Cem Uzun – Kemalizm Sol Değil

‘Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder; bugünü kontrol eden geçmişi kontrol eder.’ (1984-George Orwell) Türkiye’nin tarihi, iktidarı ellerinde tutanların çıkarlarına uygun olarak yeniden yazılmıştır. Türkiye’de hemen her politik tartışmada bu resmi tarihe atıfta bulunulur. İlkokuldan üniversiteye kadar okutulan tarihin bu versiyonu, ordu ve hukuk tarafından korunup desteklenir. Bu nedenle, resmi tarihin sadece bazı yönlerini sorgulayanlar bile çok ihtiyatla davranırlar.* Resmi tarihe göre, modern Türkiye, tek adam liderliğindeki dar bir seçkin tabakanın Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları arasındaki çabasının ürünü oldu. Bu iddiaya göre, nüfusun büyük çoğunluğu en iyi ihtimalle pasif gözlemcilerdi. Başka ülkelerdeki devrimlerin tarihi de ‘sıradan insanların’ rolünü sınırlamak üzere yeniden yazılmıştır. Tarihi yeniden yazanlar, büyük İngiliz ve Fransız burjuva devrimlerini de sadece yönetici sınıf içindeki hizip savaşları olarak göstermeye çalışmışlardır. * Kemalizmi daha korkusuzca eleştirenler bedel ödediler. Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası adlı Kemalizm karşıtı kitabı nedeniyle 20 ay hapiste yattı ve öğretim üyeliği görevinden atıldı. Ağustos 2003’te, Paradigmanın İflası’nın 8. baskısı nedeniyle açılan dava, AB ‘6. Uyum Paketi’ çerçevesinde yapılan yasal değişiklikler nedeniyle düştü. Ancak Başkaya’nın farklı yasa maddelerinden yeniden yargılanmayacağının hiçbir garantisi yok.


İsmail Beşikçi ise Kürtlerin tarihi üzerine yazdığı kitaplardan dolayı ömür boyu hapiste kalmasına neden olabilecek kadar çok ceza aldı. ——— 2 ——— Tarihin yeniden yazılımının amacı, bugün neyin mümkün olabileceğine dair fikirlerimizi etkilemektir. İngiliz ve Fransız devrimlerinde kitlelerin rolünü inkar edenler, bizi devrimci dönüşümün mümkün olmadığına ikna etmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin resmi tarihindeki efsaneler de benzer bir işlevi yerine getirmeyi amaçlıyor. Gerçek Türkiye tarihi, İnkılap Tarihi derslerinde kafamıza kazınan resmi versiyonundan hem daha heyecanlı, hem daha trajiktir. 20. Yüzyılın başında Türkiye’de gerçekten de bir devrim oldu. Ancak bu, bize derslerde öğretilen ‘cumhuriyet devrimleri’ değildi. Devrim, 1908’de yaşandı ve Türk toplumunu geri dönülmez bir şekilde değiştirdi. Geniş yığınların aktif katılımıyla gerçekleşti. Farklı dilleri konuşan, farklı dinlere mensup insanların mücadelede birleşmesi üzerine yükseldi. Politik örgütlenme alanında ve tartışmalarda bir patlama yaşandı. Birleşik mücadele sonucu kazanılan demokrasi ve özgürlükler görülmedik bir düzeye ulaştı. Ancak Türk milliyetçiliği yükseldi ve devrimi gerçekleştiren birlik yıkıldı. Bunun anlamı, demokrasi ve özgürlüklerin de sona ermesiydi.

Devrimci süreç boyunca yapılan ve Cumhuriyet rejimine taşınan tercihler, Türkiye’yi şekillendirdi. Bizler hâlâ o dönemin tercih ve fikirleriyle cebelleşiyoruz. O dönemde yaşananları nasıl yorumladığımız, bugün Türkiye’de neyin mümkün yada tercih edilebilir olduğuna ilişkin fikirlerimizi biçimlendiriyor. Kemalizm bir kapitalist ideolojidir. Kapitalist ideolojinin özgün bir çeşididir. Toplumun belirli bir kesiminin çıkarlarına dayanan fikirler bütünüdür. Başından itibaren subaylar, devlet erkanı ve aydınlardan oluşan belirli bir kesimin çıkarlarına hizmet etmiştir ve savunucularını da bu kesimler arasında bulmuştur. Kemalizm’in ideolojik temeli, değişimin aşağıdan mücadele yoluyla gerçekleştirilebileceğine dair her türlü fikri yok etmek üzere, Türk Devrim tarihinin sistematik olarak yeniden yazımına dayanmaktadır. Artık, Kemalizm kelimesi anlamını yitirmiş gibi görünebilir. Ne de olsa Ilımlı İslamcı AKP’lilerden MHP’nin faşistlerine, CHP’nin sos- ——— 3 ——— yal demokratlarından aşırı soldaki bazı gruplara kadar çok geniş bir kesim kendisini Kemalist olarak tanımlıyor ve Atatürk’ü bir ilham kaynağı olarak referans gösteriyor. Kemalizm’in hâlâ ciddi bir önemi var. Türkiye’de politik gelişmeleri etkileyen özel bir güce sahip olmaya devam ediyor. Herhangi bir politik yapının Mustafa Kemal ile olan bağı, o yapının kimi desteklediği ve kim tarafından desteklendiği hakkında bir anlama sahiptir. Eğer Kemalizm kendi iddiaları üzerinden değerlendirilirse bir dizi çelişkiyle karşı karşıya kalınır: Anti-emperyalist, ancak yabancı kapitalistlerle sürekli olarak işbirliği içinde oldu; halkçı, ancak insani maliyeti çok yüksek olan uygulamalarla nüfusun büyük bir kesimini (Kürtleri ve gayrimüslimleri) dışladı ve yabancılaştırdı. Kemalizm’e karşı bir alternatif sunabilmek için tarihimize dikkatle bakmak zorundayız.

Tarihimiz hakkındaki fikir ve teorilere de bakmalıyız. Bu kitabın yer yer akademik bir görünüme sahip olmasının nedeni, Kemalist akıntıya karşı kürek çekmek için, sağlam ve doğrulanmış veriler sunma zorunluluğudur. Bu çalışma, yer yer tozlu kütüphane raflarını çağrıştırabilir veya kılı kırka yarmak gibi görünebilir. Ancak bu tartışmalar son derece gerçek ve Türkiye’de sağlıklı bir mücadele ekseninin inşası açısından önemli. Daha iyi bir toplum yaratmamız mümkün mü? Kürt sorununu eşitlikçi ve adil bir şekilde çözebilir miyiz? Yolsuzluğa son verebilir miyiz? Hiyerarşik olmayan bir topluma ulaşabilir miyiz? Zengin ve yoksul arasındaki uçurumu kapatabilir miyiz? Kemalist fikirler, bütün bu sorunlar konusunda bir şey yapmamızın mümkün olmadığını, herhangi bir değişim olacaksa da ‘akıllı adamlar’ tarafından yukarıdan dayatılacağını söyler. Aşağıdan değişimin nasıl gerçekleştirildiğini ve bu değişimle gelen kazanımların neden ve nasıl yıkıma uğradığını anlamak için araştırmamızı 1906’ya kadar götürmek gerekiyor. Eğer bugün aşağıdan bir değişim istiyorsak, eğer günümüz antikapitalist hareketinde ifade edildiği gibi ‘kapitalizmi yıkıp daha güzel ——— 4 ——— bir şey kurmak’ istiyorsak tarihten öğrenmek ve doğru dersler çıkarmak zorundayız. Çünkü, tarihe bakarak, aşağıdan değişimin hem zorunlu hem de mümkün olduğunu ve hatta yenilgilerden kaçınma yollarını görebiliriz. Elinizdeki kitap, aşağıdan mücadele ve birliğin önündeki engellerin temizlenmesine katkıda bulunmak hedefiyle Kemalizm’in Marksist bir eleştirisini sunmayı hedeflemektedir. İsimler Üzerine ‘Türkiye’, bazen modern Türkiye toprakları, bazen de geniş anlamda bütün Osmanlı İmparatorluğu için kullanılıyor. Metnin içeriğinden neyin kastedildiği anlaşılacaktır. ‘Jön Türk’ adı, geniş anlamda Türk Osmanlı muhalefetinin tamamı için kullanılıyor. Osmanlı döneminde hareket içinde yaşanan bölünmeler, çelişkiler ve değişimler isimlerin sürekli değişmesine yol açmıştır. ‘İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin adı, ‘Terakki ve İttihat Cemiyeti’ olarak değişmiş, sonra yeniden ilk isme dönülmüştür. İsimdeki bu değişiklikler ile fikirsel çatışmalar arasında net bir ilişki olmadığından bu akım için ‘İttihat ve Terakki’ ya da ‘İttihatçılar’ adı kullanıldı.

Detaylarla ilgilenen okurlar kaynakçada listesi verilen akademik çalışmalardan yararlanabilirler. Bu kitapta sözü edilen kişilerin çoğu, bugün kullanılan soyadlarını soyadı yasası çıktıktan sonra aldı. Okuyucunun en çok bildiği düşünülen isimler kullanıldı. ——— 5 ——— Kitap Hakkında Bir ideoloji olarak Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hükümetlerini meşrulaştırmak için 1920’lerde yaratıldı. Bu ideoloji, ekonomik olarak geri ve bağımlı bir monarşiden modern kapitalist devlete ilerleyişin bütün prestijini Mustafa Kemal ve onun yakın çalışma arkadaşlarına vermektedir. Kişilik kültü ile birlikte, a) yabancı düşman güçlerden cesaret alarak Türkiye’yi bölmek isteyenlerin, özellikle de Kürtlerin, b) Türkiye’yi ortaçağa götürmek isteyen dini gericilerin modern Türkiye’ye yönelik tehditler olduğu fikri işlendi. Her türlü baskı ve sansür, böyle tehditler olduğu varsayımı üzerinden haklı kılındı. Bu, bir elitin ideolojisidir. Bu ideolojinin işlevi, seçilen hükümetin rengi ne olursa olsun, Kemalist elitin yönetimini desteklemektedir. Bu elit, günümüz Türkiyesi’nde ‘statüko’ olarak tanımlanan devlet bürokrasisi, ordu, eğitim ve adalet sisteminin başındadır. Bu fikirlere göre, sıradan insanlar ya aptaldır, ya da kolayca yönlendirilebilir. Elit, onları zararlı fikirlerden, dinci-gerici propagandadan, Türkiye’yi bölmek için kullanan yabancı güçlerden korur. Bu nedenle de neyin yazılıp neyin okunacağına onlar karar vermelidir. Mustafa Kemal, Cumhuriyet rejiminin kuruluşu sürecinde ‘gerçek amaçlarını sakladığı’ için övülür. Efsaneye göre o, halkın psikolojisini anlamış ve kendi iyilikleri için onları yanıltmıştır.

Tarihi ironilerden birisi de, Kemal’in neredeyse kesin olarak doğruyu söylediği zamanlarda bile onun aslında ‘yalan söylediğinde’ ısrar edilmesi ve bu ‘yalanı’ söylediği için övülmesidir. Kemal’in halifeliği savunmak için savaştığı yönündeki sözlerine ilişkin Kemalist görüşler buna bir örnektir. Tehditleri gerçek gibi göstererek yeniden yazılan Türkiye tarihi aracılığıyla haklı kılınan bu ideoloji, sömürücü-egemen sınıf olan Kemalist eliti kurtarıcı gibi göstermeye hizmet etmektedir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir