Can Dündar – Aşka Veda

Aşk devrimcidir. Otorite, düzen, nizam tanımaz. Coşkuyla çarpan iki kalbin yarattığı etkiye hiçbir direnç dayanmaz. Sınırlar, harp içindir; aşk sınırdan anlamaz. Yaş, sosyal statü, renk, ırk, cins, dil, mezhep, milliyet farkı, tutkuya mani olamaz . İki yürek buluştu mu onlan dizginleyen çitler, bariyerler, örf ve adetler, gel�nek ve görenekler, ilkeler, nizamnameler, akrabalar ebeveynler tutuşur. Ten, derde ilaç olur; ölüm, ayrılığa yeğ tutulur. Seven iki yürek, aynlmaya zorlandıkça birleşir. Aşk, yalnızca içeriden yıkılabilen bir kaledir. Sadece aşıkların birbirini yemesiyle yok olur. • •• Devrimcinin düşmanı düzendir. Kazanmanın konforlu rehaveti, “Elde ettim işte!” felaketine dönüşür kısa zamanda … Devlet, aile, özel mülkiyet el ele verip işe kanşır; büyük heyecan, alışmayla, kurumsallaşmayla yatışır. O ilk kıvılcımdan güçlü bir dostluk ateşi yakamazsanız, uğruna dünyayla savaşabileceğiniz insanı bir iç savaşta kaybedersiniz. Onca hızlı daldığınız rüyadan bu kadar hızlı uyanabilmiş olmanıza da hayret edersiniz. • • • 13 Sevgili editörüm Cem Alpan’ın, aşk, kadın, erkek, evlilik üzerine yazdığım yazılar arasından titizlikle seçtikleriyle hazırladığı bu kitap, ilişkilerin yukarıda özetlediğim iki yüzünü, yani tersiyle düzünü birlikte anlatmayı deniyor.


Yı.i.zünde, yanağında, yüreğinde aşk denen alazın korunu hissedenlerin, ateşten gömleği gönüllü giyenlerin, sevdiğine kalbini verenlerin duygularıyla haşlıyor kitap … Abayı yakmanın, gönülden bağlanmanın, eriyip çarpılmanın hazzından, tadından dem vuruyor. Körkütük, sırılsıklam, doludizgin aşkların nelere kadir olduğundan bahsediyor. Bazen kanlı bir örgüt içinde, bazen bir gendev köşesinde, bazen kambur bir kızın muhayyilesinde, kah içten içe kabaran, kah gürül gürül çağlayan o deli nehri anlatıyor. Sonra kadından erkeğe, dünden bugüne, devrimden düzene sevdanın nasıl şekil değiştirdiğine bakıyor. “Sekssiz aşk”tan “aşksız seks”e geçişin izini sürüyor. Şehvet sevdadan soyunduğunda, Eros okunu kırdığında, piyasa duruma el koyduğunda aşkın nasıl can çekişmeye, körelip çirkinleşmeye başladığını sergiliyor. Geçmiş kuşaklara göre bir hayli serbestleşmesine rağmen eski tadı vermeyen, saadet getirmeyen, şiirini kaybeden zamane ilişkilerini sorguluyor. • • • Asırlar önce Shakespeare o muhteşem 129. sonesinde, “Acıkan şehvet, ruhu ezip geçer,” demişti. O açlık, “aşka veda”yı getirdi. Ama yine o sonenin dediği gibi: Ne tuhaf ki dünyada bun lan bilen çok Ama cehenneme götüren cennetten hiç kaçan yok. Sonunda cehennem korkusu olsa da bizi yaşatan, o cennetin hayalidir. Veda etsek de biliriz ki aşk, her daim ihtimal dahilindedir.

14 CAN DÜNDAR Mayıs 2012 I AŞKA DAİR Aşkın Halleri Eğer … Onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz … Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden, bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz … Ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin … Onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain … Sınıf ta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa … Ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp hüzünlendikçe ağlıyorsa … Dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse … Hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse … Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse … Kışlar ilkbaharsa yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar . Her şiirde anlatılan oysa; her filmin kahramanı o … Her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa … Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez, özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa … İştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa … İştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa … Eliniz telefonda yaşıyor, işaretparmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız … 19 Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken, “Keşke o anlatsa!” diye iç geçiriyorsanız … Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan sil inmiyorsa bir türlü … Özlemi, sol memenizin altında, tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu … Hem kimseler duymasın hem cümle alem bilsin istiyorsanız … Onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse … Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse . Gamze gamze tebessüm de onun içinse alev alev öfke de … Bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzsuyu hürmetine … Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa … Dışarıda yer yerinden oynuyor ve “içeri”de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa … Nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsan ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız … Kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim . Gece yansı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa … Her gidişte ayaklarınız “geri dön” diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla … … O halde “Sevgililer Günü” sizin gününüz!. “Çok yaşa”yın ve de “siz de görün.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir