bir bezle silip temizlediklerini söyleyerek, uyarıyor bizi, yemeğinizi evden getirtin diye. Sağolsun.

Profesör, bilgisinden aşırı emin, bir kumandan gibi. Gencecik, dinamik asistanları saygıdan da öte bir ürkeklik içinde, peşindeler. Hoca’nın ciddiyetinden yüzünden düşen bir parça. 8 -Herhalde bilim icabı!- Burçak’ın ödü kopuyor, geleceği saatlerde. Bizi ayrı bir korku sarıyor, ilaçları ne zaman, nasıl alacağını sorarken … Nitekim, bir gün demez mi, – Ben çocuğunuzu tedavi edemeyeceğim, efendim. – Neden? Ne oldu? – Gözlerinizdeki endişe … – Efendim? – Kaygılı bakışlarınız beni rahatsız ediyor … Ya, işte böyle … Ölümle savaşırken endişeli bakış bile yasak. Vah benim ‘özgür’ ülkemin insanları. Vah ki vah! … Derin bilgi ve sınırsız insan sevgisi bu olsa gerek. Hipokrat yemini falan filan da cabası. Neyse … Bu arada, bir başka üniversitenin ünlü uzmanı Hoca: – Eğer çocuğunuzun iyileşmesini istiyorsanız, hemen oradan çıkarıp bize getirin. – Ama kesinlikle tedavi edildiği odadan çıkartılması yasak dediZer. – Siz bilirsiniz … Biz bilirsek size ne lüzum … diyemedik tabii. Ama değiştirmedik de hastaneyi, dışarı çıkartmamak için. Burası Türkiye … Çıkarttık, çıkarttık gene de. Yapılan kemoterapi sonucu vücudun bağışıklık sistemi sıfırken, yani bütün mikroplara karşı hiçbir savunması yokken, biz gene de İstanbul’ un sonsuz mikroplu sokaklarına çıkarttık Burçak’ı.

Hem de hastanemizin buyrultusuyla. Zira kemoterapinin, kalpte hasar meydana getirip getirmediğini anlamak için bir ölçüm yapılması gerekti. Anıma … Görevli personel seminerde olduğu için bölüm kilitli! Ve -ambulans da bulunamadığından- bize önerilen, “Çocuğu bir çarşafa sararak, bir taksiye bindirip, bir başka hastanenin ilgili bölümüne götürün . ” Ve daha neler yaşandı, şu anda bilinçaltının derinlerine itilen, hatırlanması bile acı çektiren … Bu arada, birçok dostumuz, mutlaka bir kampanya başlatmak için bir ayı aşkın ısrar ettiler. Bir yandan da yurt dışında vakıflar araştırılıyor. Derken dostların kararı ile beş parasız Almanya’ ya, Hannover’ e uçul9 du, gene bir ‘insan’ hava yolları genel müdürünün ücretsiz uçuşu ile. Türkiye dahil, birçok ülkede bulduğu tedavi yöntemi uygulanan mütevazı bir bilgin, Prof. Riehm karşıladı bizi. Almanya’ daki bütün vakıfların bütçesi tükenmiş. Akın akın Doğu Bloku’ndan çocuklar geliyor. Çernobilzedeler. Raporlar tetkik edildi ki: Meğerse hastalık özel bir seyir izlediği ve deneysel tedavi gerektirdiği halde, rutin tedavi uygulanmakta imiş, o da yirmi beş yıl önceki, gelişmelerden ve değişmelerden habersiz şekliyle … Skandal. Uluslararası bir tıp rezaletini Almanların Almanlığı engelledi son anda. Onlar hemen, dünü bırakıp, bugünü ve yarını kurtarmaya yöneldiler. – Gelmeseydiniz beş gün kadar ömrü kalmıştı çocuğunuzun.

Hastane bir çocuk bahçesi. Tüm insanlar güleç, sevecen. Bir kür, bir kür daha. Tedavi sonuç vermiyor. Anne direniyor, yeni tedaviler istiyor. Ama yılbaşına 5-6 gün kala kesin karar verildi. “Son 15 gün. Son dileğini yerine getirin. Sonra getirip bize teslim edin. Körlük, beyinde tümör, dayanılmaz ağrılar olacak. Morfinlerle azaltmaya çalışacağız acıları.” Kendi inancına göre, eski bir enkarnasyonu olan, aşk’ı Amerika idi, en büyük arzusu, tabii ki … Ama biz ona, bunca zor tedaviye inanılmaz bir dirençle katlandığı ve sonuçta hastalığı yendiği için, doktorların bir ödül gezisi verdiklerini söyledik. Ve inanılmaz mucizeler başladı. Son kırk günümüzde tek bir lokma bile yiyemeyen, bu arada bir kez de solunumu ve kalbi duran, şokla tekrar yaşama döndürülen, mideden ağıza kadar yara olup sonra derisi parça parça dökülen, tekerlekli sandalyede bile oturamayan Burçak, -20°C’ de, yeni yılı Baston’ da dostlarımızın arasında, sokakta şarkı söyleyerek karşıladı. On sekiz günlük Boston-Chicago-New York gezisi eksi otuz dereceye varan soğuklarda, bütün gün sokaklarda gezerek yaşandı.

Her gün daha sağlıklı. Almanya’ya dönüşte doktorlar Burçak’ı tanımadı. Denenecek hiçbir tedavi kalmadığından, tedavisiz geçen 17 ay … İki ayda bir Almanya’ya kontrole giderek. Her defasında 10 daha ve daha iyileşerek. Alman uzmanlar, bu duruma tek şey söyleyebildiler: “Daha önce hiç görmediğimiz bir şey bu. Mucize!.” Ve bir gün, hastalık hemen hemen sıfırlandığı sırada, birdenbire tüm şiddeti ile ‘patladı’. Ve doğum gününe dört gün kala, o ait olduğu yere geri döndü. Ölümsüz yaşamına ‘doğdu’. Sonsöz Yaşanan uzun ve acılı hikayemiz hep ikili gelişti. Bir ak’ sa, bir kara. Hep birbirini izledi kötü ve iyi. Felaket ve mucize. Umutsuzluk ve umut. Bitiş ve başlangıç.

Hikayemizin bir ‘Kara Kitap’ı var ki, ülkemizin genel karaltısının tıp faslına değgin. Ama bu kitabı, biz yazmak istemiyoruz. Çünki zaten herkes bir şekilde, kendi yaşamında okumuştur bu kitabı. Bir de ‘Ak Kitap’ var ki, o mutlaka bilinmeli. ‘Kara Kitap’ı okumaya yazgılı ‘Acılı Ülkemin İnsanları’ okuttular bize ‘Ak Kitap’ı… Milyonlarcası, ‘Kara Kitap’a bile ulaşamıyor kuşaklar boyu … Kimisi cep harçlıklarını yatırdı bankalara. Herkes kendince destek verdi. Kimi konser düzenledi, kimi program yaptı. Kimi dua etti. Kimi mendil sattı. Kimi mektup yazdı. Kimi gözyaşı döktü … Onları çok seviyoruz ve çok borçluyuz onlara. Son Not İster acıklı, ister mutlu; ister uzun, ister kısa … Film bitiyor bir gün. Olması gereken, olması gerektiği ‘zaman’ da oluyor … O ‘an’ ‘ışık’lar yanıyor. Perdedeki görüntüler son’a eriyor. Seyrettiklerimiz hayal oluveriyor.

‘Işık’ ve ‘ışıklar var, artık.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir