Caroline Alexander – Akhilleus’u Öldüren Savaş – İlyada’nın Gerçek Hikayesi

Genel olarak M.Ö. 750 ile 700 arasında yaratılmış olduguna inanılan llyada o tarihlerden beri geçerliligini yitirmemişti r.1 Bunun sebebini tahmin etmek zor degil. ll yada, abidevi güzellikte bir şiir olması ve edebiyatın en akıldan çıkmaz karakterlerinden bazılarına kaynaklık etmesinin yanında her şeyin üstünde bir savaş destanıdır; konusu savaş ve savaşçılardır. Son beş bin yılın yüz yıllık herhangi bir dönemini ele alırsak, hesaplanmış oldugu gibi ortalama doksan dört yılın dünyanın bir veya birçok bölgesinde geniş ölçekli çatışmalar yaşanarak geçtigini söyleyebiliriz.2 Bu kalıcı, görünüşte silinemez mahiyetteki savaş gerçegi, Ilyada’nın bilgece ve kuşatıcı panoramasında, insanlık halinin ölümlü oluşumuz kadar ayrılmaz ve trajik bir bileşenidir. Bugün, dünyanın her yerinden haber başlıkları Homeros’u aklırnıza getiriyor. Mogadişu caddelerinde ABD komandolarının onları öldürenlerin cipleri ardında sürüklenmesi, Troyalı kahraman Hektor’un korkunç kaderini akıllara getirdi. Genç bir Amerikalı dul kadının basında nakledilen sözlerine göre, evinin kapısında yeşil üniforrnasıyla duran askerin yüzüne kapıyı kapatmaya çalışmış; çünkü Irak’taki kocasıyla ilgili kötü haberi söylemesine engel olabilirse, bu haberi uzakta tutabilecegine inanıyorrnuş. Hektor’un dul karısı Andrornakhe’nin yürek parçalayan sözlerini hatırlatan bir sahne. Andrornakhe: “Ne olur, kulaklarım duyrnasa bu sözümü! Ama çok korkuyorum … ” O halde, llyada’nın savaşın yıkımlarını akla getirmesi bugün -belki de özellikle bugün- Horneros’un Karanlık Çagında oldugu kadar kulaklarırnızda çınlıyor. Horneros’un destanı şimdi de her dönernde oldugu gibi, çagırnıza ait bir destandır. Antik Yunan’ın klasik çagı llyada’yı iyi biliyordu ve Troya Savaşı’na dair olaylar büyük tragedyacılar için konular ternin etmiştir. Platon Horneros’tan alıntılar yapmış ve onu eleştirrniş; Aristoteles onu yorurnlarnış; Aristoteles’in en meşhur ögrencisi Büyük lskender, iddiaya göre, yastıgının altında hocasının şerhleriyle dolu bir llyada nüshasıyla uyumuştur.


Dahası, bilinen dünyanın fatihi, Troya’nın kalıntılarına geldiginde, kahraman Akhilleus’un aksine, onun işlerini yüceltecek bir Horneros’u olrnadıgı için hayırlanrnıştır. Horneros’un bilgisi Roma’ya M.Ö. 3. asırda Livius Andronicus diye bir adam tarafından getirildi. Bu adam Ilyada’nın Horneros tarafından yaratılmış devarnı olan Odysseia destanının ve Atinalı oyun yazarlarının eserlerinin (sadık çevirilerini degil) Latince versiyonları veya taklitlerini yaptı. Belki daha önemlisi, Yunan dili ve harnerinin ögretirni için bir rnüfredat oluşturdu; burada Horneros’un epik şiirleri baş köşeyi tutuyordu. Romalı seçkinlerin egitiminde Horneros’un destanlarının sahip oldugu merkezi konum hiç kaybolrnadı ve hatta, Horneros’un eserleri irnparatorlugun okullarında Yunan dili ve edebiyatı ögretirninin temelini teşkil etti. Genç Octavius, yani gelecegin imparatoru Augustus, amcası Sezar’ın ölümünden son10 ra tl yada’dan şu alıntıyı yapmış: “Öldürüldügü vakit dosturnun yanında olmadıgıma göre, ben de çok yakında ölmeliyim. “3 Horatius ve Plinius Homeros’u biliyordu, Cicero onu eleştiriyordu, Vergilius’un epik taklidiyse kimi zaman intihale çok yaklaşıyordu. Roma Imparatorlugu M.S. 6. asırda bölündügü zaman, Yunanca bilgisi, Bizans’ta veya Dogu Imparatorlugunda gelişirken, Batı’da tamamıyla kayboldu. llyada’nın kendisi unutuldu ve onun yerine, Troya’daki savaş hakkında hikayeler gelişti; bunlar, Büyük Iskender’e dair romantik efsaneler ile birlikte, Orta Çagların en popüler “klasik” malzemesini oluşturdu.

Daha sonralan adlandırıldıgı gibi, Troya konusuna ait bu Homeros sonrası anlatımlar için başlıca kaynaklar, sırasıyla, M.S. 3., 5. veya 6. yüzyıllara ait oldugu düşünülen Giridi Diktys ve Frigyalı Dares’in Latince mensur eserleriydi; bunların her ikisinin de Troya’daki Büyük Savaş’ın görgü şahitleri olduguna inanılıyordu. Bu Latince anlatımlarda, Homeros’un llyada’sının karmaşık kahramanı Akhilleus, belirleyici konuşmalarından ayrıştırılarak, yigitçe cesur da olsa hayvansı bir eylem adarnma dönüşüyordu. Ortaçag yazarlarının kaleminde, hissiyat ona karşı daha da sertleşti. 12. yüzyılda Roman de Troie, otuz bin Fransızca mısrayla, Akhilleus’u her bakımdan, hatta savaş meydanında bile, asil Troyalı kahraman Hektor’dan aşagı göstermek için çok ugraşır. Bu türden yaklaşımlar çaglar boyunca devam edecekti; dahası, günümüze kadar süregeldikleri bile söylenebilir.4 Ingiltere, ta Elizabeth çagına kadar, Yunanca bilgisinden esas olarak yoksundu ve tlyada’nın büyükçe bir kısmından (on kitabından) Ingilizce’ye yapılan ilk çeviri Fransızca bir metin aracılıgıyla Parlamento üyesi Arthur Hall tarafından yapıldı ve en sonunda, başka sebeplerin yanı sıra, “muhtelif edepsiz konuşmalar” ve borç sebebiyle itibarını kaybeuigi 1581 yılına kadar yayımlandı. Hall’un çevirisi edebiyat degeri olmayan gülünç manzumelere çok yaklaşır: Gelip geçenler diyecek, bakın şuna, yigit Hektar’un Kansına bakın hele! O Hektar ki, Yunanlılar Büyük ve kudretli Troya şehrini kuşatıp yıktıklarında, Yüce namıyla çıkardı cenk meydanına.* Sonra, 1 598 ve 1611 arasında, Yunanca ve diger metinler· den (ve Latince çevirilerden) yapılan George Chapman’ın çıgır açan çevirisi ortaya çıktı ve bundan beş yıl sonra Odysseia çevirisi geldi. Iki asır sonra, Keats (Yunanca bilmezdi) bu Odysseia çevirisini okudu ve “Chapman’ın Homeros’unu Ilk Defa Gördükten Sonra” adlı sonesinde onu ebedileştirdi: Altın diyarlannda çok seyahat ettim, Birçok hoş ülkeler ve krallıklar gördüm; Dolaştım nice batı adalarını Apollon’a sadakat içinde ozanlarla dolu.

Derin çehreli Homeros’un hükmü altında Çok geniş bir alemden hep söz edilirdi bana; Ama hiç solumamıştım onun berrak havasını Chapman’ın yüksek ve cesur sesini duyana kadar; lşte o zaman, yeni bir gezegeni fark eden Göklerin bir gözlemcisi gibi ya da Darien’de bir tepenin üstünde durup -Adamları büyük bir merakla bakışırkenKanal gözlerini Pasifige diken Yigit Cortez gibi hissettim kendimi.** (*) And ohen s hall the passers-by say, Lo ok who yonder is, The wife of valianı Hecıor lo! Who in the field wiıh his Such fame and greaı renown did geı, when Greciarıs compassed round The greaı and mighty ıown or Troy and ıore it to the ground. (**) Farklı bir çeviri için bkz. “Chapman’ın Homeros Tercümesini lik Görüş”, çev. 12 Orhan Burian, Dı:irıya Şiiri Arııolojisi, Haz. Ataol Behramoglu ve Özdemir Ince, Sosyal Yayınlar, !stanbul, 1997, s. 862- ç.n. Buz kırılmıştı artık ve “16_ asrın sonlanndan bu yana, İngilizce konuşan dünyada, kendi ‘Homeroslannı’ üretmemiş olan bir nesil pek yoktur. “5 Fakat, Ingilizce çevirilerle ve aynca orijinal Yunanca metnin ögrenilmesiyle Homeros bilgisi yayıldıkça, Ilyada’nın merkezindeki kahraman olan Akhilleus’un ve dolayısıyla destanın algılanma şeklinde bir kayma oldu. Akhilleus, ortaçag ozanlarınca lekelenmiş oldugu gibi, Ingiltere’de ıs_ asırdan itibaren, bir diger antik destanın öne çıkmasıyla daha da geriye itildi. Bu destan, ülkesinin emperyal yazgısına kölece bir baglılık içinde olan, imanlı, erdemli, vaz if e aşkıyla dolu Roma kahramanı Aeneas’ın kaderini ve yaptıklarını hikaye eden, Vergilius’un Aeneis destanıydı. Bu faşizm timsalinden bütünüyle farklı bir şekilde, Il yada’nın açılış sahnesinde başkomutanın ehliyetini ve hatta savaşın amacını alenen sorgulayarak karakterini ortaya koyan Akhilleus, hiç arzu edilmeyen bir kahramanlık modeli olarak görülüyordu.6 Böylece, Ilyada’nın şiirselligi ve trajik bakışı yüceltildigi halde, destanın daha sert mesajı görmezden geliniyordu. Asırlarca evvel, klasik çagın tragedya yazarları ve tarihçileri, Troya’daki savaşın bir felaket oldugunu tartışmasız kabul etmişlerdi.

Troya Savaşıyla ilgili antik çag görüşünün bir çeşit özeti olarak, M.Ö. 1. asrın başlarında Strabon şunları yazıyordu: “Seferin bu kadar uzun sürmesi yüzünden, o zamanın Yunanlıları ve ayrıca barbarlar, hem yurtlarında sahip olduklarını, hem de sefer esnasında kazandıklarını yitirdiler ve böylece, Troya’nın tahribinden sonra, yoksul düşmeleri nedeniyle, sadece galipler degil, sag kalan magluplar da korsanlıga başladılar.” 7 Ama şimdi, çaglar sonra, ülkenin gençlerini vatan ugruna ölmenin güzel bir şey olduguna inandırmak için llyada’nın yigitçe çarpış maları ve kahramanlarının yüce sözlerinden istifade ediliyordu. Akhilleus’un kifayetsiz başkomutana saygısızca meydan okumasındaki tehlikeli emsal, bayadamış bir istihzayla -o parlak Akhilleus’un “çadırında somurtup oturması” lafıyla- etkisiz kıhnıyordu. Homeros araştırmaları, edebiyat tarihinin başlangıcına, M.Ö. 525 civarında Rhegiumlu Theogenes’in eserine kadar gider ve çogu Batılı (ve bazı Batılı olmayan) üniversitelerde bugüne kadar devam etmiştir. Bu destan üzerine binlerce kitap, makale ve ders üretilmiş ve hesaplanması mümkün olmayan miktarda akademik çalışmada, llyada, düşünülebilecek her açıdan incelenmiş ve tahlil edilmiştir. Bu kitap, kaçınılmaz olarak aynı ternalara deginecek olsa da, söz konusu akademik çalışmaları meşgul etmiş olan şeylerin birçoguyla alakah degildir. Bu kitap, Homerik metnin iletilmesi veya Homeros’un gelmiş geçmiş çaglar için ne anlama geldigi hakkında bir inceleme degildir. Destanın dilbilimsel arka planının bir tahlili degildir; destanın temelindeki sözlü gelenek hakkında degildir; destanda kullanılan formülleşmiş ifadeler veya “Homeros” adının bir kişiye mi yoksa bir gelenege mi ait oldugu hakkında degildir. Bronz Çagı Yunanİstanı veya Troya Savaşı’nın tarihi gerçekligi hakkında da degildir. Bu kitap, llyada’nın özü hakkındadır; bu kitap llyada’nın savaşla ilgili olarak ne söyledigi hakkındadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir