Can Özçelik – Kainat İmamı Fethullah Gülen

Türkiye henüz 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu konuşmaya başlamamış; ancak Hükümet ile Cemaat arasındaki kavga artık en üst seviyeye çıkmıştı. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan her fırsatta Fethullah Gülen ve cemaatinin devlet içinde ayrı bir örgütlenme kurarak kontrol sağlamaya çalıştığını söylerken, bunun adını da “Paralel Yapı” olarak belirlemişti. 17 Aralık 2013’ten sadece dört gün önceydi… Avukat Mehmet Demirlek, Beylikdüzü’ndeki ofisinde bir haftadır çalıştığı dilekçesini tamamlamanın verdiği rahatlıkla bir sigara yakmıştı. Koltuğuna gerildiğinde, karşısında bulunan saate gözü takıldı. Cep telefonunu eline aldı ve bir kere de oradan kontrol etti saati. Doğruydu. “Artık bugün geçti, yarın götürürüm” diyerek geçiştirdi. Gün bitmişti artık. Günlerce uğraşmış, gazete haberleri ve belgeleri bir savcı gibi incelemişti. Eksik bir şey kalmamalıydı. Yedi sayfalık dilekçesine her gün bakıyor, bazı ufak rötuşlar yapıyor, iş yoğunluğu da üstüne gelince teslim etmek için fırsat bulamıyordu. 17 Aralık sabahı uyandığında ise artık Türkiye’nin eskisi gibi olmadığını görecekti. Gözaltına alınan kişileri duydukça âdeta gözleri yuvalarından çıkıyordu. “Bugün ne olursa olsun teslim etmeliyim” diye içinden geçirirken, bir taraftan da hızlı hızlı kahvaltısını yapıyordu. Gireceği duruşmaları ve randevularını gözden geçirirken, yapacağı şikâyeti düşünüyordu.


Öğleden sonra saat 16.00’da işlerini tamamlamıştı. Artık önünde bir engel yoktu… Hazırladığı suç duyurusu dilekçesini ofisinden alarak Çağlayan Adliyesine hareket etti. Fakat trafik engelini hesaba katmamıştı. Mesai saatini geçirmek istemiyordu. Hemen kararını değiştirdi, dilekçenin başlığını el yazısıyla değiştirerek Büyükçekmece’den muhabere yoluyla gönderilecek şekilde ayarladı. Büyükçekmece Adliyesine vardığında saat 16.20’ydi. Adliyenin 2. katında bulunan müracaat savcısı henüz mesaiden çıkmamıştı. Koşar adımlarla savcılık bürosuna yöneldi. Yetişmişti… Önce dilekçesini havale ettirdi, ardından savcılık muhabere bürosuna dilekçesi ve eklerini verdi. Artık tamamdı… Ter içinde kalmıştı. Sigara içtiği için de soluk soluğaydı. İçinden, “Oh be… Büyük bir yük kalktı” diye geçirdi.

Adliyenin kapısından çıkar çıkmaz daha önce hazırladığı sigarasını yaktı. İlk nefesi çektiğinde zafer kazanmışçasına bir sevinç vardı içinde. Avukat Mehmet Demirlek’in, Fethullah Gülen hakkında “suç örgütü” kurduğu gerekçesiyle yaptığı başvuru savcılık tarafından dikkate alınmıştı. Gülen hakkındaki şikâyetler 2014 yılında birleştirilmişti. Dosya ise kabarıktı… İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada Fethullah Gülen hakkında, “Suç örgütü kurmak ve bu kapsamda eylemlerde bulunmaktan” dolayı soruşturma başlatılmıştı. Ankara’da da bir soruşturma yürütülüyor, tanık olarak ifadeler alınıyordu. *** Soruşturma dosyasındaki bilgiler elime ulaştığında, Türkiye artık yeni bir dönemdeydi. Aydınlık gazetesinde yazı dizisi yapmış ve şikâyetçi, tanık ifadelerinin ayrıntılarını açıklamıştık. Bu haberler ses getirmiş ve Fethullah Gülen’i kızdırmıştı. Yazı dizisi biter bitmez, Gülen harekete geçmiş ve bizzat benim hakkımda savcılığa 6 ayrı şikâyet yapmıştı. Demek ki doğru yoldaydım… Soruşturma dosyasına giren belge, bilgi ve tanık ifadeleri Fethullah Gülen ve cemaat yapılanmasının en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu, dosyaya giren iddialar dudak uçuklatan cinstendi. Hedef TSK Fethullah Gülen cemaati hakkında şikâyetçi olan kişilerden biri de “Işık Evi” diye tabir edilen öğrenci evinde kalan İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi olan İnfaz Koruma Memuru Seyfullah Ekmen idi. Seyfullah Ekmen’in, 8 Temmuz 2014 tarihli 3 sayfalık şikâyet dilekçesini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği gün, Fethullah Gülen hakkındaki “suç örgütü” soruşturmasını yürüten savcılardan Fuzuli Aydoğdu tarafından ifadesi de alınmıştı. İfadesinde cemaatle tanışma sürecini, çalıştığı Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nde tanık olduğu olayları, evsiz kaldığı gün parkta nasıl sabahladığını anlatan Seyfullah Ekmen’in hikâyesini gelin kendinden dinleyelim: “Ben Konya’da oturuyordum. Bir tanıdığım vasıtası ile İstanbul’a geldim.

Bağcılar’da bulunan Birey Dershanesi’ne kayıt yaptırdım. Ancak cemaatin evinde kalıyordum. Beni ve arkadaşımı Birey Dershanesi’ne kaydettirdiler. Bunun sebebi de askeriyeye gidecek kişilerin deşifre olmamasıdır. Bu nedenle kendi dershanelerine kayıt yaptırmadılar. Bana ‘eğer sende askeri okula gidersen senin dershane masraflarını biz karşılarız harçlıkta veririz’ dediler. Askeri okulu tercih edenlere bol bol harçlık veriyorlardı. Onlara özel ilgi gösteriyorlardı. Ben kabul etmeyince beni askeri okula gidecek öğrencilerin arasından ayırıp başka bir eve gönderdiler. Ben İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünü kazandım. Evde kaldığım abiler, gazeteciliği okumamı da istiyorlardı. Ben gazeteciliği en son tercihime yazmıştım. Burayı kazandım. Puanım önceki tercihlerime de yetiyordu. İlk on bine girmiştim.

Tercihler internetten yapılıyordu. Tercih şifrelerimizi evdeki abiler biliyordu. Ben tercihlerimde oynama yapıldığını tahmin ediyorum. Benimle birlikte dershanede kalırken askeri okulu tercih eden arkadaşım gözünden ameliyat oldu. Ancak kendi ismini kullandırmadılar. Cemaatin hastanesinde farklı isimlerle tedavi oldu. Şu anda askeri kayıtlarında hiçbir sağlık sorunu yokmuş gibi gözüküyor.” Adına açılan hesap üzerine “burs” aldığını tesadüfen öğrenmişti. Cep telefonuna gelen banka mesajları üzerine şüphelenmiş ve bankanın Şirinevler şubesine giderek kısa bir soruşturma yapmıştı. Aklına, daha önce kaldığı evde imzaladığı formlar gelmişti. Banka şubesine kartını kaybettiğini söyleyerek dilekçe doldurmuş ve aynı gün yeni kartını teslim almıştı. Hesaba baktığında ise şaşkınlığı daha da artacaktı: “Hesabıma baktığımda 500 TL olduğunu gördüm ve çektim. Ertesi gün yine 500 TL yatırılmıştı onu da çektim. Bu şekilde 2000 TL çektikten sonra benim kart meselesini anladığımı öğrendiler. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Bilgisayar Öğretmenliği okuyan Bölge abisi Ersin kod isimli kişi bu durumu kimseye anlatmamamı istemişti.

Fakat bir daha hesabıma para yatırılmadı. Memur olduktan sonra Alper kod adlı kişi telefonla arayarak Bank Asya’dan çektiğim para için ilk maaşımı kendilerine vermemi ve her ay toplantılara katılarak aidat vermemi istedi. Bu görüşme Fatih’te bulunan FEM Dershanesi’nin olduğu iş merkezinde oldu. Ben kabul etmedim. Dershaneye gittiğimde benimle birlikte Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nde işe başlayan 4 kişi de oradaydı. 1 Bu şekilde grup olarak Alper ve Yusuf kod isimli kişilerle görüşüyorlardı. Benimle ve benden sonra işe başlayan birçok memur arkadaş bunların evine gitmektedir. Bunlar her ay cemaate düzenli olarak para ödüyorlar. Ayrıca Zaman gazetesi abonelikleri vardır. Gazeteler ise genellikle yurtlara gidiyordu. Arkadaşlar ödedikleri paraları elden bölge sorumlusuna zarf içerisinde veriyorlardı.” İddiaları araştıran savcılık 8 Ağustos 2014’te Bank Asya’ya bir yazı göndererek Seyfullah Ekmen’in hesap hareketlerini isteyecekti. Banka, Ekmen’in hesabının 26 Temmuz 2013 yılında kapandığını bildirecek ve bu hesaba yönelik 31 Ekim 2011’den itibaren olan hesap dökümünü savcılığa gönderecekti. Bankanın gönderdiği dökümde de, Ekmen’in hesabına 2011 Kasım ayından 2012 yılının Haziran ayına kadar toplamda 4000 TL’lik burs ödemesi yapıldığı gözüküyordu. Burada dikkat çeken nokta ise, Seyfullah Ekmen’in ifadesinde hesabın Bank Asya Bağcılar şubesinden açıldığı, ancak kendisinin o şubeye hiç gitmediğini söylemiş olmasıydı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir